Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Tevekkül” kültürü

“Tevekkül” kültürü

Peygamber kıssaları, idrakimize yeni pencereler açan oluşlardır...
Bir bakıma her peygamber, hayatın tümüne yönlendirilmiş bir ışık huzmesidir... Her biri yaşamın bir bölgesini aydınlatır...
Ancak tümünü idrak edebilenler, daha ışıl ışıl bir “Cadde-i Kübra”da yürümenin tadına varırlar...
Bunun tadına varanlar, her türlü olumsuz şartın, “Külli İrade”den beslenen “Cüz’i İrade” karşısında teslim olacağını ve engellerin ortadan kalkacağını bilir, yakınmak yerine çalışmayı seçen bir aksiyon içinde tüm olumsuzlukları dize getirmeye çalışırlar. Allah da yardım eder, şartlar dize gelir...
Şartlar dize geldiğinde, olmazlar oluverir... Örneğin Hz. Âdem’le Hz. Havva kos koca dünya yalnızlığında bir birlerine kavuşurlar, Hz. Nuh tufanı yener, Hz. Yunus sahili bulur, Hz. Yusuf kuyudan çıkar, Hz. İbrahim, Nemrut ateşine meydan okur, Hz. Musa, Firavun’u Kızıldeniz’de boğar, Hz. Âlişan Efendimiz ise Ebucehil’i yerle bir eder.
Ne zaman iç-dış ve özel şartlardan bunalsam bunları düşünürüm.
Hayat bir imtihansa, sağlık, hastalık, varlık ve yokluk da o imtihanın evreleridir. Şartlar ne gösterirse göstersin, güçlükleri, korkuları aşmak için çabalamak da insan olmanın şartıdır.
Eskiden elimizden geleni yaptıktan sonra “tevekkül” ederdik. Ninelerimiz ve dedelerimiz şükrü bilir yakınmayı bilmezdi...
Osmanlı Devleti ve Osmanlı insanı üzerine tespitleriyle meşhur Fransız yazarlardan Dr. Brayer’in şu sözü beni çok düşündürüyor: “Osmanlı insanının yakındığını hiç görmedim. Hangi halde iseler şükrederler. Bu yüzden de istikbal endişesi taşımazlar.”
Osmanlı’nın torunları değişti, şükrün yerini şikâyet aldı... “İstikbal endişesi” ise Allah’ın her güne serpiştirdiği güzellikleri algılamamızı ve yaşamamızı engelliyor... Durmadan şartlardan yakınıyoruz... Zaaflarımızı, yenilgilerimizi, korkularımızı şartlarla izah etmeye çalışıyoruz...
Bence bu, mağlubiyetimize mazeret uydurma çabasıdır! Çünkü aynı şartları yaşayıp paylaşan başka insanlar pekalâ şartların zebunu olmadan yaşayabilmekte, hedeflerine ulaşıp başarılı olabilmektedirler.
Daha açık ifade etmeye çalışayım...
Eğer Peygamberlerimiz şartlardan yakınıp dursalardı, Hz. Âdem’in ömrü Cennet’ten çıkarıldığı için, Hz. Nuh’un ömrü tufana tutulduğu için, Hz. Yunus’un ömrü denize atıldığı için, Hz. Yusuf’un ömrü kuyuya itildiği için, Hz. İbrahim’in ömrü Nemrut’la, Hz. Musa’nın ömrü (onlara selam olsun) Firavun’la karşı karşıya getirildiği, Hz. Âlişan Efendimiz’in ömrü ise Ebucehil gibi bir düşmanla savaşmak zorunda kaldığı için, Hz. Havva’nın ömrü yasak meyveyi yediği için, Hz. Asiye’nin ömrü Firavun’la evlendiği için, Hz. Hacer’in ömrü çölde aç-susuz bırakıldığı için, Hz. Meryem’in ömrü iftiraya uğradığı için yakınmayla geçerdi...
Hâlbuki içlerinde mevcut imanı ve iman eksenli aksiyonlarını harekete geçirip ortaya atıldılar. “Allah Kerim” diyerek olumsuz şartların üzerine yürüdüler...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi