Bölünmek mi, büyümek mi?

Bölünmek mi, büyümek mi?

Son zamanlarda peş peşe Suriye’deki gelişmeleri konu alan yazılar yazdım. Kaygılarımı, öngörülerimi dile getirdim. Diğer yandan özellikle okuyucu eliyle ulaşan bilgiler ve eleştiriler üzerinden meseleyi çok daha geniş boyutlarda ele alma imkanına kavuştum.

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Türkiye’de sıradan diye tanımlanan okuyucunun, gerek ülkesi, gerekse bölgeyle ilgili tasavvurları muazzam bir derinliğe sahip. Nitekim siyaseti güçlü kılan, siyasi iradeyi de attığı adımlarda cesaretlendiren damar tam da burada.

Öte yandan okur-yazar diye tanımladığımız kesimin, elbette önemli istisnaları tenzih ederek, bu konularda iyi bir sınav verdiğini söylemek gerçekten zor. Sevgili Erol Göka’nın ‘milletin organik aydınları’ diye ortaya koyduğu tezin önemi de burada. Bir ülkenin aydınları, okur-yazarları, onun tarihinden,
kültüründen, edebiyatından ve de toprağından beslenmiyorsa, orada ciddi bir sorun, ‘kopuş’ var demektir.

Siyasetin ve siyasetçilerin bir zamandır milletin asli değerleriyle ve dinamikleriyle gösterdiği uyum, kısa bir zamanda Türkiye’yi hayal edemeyeceğimiz bir noktaya taşıdı. Bugün ne kadar eleştirsek de, dünyada adından söz edilen ve uluslararası sistemin dikkate almak zorunda kaldığı bir ülkede yaşıyoruz. Emeği geçen herkese ne kadar müteşekkir olsak azdır. Ama bu çorbada daha fazla tuzu bulunması gerekenleri, kaçak güreşmekten yahut topa taca atmaktan vazgeçirmenin bir yolunu bulmak gerekiyor.

Sözgelimi, yanı başımızda Avrupa Birliği eliyle şirketleştirilen, lakin buna uyum sağlayamadığı için iflasın eşiğine gelen bir komşu ülke var: Yunanistan. Son 150 yılın gerginliklerini ve çatışmalarını
esas alırsanız, oh olsun deyip geçebilirsiniz. Lakin mesele bunun çok ötesinde; hatta bu iflasın bize bazı sorumlulukları hatırlatması, deyim yerindeyse bizi zıplatması gerekiyor.

Neden derseniz, cevabı çok açık. Ama dilerseniz bu cevabı bizim yerimize bir dostumuz, Prof. Dr. Dimitri Kitsikis versin. Bakın ne diyor Dimitri Hoca Yunanistan’ın durumu ve Türkiye’nin rolü hakkında:

‘Benim 50 yıllık hayalim, Osmanlı Döneminde 400 yıl boyunca kardeşçe yaşamış iki toplumun tekrar bir araya gelmesiydi. ‘Çamlıca Hayali’ kitabımda bunun üzerinde durdum. İstanbul’un, Türkiye’yle Yunanistan’ın Brüksel’i olabileceğini anlatmaya çalıştım. Konfederasyon tarzında iki devletli, çevredeki diğer ülkelerin de şemsiyesi altına girebileceği yeni bir oluşum hayalimin gerçekleşeceğine olan inancım şimdi çok daha güçlü. Avrupa’dan
kopacak Yunanistan’ı ancak Türkiye kurtarabilir.’

***

Dimitri Hoca böyle diyor, ama bunun Yunanistan’da karşılığı var mı diyebilirsiniz. İşte cevabı:

‘Yunanistan’da bu konuşuluyor, en koyu Yunan milliyetçiler bile birliktelikten bahsediyor, şartlar müthiş bir değişimi hazırladı. Osmanlı’dan bağımsızlığın ilan edildiği 25 Mart 1821 tarihi artık özgürlük gününden çok, çöküşün başlangıcı olarak değerlendiriliyor.’

Türkiye’nin önemli sorunları var, kabul. Ama bunların bizi bölüp parçalayacağını düşünenler, neden bir kez olsun asıl dinamiklerin büyüme yönünde olduğunu görmezler? Neden Türkiye ve Yunanistan’ın, yakın gelecekte çok daha yakın olabileceğini hayal etmemize bile izin vermezler? Neden ‘Suriye ve Irak’la bütünleşmek dışında bu coğrafyanın kurtuluşu yok’ tezine bir kez olsun dikkat çekmezler?

Nedeni açık. Türkiye’deki entelektüel hayat, konforunu, zihnini esir almış ezberleri bozacak cesarete sahip değildir. Onun için Dimitri Kitsikis’in sözleri, bir cesaretin, ufkun ve hepsinden ötesi yürekli bir adamın sözleridir. Yine onunla bitirelim:

‘Bende üç pasaport var. Yunanlı ve Fransız ve Kanadalı. Ama kalbimde hala yalnızca Osman İmparatorluğu vatandaşıyım.’

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi