Serdar Demirel

Serdar Demirel

Bilgiyi kitleselleştiren aracı kurumların önemine dair

Bilgiyi kitleselleştiren aracı kurumların önemine dair

Medeniyetimizin kurucu ve taşıyıcı kadroları, bilim üretmede asırlar boyu öncülük bayrağını taşımasını bildiler. Gururla yâd ettiğimiz tarihimizin o sayfaları mâziden bir haber olmamalı, değil mi? Bu coğrafyanın ruhuna biraz olsun sadâkat duygusu besleyen her gönlün bu talebimize “Evet” diyeceğini biliyoruz.
“Bilgi üretmede liderlik pozisyonunu yitirmiş ümmet, yine o parlak günlerine dönsün!” temennisi, rasyonelitesi olmayan bir hayâl değildir. Tarihte yaşanmış bir sosyal olgunun bir daha yaşanabileceği toplum bilimle ilgilenenlerin malûmudur. Eğer sebep ve sonuç ilişkisi, doğru zaman ve zeminde iyi değerlendirilirse, içtimaî Sünnetullah yine tecelli eder.
Medeniyet anlamında tarihî bir sıçrama yapmak için bu elzem. Bunu sağlamak için de bilgi üreten ve bilgiyi kitlelere taşıyan aracı kurumların olması gerekir.
Bu faaliyette öncü rolü üstlenecek akademi dünyasının birçok handikapının olduğunu elbette biliyoruz. Ehil kadro yetersizliğinden kaynak sorunlarına kadar bir dizi sorun aslî görevlerini ifa etmek isteyen kadroların ve bilim kurumlarımızın önünde maalesef engel. Hele ideolojik saplantılar yok mu, baş sorunumuz!
Bilimsel çalışmaları, kendi ideolojik angajmanlarına kurban veren, kendisinden farklı düşünüyor diye meslektaşlarına engizisyon mahkemesi kuran kara cübbeli kara vicdanların varlığı artık tartışılmayan bir realitemiz. Eğitim kurumlarında; yasakları sürdürmede ve yenilerini üretmede dayanışma içerisine giren akademi papazları; fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür nesiller yetişmesinin önünde bir çin Seddi gibi durma gafletinden kendisine idelojik bir gurur payı bile çıkarabilmektedir.
Ama bütün olumsuzluklara rağmen akademik dünya, bilgi ve düşünce üretmeye devam etmektedir. Hem de bütün sahalarda..
İslâm dünyasındaki bilgi üretiminin Batı dünyasında üretilen bilgiye kıyasen çok geride olduğu malûm. Bu sorun akademi dünyasının sorunu olduğu gibi, halkımızın da sorunu; çünkü, halkımız da Batılı halklar kadar okumuyor, düşünceye değer vermiyor. Satılan kitap ve dergi sayılarını karşılaştırmak bile size çok net bir fikir verecektir bu konuda. Demek ki; bilim kadrolarımızla halkımızın tembelliği birbirine paralel gitmektedir.
Ama, istenilen kemiyet ve keyfîyette olmasa da ilmî kitapların, makalelerin üretildiğini de biliyor, şâhit oluyoruz. Uluslararası düzeyde konferanslar, sempozyumlar düzenlenmekte, onlarca emek mahsûlü tebliğ sunulmaktadır.
Tam da bu noktada önemli bir soruna parmak basmak istiyorum. O da; niceliği ve niteliği ne kadar tartışılırsa tartışılsın, üretilen bilginin kitleselleşmesi noktasında pek bir gayretin gösterilmediği meselesidir. Buradaki maksadımız halka ulaşması gereken bilgidir elbet, ihtisas isteyen değil. Zaten fikrî ve ilmî faaliyetlere fazla zaman harcamayan halk, bu faaliyetlerden bihaber tutuluyor.
Bu yüzden olsa gerek; akademi dünyasının ele aldığı konular toplumda pek bir akis bulmuyor. Kanaatimce bunun en önemli sebebi, üretilen bilgi ve düşünceyi popüler kılacak aracı kurum ve şahıslara sahip olunmaması, ya da onların iyi kullanılmamasıdır.
Meselâ, düzenlenen uluslararası bir konferansa, yurtiçi ve yurtdışından onlarca bilim adamı katılmakta, onlarca bildiri sunulmaktadır. İstisnalar olsa da, bunların önemli bir bölümü halktan uzak mekânlarda kapalı devre yapılmakta, ele alınan konuları halka taşıyacak medya bilgilendirilmemektedir. Tebliğler sunulduktan sonra da herkes görev yaptığı kurumda; ister adına fildişi kuleleri deyin, ister entelektül acıların yalnız yaşandığı mekânlar, inzivaya çekilmektedir.
Sunulan makaleler, ilmî içeriği ve kullanılan akademik dili yüzünden bu dünyanın dışındaki okur-yazar tarafından da kavranma sıkıntısı yaşamaktadır. Malûm olduğu üzere, bu sorunu çözecek olan ise, aracı kişi ve kurumlardır.
Aracı kişi ve kurumlardan neyi kastediyoruz?
öncelikle görsel ve yazılı medyayı. Reyting kaygısı taşıyan medya, konuya ilgi duyduğunda mutlaka içeriği ve kullanılan dili kitlelerin algılama düzeyine tercüme edecek, sonra da gündemine sokacaktır. Medyanın iki dünya arasında köprü olması için bu yüzden sürece katılması gerekmektedir.
özellikle de düşüncenin kalbinin attığı dergiler; bilhassa da popüler dergiler, bu konulara özel ilgi duymalıdır diye düşünüyorum. Akademik dünya ile halk arasında duran ve bu ikisinin arasını buluşturacak bir dil kullanan popüler kanaat önderleri ise, bu anlamda gerçek vâsıtalardır.
Halkı motive yetkisine sâhip kanaat önderleri, bir medeniyetin tekrar ayağa kalkma hamlesinde, ilim üreten merkezlerle buna göre tavır alması gereken geniş halk kitleleri arasında bir birleştiren rolüne soyunmalıdır.
Aksi takdirde; akademi dünyasının kendisi çalıp kendisi oynayacaktır, kanaat önderleri ise önemli bir bilgi kaynağından mahrum kalacaktır. İçinde bulunduğumuz şartlar itibariyle bu tarz enerji ve bilgi israfına tahammülümüz olmasa gerek!


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi