Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

Kızlarına Rapunzel sendromu yaşatan cadılar

Kızlarına Rapunzel sendromu yaşatan cadılar

Şiddete dair tahayyül gücü, kişinin ve toplumun vahşet potansiyelini de ortaya koyar. Bizim bu alandaki potansiyelimiz ise öyle sanıldığı gibi yüksek değildir.
Bu yüzden bizim gibi toplumlarda çok başarılı romanlar yazılamaz, filmler çekilemez.
En eski ve en fantastik geleneksel figürü “Tepegöz” olan bir toplumun trajedi becerisinin Hacivat-Karagöz düzeyinde kalması, belki ilk bakışta moral bozucu gelebilir. Ancak bu alandaki yetersizliğimizin altında yatan erdeme dikkat buyrulması bir zorunluluk ve esaslı bir gerçekliktir.

***

Gelin görün ki bahse konu yayın vahşetinin faili Habertürk gazetesi Yönetmeni Fatih Altaylı, işte bu gerçekliğe saldırıyor.
Sırtından bıçaklanmış kadının çırılçıplak fotoğrafını mozaikleme ihtiyacı bile hissetmeden sürmanşetine almış olmanın zevkini sürdükçe sürüyor.
İçinden çıktığı milletin tarihini, kültürünü, maneviyatını hallaç pamuğu gibi savurdukça savuruyor.
“Bak işte başardım, hepiniz beni konuşuyorsunuz” diyor.
“Kapitalist kuralların gerektirdiği her tür pornografiyi gerek kendi üzerimde, gerek başkalarının ve hatta yerde cansız yatanların ve onların çocuklarının üzerinde deneyebilir ve bunu pazarlayabilirim” demeye getiriyor.
“Hatta buradan bir ‘sosyal sorumluluk’ projesi bile çıkarır, sınıfımdan kimselerin zavallı sokak köpeklerine veya ‘töre cinayeti’ piyasasının masum kızlarına yaptığı sömürüye denk fiyakalı işler devşirebilirim” demeye getiriyor.

Yazısında, “Şaşırdınız değil mi? Bana sövdünüz. Ahlaksız, vicdansız herif dediniz değil mi?” diyor.
Halbuki yanılıyor Altaylı.
Kendi payımıza biz hiç şaşırmadık. Onun heybesinde biriktirdiklerinin bugün olmasa da bundan sonra yine fazlasıyla ortalığa döküleceğinden eminiz.
Tıpkı geçmişte döküldüğü gibi; başörtülü kadınlara ettiği küfürler gibi, bugünkü hükümet başkanına, üyelerine ve ailelerine ettiği küfürler gibi. Ve bu küfürlere rağmen nasıl bugün kimi muhafazakar bay ve bayanlar nezdinde el üstünde tutuluyorsa, lafı dinleniyorsa, dahası Başbakan’ın uçağına alınabiliyor ve orada yüzüne gülünüyorsa yarın da hiçbir şey olmamış gibi, köylü kurnazı o “oturmuş lehçesini” izleyeceğiz.

***

Bu ülkede diline kadın cinayetlerini, çevre kirliliğini, eşcinsellere yönelik polis ve vatandaş şiddetini dolamış ve bu yöndeki malzeme teşhirciliğini kendine adeta meslek edinmiş tiplerin konuşurken ve yazarken takındıkları o soğukkanlı tavırlarına dikkat buyrulmalıdır.
“Toplumun zayıf ve ihmal edilmiş kesimlerinden arkadaşlarla toplaşıp atölye çalışması yaptık ve bir farkındalık yaratmak istedik” şeklinde basmakalıp ifadelerle konuşan bu gevrek tiplerin önce kendilerine, sonra o bahsini ettikleri toplum katmanlarına karşı nasıl bir oryantalist bakış açısı içinde olduklarının daha kullanışlı kelimelerle soyutlanması gerekiyor.

Gerçek öyküler bulamadıklarında kimi zaman Nijerya’dan, kimi zaman İran’dan yarı beline kadar toprağa gömülüp taşlanmış vaziyette animasyon ürünü kadın görüntülerini “temsilidir” deme zahmetine bile katlanmadan defalarca yayınlamalarındaki niyetin ideolojik analizi yapılmalıdır.

Bu toplumun ne büyük günahları soylu bir vakur, edep ve ağırbaşlılıkla “saklayarak sırtladığını” gördüklerinde o küçücük beyinleriyle buradan çıkara çıkara “o çarşafın altında bir de utanmadan neler yapıyorlar” üslubuyla son derece acımasız yepyeni teşhir malzemeleri çıkardıklarının tespiti gerekiyor.

Toplumun kendi içinde “ibret ve ders” denklemiyle massettiği en marjinal cinnet hallerini ve bunlara dair geleneksel terapi yöntemlerini bile aşağılayıp deşen, bunu yaparken de toplumu samimiyetsiz davranmakla itham eden bu azgın takımın oryantalizmine behemehal deli gömleği giydirilmelidir.

CADI VE RAPUNZEL

Bu sadece bir pornografi tutkusu değildi onlar için.
Böyle yaparak kendileri dışındaki yaşama duydukları korkuyu, tiksintiyi ve nefreti kusuyorlardı.
Kendi sıkıcı, soğuk, yapmacık ve sahte hayatlarını yüceltmek ve “zaten bizimkinden daha iyisi olamaz” önyargısını ispatlamak zorundaydılar.
Böylece sadece kendilerini değil, gerçekte her birine Rapunzel sendromu yaşattıkları masum çocuklarını da kandırmaları gerekiyordu.
Altaylı diyor ki: “11 yaşındaki kızım görsün diye bastım. Şimdiden erkek egemen toplumun kadına uyguladığı şiddeti görsün ve bu şiddete sessiz kalanlara tepki göstermeye 11 yaşında başlasın diye bastım.”

Demek ki ünlü Alman masalı Türkiye’de bir hanede gerçek olmuş.
Bebekken kaçırdığı Rapunzel’i yüksek ve merdivensiz bir kuleye kapatan ve kendisini annesi olarak tanıtan Cadı’nın, altın renkli çok uzun saçları olan masum kıza sürekli telkin ettiği “Dışarısı kötülüklerle dolu. Korkunç canavarlar ve kötü kalpli çirkin cadılar var” sözlerine ne de çok benziyor bu duyduklarımız.

***

Sapıkça bir merakla görmek istedikleri formları kendi yapay zekalarıyla kurgulayıp bunları toplumun önüne birer sosyoloji dayatması olarak koyanlar, bu önyargılarını haklı çıkartacak sonuçlar göremediklerinde ise adeta kuduruyorlar.

Sanıyorlar ki sadece kendileri gülebiliyor, eğlenebiliyor; rüzgar sadece kendilerinin yüzüne meltem dokunuşları yapıyor, güneş sadece kendilerini ısıtıyor, pastel tonlardaki sonbahar ağaçları sadece kendi gözlerinde bakır ve tuzlu bir tat bırakıyor.

Oysa onlar bir katliam sonrası dumanı tüten ateşlerden ve soğuk zemine yayılan sıcak kandan yükselen buğudan hoşlandıklarını gizleyemiyorlar. Bunlar olmadığı zaman nefes bile alamıyorlar.

Kendileri için yabanıl düşler hükmünde olan, bir Afrika safarisi tadı verecek “katliam mahalline” girdiklerinde, hiç görmedikleri ve çok yabancısı oldukları tahta kepenklerden biteviye gözlendiklerini vehmediyorlar.
Küstah bir turist edasıyla dolaştıkları Anadolu şehirlerinde, kasabalarında, köylerinde zihinlerindeki kan ve katliam senaryolarının o tahta kepenklerin gerisinde hoyratça yaşandığını sanıyorlar.
Ve düşlerine yataklık edecek ne kadar işbirlikçi varsa onları etraflarına toplayıp, müşterek bir katiller panayırı kuruyorlar.
Sonra da bu panayıra bilet alıp gitmemizi istiyorlar.
Hem sahne hem seyirci olmamızı bekliyorlar.

Bıçağı vuranın ve yiyenin trajedisinden çok daha fazlasını, o sahnenin piyasada “değer” katına yükselmesini sağlıyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi