M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Cinsel Taciz

Cinsel Taciz

Erkek-kadın ilişkilerindeki olumsuzlar yeni değil, insanlık tarihi kadar eskidir.
Kadına şiddet ve cinsel taciz konusu, dün olduğu gibi bugün de en problemli meseleler arasında yer alıyor.
Karşı cinslerin birbirlerine laf atması ve sarkıntılık yapması, en yaygın ve basit olanlarıdır.
Muhatabına rahatsızlık veren bu durumun mutlaka cezalandırılmasını isteyenler, haksız değiller!
Zira, cezasız kalması halinde bu sürecin şiddete ve cinsel suça dönüşmesi kaçınılmazdır.
Ayrıca, “aile namusu“ kavramının hâlâ canlı ve güçlü olduğu yörelerde, sonu cinayet ve intiharlara varan bir dizi olayların yaşandığını da hepimiz biliyoruz.
Burada ilginç bir paradoks var:
Bir yanda, “iffet” ve “namus” kavramının hassasiyetle korunması adına sergilenen dindar muhafazakârlık.
Diğer yanda, dinin haram kıldığı “cinayet” ve “intihar” vakalarının “namus” adına sanki bir “hak” gibi pervasızca yürürlüğe konduğu geleneksel muhafazakârlık.
Bu iki çelişkili anlayışın parametrelerini tahlil edip, insanlık fıtratına uygun olan vahyin ölçeğinde çözümlemeden, bu konuda bir sonuca ulaşmak mümkün değil!
Dinin tasvip etmediği, hatta yasakladığı “töre cinayetleri” de bunun bir başka örneğidir!.
***
“Cinsel taciz olayı, acaba Avrupa’da mı daha çoktur, yoksa ülkemizde mi?” meselesi, tartışmaya açık bir konudur.
Gençlik yıllarını “aile baskısı” ile geçiren erkek ve kızların, bu baskıdan kurtuldukları anda nasıl da savrulduklarını açık toplumlarda daha çok görürüz.
Avrupa’da ve Avustralya’da bir süre yaşayan kardeşiniz olarak, bunun çarpıcı örneklerine çok şahit olmuşumdur.
Dini tahsilden yoksun ve ahlakî terbiye eğitimi almamış gençlerin “aile baskısı” ile sindirilmiş duygu ve dürtüleri açığa çıktığı zaman, karşımıza iki sonuçtan biri çıkıyor:
Ya, aile içi kopukluk ve anne-babaya isyan dönemi.
Ya da, cinsel sapmalar ve tedavi gerektiren ruhsal ve bedensel klinik vak’alar.
Bu olaylar, geleneksel muhafazakârlık anlayışına sahip içe kapanık aile ortamlarında yetişen gençlerde daha çok görülebiliyor.
Ancak, kuvvetli bir ahlakî eğitim ve terbiye uygulayan bilinçli dindar ailelerin çocukları ile İslamî eğitim gören gençlerde buna rastlamak hemen hemen imkansız gibi.
Konu, Batı toplumlarında bu kadar hassas değil!
Çünkü, oralarda ne böyle bir “aile baskısı”ndan söz edebilirsiniz, ne da “namus ve “iffet” kavramından.
Arzuların dizginlenmediği, kavuşmaların engellenmediği, ilişkilerin sınırlanmadığı böyle toplumlarda, elbette “taciz” ve “sarkıntılık” diye bir problem de olmayacaktır.
***
Bizim inanç, kültür ve medeniyetimizde, vereceğimiz şu örnekle sanırım problemi cezalandırmadan çözmek mümkün olacaktır:
“Cüleybib (r.a) kadınlara karşı zaafı olan bir gençti.
Onun bu durumu diğer sahabileri üzüyor, fakat bir türlü Cüleybib'e söz anlatamıyorlardı.
Bir gün, bu durumu Allah Resûlü'ne (a.s) bildirdiler.
Efendimiz, onu huzuruna çağırdı.
Allah Resûlü (a.s) sordu, Cüleybib de cevap verdi.
– Cüleybib! Duydum ki kadınlara sarkıntılık yapıyormuşsun. Şimdi bana söyle aynı şeyin senin annene yapılmasını ister misin?
– Hayır, ya Resûlallah istemem!
– Unutma Cüleybib! Senin sarkıntılık yaptığın da birisinin annesidir! Peki, aynı şeyin senin kız kardeşine yapılmasını ister misin?
– Hayır, ey Allah'ın Resûlü!
– Unutma, senin sarkıntılık yaptığın da birisinin kız kardeşidir!..
Ve Allah Resûlü, Cüleybib'e daha birçok yakınını sayar.
“Halana, teyzene böyle şeyler yapılmasını ister misin?” der.
O da hepsine: "Hayır" cevabını verir.
Allah Resûlü (a.s) aynı sözlerini tekrar eder:
– Senin sarkıntılık yaptığın da birinin halasıdır, teyzesidir..
Artık Cüleybib (r.a), aklen, ruhen ve mantıken doymuş ve ikna olmuştur.
Allah Resûlü (a.s) ellerini kaldırır ve Cüleybib için duâ eder.
Sahabi kasem ederek der ki:
"Cüleybib o andan itibaren Medine'nin en iffetli gençlerinden biri oldu." (Müsned, 5/256,257)
***
Böyle bir anlayışla beslenen gençlerin veya Nebevî ahlâk ve terbiye eğitiminden geçen insanların karşı cinse herhangi bir “sarkıntılık” yapması veya “cinsel taciz”de bulunması düşünülebilir mi?
Konuları getirip sonunda hep dine bağladığımızı söyleyenlere de hatırlatalım:
Din, bizim hayat kaynağımız ve yol haritamızdır.
Yaşam tarzımız da elbette buna göredir.
Sonuçta, bununla hesaba çekileceğiz.
Buna inanmayanların seçimi de elbette kendilerine ait olacaktır.







Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi