Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Yürek Adamlar”ımızı Anadolu’muza bekliyorlar

“Yürek Adamlar”ımızı Anadolu’muza bekliyorlar

Malum: Yıllar önce Birlik Vakfı, bendenize, “Tarihi Sevdiren Adam” unvanı vermişti...

Öncelikle “Tarihi Öğrenmeyi Seven Adam”ım! Öğrenmeyi ve öğrendiklerimi paylaşmayı seven adam...

Bu da, yıllar içinde birkaç kuşağı, tarihe düşman olmaktan kurtarmış, hatta öğrenme zevkini aşılamıştır... Bu gerekliydi: Çünkü tarihe ilişkin ders kitapları, kuru bilgi yığını tıkıştırılmış halleriyle nesillere tarih zevki aşılamaktan çok uzaktır.

Neyse; geçenlerde Selçuklu+Osmanlı sürecine ilişkin bir kitabı okurken, karşıma son derece enteresan bir olgu çıktı...

Gördüm ki, evrensel mükellefiyetler (yükümlülükler) yüklenmiş toplumların kurduğu devletler tökezlediğinde, yürekleri diri ve dinamik tutacak “Yürek Adam”lar ortaya çıkmış...

Onlar belirlenmiş bir misyon çevçevesinde insanlara ulaşıp, yürekleri umutsuzluktan kurtarmaya çalışmışlar...

Hatırlayacaksınız: Selçuklular zayıflayıp Moğol istilâsı başlayınca Anadolu çözülmüş, siyaset ise tümüyle çökmüştü...

Alpaslan’ın kurduğu, Melikşah’ın ve diğerlerinin yücelttiği Büyük Selçuklu Devleti’nin varlığına kilitlenen umutlar, devletle birlikte tökezlemeye başlamıştı...

Gözü ve yüreği kara, Moğol çudarları ile çapaçulları hiçbir kutsal ilke tanımıyor, ortalığı yakıp yıkıyordu.

Bu büyük bir çözülme idi. Bu çözülme toplumu git gide bireyselleştirip yalnızlaştırdı. Bireyselleşme toplumsal denetimi çökertti. Bu çöküşten de kimi ahlâksızlıklar ve yolsuzluklar fışkırdı. (Şimdi de mi öyle?)

Mevlâna ve Yunus gibi iki “Yürek Adam”ın gelişi, tam bu döneme rastlar. Mevlâna sevgisiyle, Yunus nefesleriyle topluma yeni bir ruh üflediler. Yürekleri fani iklimlerden çözüp tekrar ebediyete kenetlediler. İnsanlar yeniden umutlanıp dirildi.

Öte yandan Kayı Han Aşireti (Osmanlı Devleti’ni kuranlar) Anadolu’ya girmiş, mâneviyat pusulası gibi aşirete yol gösteren “Alp Erenler” âşiretin önderi Ertuğrul Gazi’yi batıya, Bizans yakınlarına çekmişti.

Dört beşyüz silâhlı adam ancak çıkarabilen küçücük bir âşiretin batıya yönelişi hâlâ da pek çok tarihçiyi şaşırtır. Çünkü Bizans bölgenin “süper devlet”idir. O tarihe kadar üzerine gelenleri püskürtmeyi başarmış, “yenilmez” unvanını almıştır. Buna rağmen Kayı Han Âşireti’nin Bizans’a doğru yürümesi manidardır...

Feth-i mübin o yürüyüşle başlamıştır.

Yani aslında Kayı Han Âşireti’nin doğudan batıya, Bizans taraflarına yönelmesinde şaşılacak bir şey yoktur: Aşiret “ebedi misyonu”na yürümüştür. Kayı Han Âşireti’nin ebedi misyonu “Feth-i Mübin”dir.

Peygamber-i Alişân Efendimizin “Konstantiniye bir gün mutlaka feth edilecektir” şeklindeki müjdesinin âşiret önderlerinin, özellikle de Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi’nin yüreğine üfürüldüğü kesindir. Yüreklere fetih muştusunu üfürenler ise “Ahiyan-ı Rûm=Anadolu kardeşleri” diye de anılan “Alp Erenler”dir: Onlar kendi dönemlerinin “Yürek Adam”larıdır.

Bizans’ın üzerine yürümenin, Ahirzaman Peygamberi’nin yüreğine girmek anlamına geldiğini Kayı Han gazilerine eminim onlar anlatmış, tüm aşiret bir “kutsal hedef” etrafında onların telkinleri sayesinde kilitlenmiştir. Kutsal hedef zamanla “Kızılelma”ya dönüşmüş, Kızılelma ise, her an yeni bir fetih müjdesi olarak, yüzyıllar boyu bir toplumun yüreğini tutuşturmuştur...

Bu ateşi yakanlar da yine “Yürek Adam”lardır.

Anadolu her alanda kendisine ışık olacak, yüreğini diri tutup ufkunu genişletecek “Yürek Adam”lar bekliyor.

Konferans verdiğim her merkezde bu taleple karşılaştım: “Diğerleri de gelsin, bize kendi gerçeğimizi anlatsınlar” diyorlar.

Elçiye zeval olmaz!




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi