Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

“Silahlar susmadan” diye tutturdular

“Silahlar susmadan” diye tutturdular

Akit’in dünkü sayısının ön sayfasında gördünüz.
BDP’li Bengi Yıldız bir elinde sigara, önünde içki bardakları ve karşısında yarıya kadar çıplak bir kadın... Sevgili, içki, zevk ve sefa...
Yaşasın Kürt hakları!..
Şu işe bakın, Kürt analarının çocukları PKK dayatması ile Kandil’de asker, örgüte sırtını dayayanlar mübarek ramazan günü bile gel keyfim gel!..
O kafa ile çık, gösteriş olsun diye teravih de kıl, Cuma da...
İşte Kürt hakları deyince, içerisinde bunlar da var.
Sen “Kürt hakları” diye dağlarda savaş ben keyfime bakayım, sen öl ben yaşayayım...
O bakımdan diyorum ki bu aydın geçinen kesimin “silahlar sussun” teranesi bana pek de ciddi gelmiyor. Hadi silahlar sustu diyelim, baronlar ne yiyecek ne içecek?
Savaş sadece onları değil, emperyal güçlerin silah fabrikalarını da besliyor...
Gidin Avrupa’ya bakın, baronların nasıl yaşadıklarını göreceksiniz.
Bir tarafta o tablo...
Diğer tarafta sabahlara kadar gözüne bir damla uyku girmeyen çaresiz Kürt anaları.
Çocukları mağaralarda öldü mü, kaldı mı?..
Ne diyor bu BDP?
“Silahlar sussun...”
Silah dediği asker silahı...
E hadi askerin silahını susturduk, sonra ne olacak?
İşte asıl olacak olacak.
Devlet, eli kanlı teröristlerle masaya oturup “Kürt haklarını” konuşacak.
Neymiş bu Kürt hakları?
Özerklik!!!
“Toprağınızın bir kısmını bölün, bize verin.”
Başka?..
Mahkemedeki sorgulamasında “40 bin insanın öldürülmesinden ben sorumluyum” diyebilen birisini İmralı’dan alın evine gönderin. O evin adı da Ev Hapsi imiş...
Ne güzel değil mi?
Dünyada eşi benzeri görülmeyen bir cinayete sebep ol, sonra da elini kolunu sallaya sallaya git babanın evinde otur. Dikkat edin, sözde aydın geçinen birçok yazar ve çizer bu havada.
Proje gereği aynı telden çalıyorlar...
Efendim ev hapsi de varmış... Yok canım! Ev hapsi herhalde azgın katillere değil de cezası az olup da yaşı ilerlemiş olanlar içindir, yoksa 40 bin insanı katledene ev hapsi olur mu?
Olursa, adalet adına nizam-ı alemin altı üstüne döner.
Bütün bu olup bitenlerin kaynağında bilesiniz ki yöneticilerin zaafı var.
Bir önceki yazımda da anlatmaya çalıştım, devlet savaşın adını doğru koyamazsa ne yapacağını, ne yapmaması gerekeceğini kestiremez.
İşte ortalıklarda dolaşan Koşaner ses bandı bunun en büyük delili.
Ne diyor sayın general?
“Terörist diye erimizi vurduk, her yere kontrolsüz mayın döşedik...”
Bundan daha felaketi olur mu?
Bana göre bu konuşmalar aynı zamanda özeleştiri yerine geçer.
Komutan, olanları saklamadan mertçe söylüyor.
Söyle ki derdine çare bulunsun, söylemezsen bu aksaklılar uzar gider.
Gelinen noktada “silahı bırak”, “operasyonlar dursun” gibi tekliflerle zaman kaybetme yerine yeni baştan almak gerektiği sonucuna vardık.
Kışlalarda kesilen ezan seslerini eski haline getirerek başlayalım. Ezan, moral gücünde en büyük faktör. Askerin ezanı olmazsa morali da olmaz.
Duyduklarımız doğruysa, operasyona gidecek askerlere bazı komutanlar alkol tavsiye ediyormuş, alkol alınca düşman karşısında daha cesur olurmuş!
Ama ne demişti geçmişin Genelkurmay Başkanı?
“Allah Allah diyerekten düşmana saldıran bir asker camisine saldırır mı?”
Tabii ki öyle, ama savcıların iddianameleri öyle demiyor.
Delil olarak ele geçen plan projeler öyle demiyor.
Anlaşılan odur ki hem Kürtler hem de Türkler ihanetlerle karşı karşıya, ver elini kenetlen kurtul, değilse bu fitne başımıza daha çok belalar açacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi