Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

O’na göre en iyi İslam Şeriatı ABD’de

O’na göre en iyi İslam Şeriatı ABD’de

“İslamcıların sistem tutkusu” başlıklı yazısında Cumhuriyet dönemi İslami düşünce ve siyaset cereyanlarını liberal bir bakış açısıyla toplu ve kaba bir eleştiriye tabi tutan Mustafa Akyol, “Müslümanların her alanda nevi şahsına münhasır ‘sistemler’ kurmalarının sakıncalarına” değiniyor ve “İslamcılık’taki büyük problem” olarak nitelendirdiği “sistem tutkusunun Müslüman zihni siyasi bir ütopyacılığa hapsettiğini, bu yüzden iman, ahlak ve kültür gibi kritik meselelerin atlandığını” öne sürüyor.

Burada dünyayı değiştirme hedefi taşıyan ve kapitalist sisteme alternatif projeler öneren zihinlerle Akyol’un bir alıp veremediğinin bulunduğu açık da, söz konusu zihinlere yönelik aynı hazımsızlığın sabah akşam karşı çıktığı Kemalistlerde de var olduğunu hatırlatmamıza ne diyecektir acaba?
Özellikle son dönemde kendisinin de tasvip ettiği kalemler tarafından tasfiye olacakları buyrulan birçok merkez medya figürüyle “klasik İslamcılık” konusunda aynı kaygılarda buluşması kayda değerdir.

28 Şubat’ta Erbakan hükümetine yönelik harici ve dahili kalkışmanın felsefi ayağıyla bu denli bir örtüşme, Akyol ve diğer muhafazakar liberallerin cevaplaması gereken esaslı soru işaretlerindendir.
28 Şubat zihniyeti bugün sadece bir “askeri darbe” ve “demokrasi mücadelesi” klişeleri üzerinden anılıyor.
Oysa Refahyol hükümetine karşı geliştirilen siyasi argümanlar temelde Akyol ve arkadaşlarının vazettiği gerekçelerle meşrulaştırılıyordu.
Hükümetin Türkiye’yi dünya sisteminden yalıttığı, D-8 Projesiyle Batı’ya alternatif bir ekonomik sistem ve savunma paktının inşa edildiği, Tanzimat’tan bu yana devam eden Batılılaşma hedefinden radikal biçimde kopuş sağlandığını ihbar edenler, siyasette, bürokraside ve medyada bu gidişe muhalif olduğunu haykıranlar ABD Dışişleri Bakanlığı’nın meşhur “Kader Listesi”ndeki “dost” hanesine yazılma yarışına girişiyorlardı.

Akyol, Müslümanların bugün ne yapması ve ne yapmaması gerektiği konusunda şunları söylüyor: “…son 20-30 yılda İslam ekonomisinin nasıl olacağına dair binlerce sayfa teori üretilmiştir. Ama ‘serbest ekonomi içinde Müslüman bireyin para kazanma ve kullanma ahlâkı’ üzerine çok az kafa yorulmuştur… İslam devletinin nasıl olacağına dair tonlarca kitap ve makale vardır. Ama ‘demokratik bir düzende İslamî ilkelere uygun siyaset nasıl yapılabilir’ sorusu üzerine eğilen yok gibidir.”

Akyol, mevcut dünya sistemi içinde, bu sisteme uyumlu Müslümanlar olarak kalmanın önemine dikkat çekerek, hepimize şu istikameti veriyor: “21. yüzyılın en büyük İslamî meselesi, açık, demokratik ve küresel bir dünyada nasıl iyi Müslümanlar olunacağı ve İslam adına hangi değerlerin nasıl savunulacağıdır.”

Akyol, dünya sistemine uyumlu yeni bir ahlak öğretisinin İslam adına üretilmesi gerektiğini buyuruyor ki bu yeni bir şey değil.
Sadece görüşlerine kalkan yapmak için zikrettiği İmam Şatibi’den çok Max Weber’i açık açık dillendirseydi, dürüstlük karinesi bakımından çok daha isabetli olacaktı.

Max Weber’in meşhur “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” başlıklı yüz yılı aşkın süredir liberallerin başucu kaynağı olan makalesinde buyurduğu ilkeler, sığ ve didaktik bir formülasyonla Akyol’un bu ve bundan önceki makalelerine serpilmiş durumda.

Akyol, vaktiyle Batı Avrupa Hıristiyanlığı (Katolik) içinden doğmuş olan ve bugün modern Kapitalizmin müstakil dini kabul edilen Protestanizm/Kalvinizm/Püritanizm benzeri yepyeni bir din üretimini Müslümanlar için açık açık öneriyor.

Kapitalizmi Batı’nın ideolojik tekamülünün bir sonucu olarak gören Weber, “Kapitalizmin sosyo-ekonomik düzen olarak vücuda gelmesi, her şeyden önce ideolojik bir etmenin varlığını gerektirir. Bu da modern kapitalizmin ideolojik etmeni olan Protestan Ahlâktır. Modern kapitalist gelişmeyi sağlayan şey Protestanizm’dir” derken, genelde Materyalizme ve özelde Karl Marks’a karşı çıkmakta, “ekonomik teşkilatlanmadan önce ideolojik sebepler gelir ve o sebepler kendi ekonomik biçimini üretir” demeye getirmektedir.
Materyalizmin “önce kapitalist ekonomik altyapı tesis olundu ve o temel üzerinde Protestan dini vücuda geldi” cümlesini tersyüz edip Kapitalizm’e ideolojik ve mistik bir formasyon yükleyen ve böylece bir din ihdas ederek “Protestan Ahlâk Öğretisi”nin Kapitalizm’i ürettiğini söyleyen Weber’i buradan taklit etmek, İslam’ın yerine aynı adla ihdas edilmek istenen ideolojik disiplini de bütün çıplaklığıyla gözler önüne serer.

Makalesinin sonunda İsrail’in varlığını tümden reddeden Filistin direniş teşkilatlarına getirdiği eleştiriler ile de Akyol, bu yeni dinin önündeki “engelleri” tek tek işaret ediyor.
Mesela Türkiye’de İslami Protestanizme karşı, (kendi ifadesiyle) “İslam’ın bir siyasi sistemi, ekonomik sistemi, ortak pazarı, dinarı, NATO’su ve hatta ‘bilimi’ olmalıydı…” diyenlerin varlığından duyduğu rahatsızlığı hiç gizlemiyor.
İmam Şatibi’ye yaptığı göndermelerle İslam’a vukufiyetini deruhte ettiğini düşünen Akyol, makasid’ül fıkh üstadı Şatibi’nin “şeriatın beş maksadı - dinin, canın, malın, aklın ve neslin korunması” ilkesinin bugün Batı demokrasileri tarafından yerine getirildiğini, dolayısıyla şeriatın ve İslami ilkelerin Avrupa ve Amerika’da tesis edilmiş bulunduğunu ilan ediyor.

Akyol “İslamcı” olarak saydığı “inatçı Müslümanları” ise bu gerçeğe bigane kalmakla suçlayarak, “bu ilkelerin Batılı demokratik ülkelerde pekâlâ sağlandığını es geçiyorlar” diyor.

Liberal solcular, Komünizmin temel öngörülerinin pek çoğunun Amerikan liberalizminin şahsında değişik tanımlama ve varoluş biçimleriyle temsil edilmeye başlandığını, hatta “Enternasyonal” gibi temel Marksist ütopyaların bile “Küreselleşme” adı altında gerçekleştiğini ifade ederken, Mustafa Akyol gibi muhafazakar liberaller de İslam’ın ve şeriatının devlet ve toplum yaşamı için öne sürdüğü ilkelerin Batı demokrasileri tarafından gerçekleştirildiğini söyleyebiliyorlar.

O halde bu kişilere göre yapılacak şey nedir?
Arap Baharı adıyla bölgede başlayan hareketlerin sonuna kadar desteklenmesi, sert güçle demokrasinin, yumuşak güçle de laikliğin buralara götürülmesi, İsrail’in fiziki ve siyasi varlığının kabul edilmesi ve bunun inanç ve ideoloji temelinde de ilan olunması, faiz dahil her türlü kapitalist enstrümanın İslami bir form altında sunumu ve içselleştirilmesinin sağlanması, kişisel yaşam içinde kapitalizmin genel işleyişine mani olmayacak dinin görünür ölçütlerinin sonuna kadar gözetilmesi ve şeklî kriterlere riayet edilmesi, buna karşın ideoloji katına çıkartılacak her türlü inanç mekanizmasının acımasızca tasfiye edilmesi ve bu tasfiyenin yeni bir Amentü ve bir Konsil kararı olarak her Müslüman birey bazında kalp ile tasdik, dil ile ikrar edilmesi gerekmektedir.
Bunları kabule hazır Müslüman, buyursun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi