Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

Devrim, Tahrir meydanında yerde yatandır

Devrim, Tahrir meydanında yerde yatandır

Hayatın ölümlüler açısından başı ve sonu belli, durgun bir göl gibi olmadığı bilinir. Ölümlülerin de buna mukabil, üstüne ayın şavkı düşmüş sakin bir göl gibi yaşama arzusu içinde oldukları bilinir.

Herakleitos’un “Aynı ırmakta iki defa yıkanılmaz” sözünün ifade ettiği sürekli değişim, bir amentü gibi alındığında, insanlığa yapılmış çok acımasız bir dayatma, hatta zorbalık hükmündedir.

Çünkü insanlık en başta hatıralarıyla ve her dem geçmişte bıraktığı enstantaneleri yeniden üretebilme ve başladığı noktaya inkılap etme telaşıyla “yeni”ye direnir. Elbette fiziken başarısız olur, ancak bu kaçınılmaz son var diye direnmekten vazgeçmez.

Bugün “değişime direnmek” şeklinde olumsuzlanan bir “yenileşme terörünün” karşısında, kendi mevcudiyetini bütün kültürel arkaik formlarıyla ayakta tutmaya çalışan ve bu formları siyasal bir organizasyon haline getirme yolunda ısrar edenlere karşı bir büyük savaşın başlatıldığı görülüyor.

Ya kültürü ölmüş bir medeniyet bağlamına (‘ölmüş medeniyet’ ifadesinin gereksiz kelime enflasyonu olduğunun farkındayım, zira medeniyet zaten ‘ölmüş kültürler’ yığınından başka bir şey olamaz) atfedip müzeye kaldıracaksınız, ya da pazarın gerektirdiği bir ticari meta halinde ondan yeni ve daha şapşal bir “Japon mucizesi” inşa edeceksiniz.

Bu iki seçenek dışında, kültürün bir siyasal örgütlülük ve bir askeri kuvvet şeklinde müstakilen teşekkülü ise tertemiz ve biricik insani ödev olarak orada bir yerde duracaktır.

Ona kimse tevessül etmese bile en azından böyle bir seçeneğin var olduğunun bilinmesi dahi, değişim terörünün “malum son kaçınılmazsa bari zevk alalım” diyen yosmalarını rahatsız etmeye yetecektir.

***

Dünkü gazetelerde Kahire’deki Tahrir Meydanı’nda askerler tarafından dövülerek yerde sürüklenen yarı çıplak bir kadının fotoğrafı vardı.

Kendi ülkesindeki bu manzaralara sessiz kalan, ABD’nin ve İsrail’in ikinci dereceden adamlarıyla perde gerisinden pazarlıklar yürüten ve adına “devrim” denilen şaklabanlıktan bir siyasi iktidar paydaşlığı çıkarmaya uğraşanlar, nedense o yerde sürüklenen karşısında halen “ilmi siyaset” yapıyorlar.

Üstelik onların bu durumu Türkiye’deki kimi muhafazakar tarafından “liberalleri ve Batıyı ürkütmeme, sırasını bekleme, kuluçkadaki yumurtaları kırmama” vs. diye ha bire yüceltiliyor.

Kavganın ortasında lök gibi yerinden bile kalkamayanların her şey durulduğunda fırsatçı tilkiliğe soyunması yetmiyormuş gibi, tutup bir de “değişime karşı direnenler var” diye sözde devrimcilik taslamasında bulunmaları, tereciye tere satmaktan başka nedir ki!

Bunların anladığı değişim, verilen sözlerin, vaat edilen fikirlerin terk edilişindeki pişkinlikten başka bir şey değil.

Buna mukabil her şart ve zeminde sabitelerine sahip çıkanlar, satmayanlar, miadını doldurmuş İslamcılar öyle mi?

Kavramlar öyle tersyüz ediliyor ki, bugün İslam dünyasının en dinamik, en sarih ve üstelik muzafferane ve cihangirane unsurları olmak bakımından medarı iftihar mertebesindeki Hamas ve Hizbullah bizzat eli tespihli kimileri tarafından “değişime direnen eskimiş yapılar” olarak ilan edilirken, “ilmi siyaset” diye diye yıllarını heba etmiş ve çöreklendikleri köşelerden henüz gözlerini dahi açamamış oldukları için bugün altın tepside sunulan “beleş iktidarları” bile tutmaya mecali ve cesareti kalmamış İhvan, Nahda gibi hareketler “devrimci” diye takdim ediliyor.

Bir başka ülkenin Müslüman lideri için, üstelik NATO bombardımanı altındayken ölüm fetvaları verenlerin, Tahrir’de yerde yatan o gerçek Devrim’in nesi olduğunu samimiyetle düşünmesi gerekmez mi?

Irmağa her girdiğinde hem ırmağın hem kendisinin aynı olmadığını ve de olmaması gerektiğini söyleyebilen tıynetteki kimseler için bu tür ahlaki sorgulamaların bir öneminin olmadığını elbette biliyoruz. O halde ısrarla ve inatla niye durmadan yazıyoruz ki!

Mehmet Akif’e sürgününde dinginlik bahşeden Mısır.

Musa’dan bu yana suları hep aynı kalan ve hep aynı kanı ve kiri yıkayan, durgun akan Nil’in ülkesi.

Yenilmez orduları yenen Kıpçak ananın oğlu büyük Baybars’a vatan olan, oyunu hep orta yerinden bozan Mısır.

Kim bilir belki…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi