Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Samimi İslâmcı!”

“Samimi İslâmcı!”

Bendeniz kendimi hiçbir zaman, hayatımın hiçbir döneminde “İslâmcı” olarak görmedim...

Böyle de hissetmedim...

Ne olmadığımı herhalde en iyi ben bilirim...

“İslâmcı” olmadığımı da çok iyi biliyorum ve defalarca da söylemişim.

Buna rağmen bir meslektaşım, yazarları “kategorize” ettiği yazısında bendenizi “Bağımsız, güdümsüz samimi İslâmcılar” kategorisine koydu...

“Bağımsız-güdümsüz” olarak algılanmak güzel de, bir kategoriye tabi tutulmak hoş değil...

En azından bana hoş gelmedi.

Çünkü âlemimde “dinci”lik yer almıyor...

Sadece “Müslümanım”, o kadar.

Müslüman olmak bana yetiyor. Özellikle “dinci” gibi, sonradan çıkmış kavramlarla tanımlanmak istemiyorum.

Zira “ci” eki bana bana “leblebici”, “sebzeci”, “tenekeci” gibi “meslek” erbabını hatırlatıyor...

Elbette bu meslekler şerefli mesleklerdir, ancak “dindarlık” bir meslek değil, bir mensubiyettir...

Üretmez Allah tarafından üretilmiş (vazedilmiş) bir sisteme “entegre” olursunuz...

Kulluğunuzda varlık ararsınız...

Bir “mü’min” için bu yeterlidir: Ayrıca bir şey”ci” olması gerekmez. Samimiyetiniz “sermaye”niz, ihlâsınız dinamiğiniz olur, “sırat-ı müstakim”de tavizsiz-tereddütsüz ilerlersiniz.

Benimle birlikte “Bağımsız, güdümsüz samimi İslâmcılar” listesinde yer alan Mehmet Şevket Eygi, Ahmet Taşgetiren, Afet Ilgaz, Ali Bulaç, Hakan Albayrak, Rasim Özdenören, Ekrem Kızıldağ, Zeki Ceyhan, Mustafa Özcan, Fatma Barbarosoğlu, Sibel Eraslan, M. Emin Koç, Kâzım Güleçyüz gibi meslektaşlarım ne düşünürler bilemem, ama ben “dincilik” mevzuunda böyle düşünüyorum.

“Dinci” değilim, olmak da istemiyorum...

Bu kavram, biraz siyaset, alabildiğine de reklâm ve pazarlama kokuyor...

İslâm güncel siyasetten, reklâmdan, her türlü şaşaadan, gösteri ve gösterişten “müstağni” yaşandığında temiz kalır...

Tek davam Müslüman olabilmek ve “mü’min” kalabilmek davasıdır.

Bu konuda;

“Ben gelmedim dâvı için,

“Benim işüm sevgi için,

“Dost’un evi gönüllerdir,

“Gönüller yapmaya geldim...” diyen Yunus Emre’ye biatim var.

Ve tabii hem önderim, hem de ilham kaynağım, “Güneş’i sağ elime, Ay’ı sol elime verseler, ben asla bu dinden ve onu insanlara tebliğ etmekten, bildirmekten vazgeçmem” diyen Resul-i Âlişan’dır...

Kusurlarımla, günahlarıma rağmen “Müslüman” kalmak, asla “dinci” yahut “şucu-bucu” olmamak kararlılığı içindeyim.

Müslümanlık bana “kâfi” ve “vafi”dir vesselâm!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi