Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

Eksik olan nokta: Mesleki idealizm!..

Eksik olan nokta: Mesleki idealizm!..

Hiç kuşku yok ki İmam Hatiplerin, yüz akı bir geçmişi söz konusu. Dolayısıyla onların mevcut Türkiye birikimi üzerindeki katkıları asla ihmal edilemez. Düşünün ki şu gün, doksan bine yakın camilerimizde onlar vazife yapıyor. Gazeteler, televizyonlar ne söylerse söylesin, halkımıza en geniş mânâsıyla dinî mesajı onlar veriyor. Doğrudan insanla, özel ev içi hallerle onlar yüz yüze kalıyor. Yani Türkiye’deki dinî hayatı kabul edelim veya etmeyelim onlar kuruyor, omuzlarında onlar taşıyorlar.


Şu gün sayısı 60-70’i bulmuş olan İlâhiyat Fakülteleri’ne İmam Hatipler öğrenci gönderirken, yurtdışına taşan dinî hizmetlerin önünde de gene onlar bulunuyor. Dolayısıyla İmam Hatiplerle İlâhiyat Fakülteleri birbirlerinin mütemmim cüzü gibi bir fonksiyon icra ediyorlar. Fakat İmam Hatiplerden mezun olduğu halde de İlâhiyat Fakültelerine gitmeyen, kendi branş alanının dışında hukuk, siyasal, edebiyat, felsefe, tıp gibi bölümleri tercih eden geniş bir İmam Hatip kadrosu daha var ki, onlar bu yazının konusu dışında yer almaktadırlar.
Bu arada İmam Hatiplere yüklenen özel bazı fonksiyonlara da bakmak gerekiyor. Çünkü bu alandak beklentiler kişiden kişiye, bölgeden bölgeye, devirden devire farklılıklar gösterebiliyor. Bu hususta yaşanan zihinsel bir karmaşa, alanı düzenleyen kamu görevlileri üzerinden de okunabiliyor ki, o yüzden ilgili okulların kimliği ve istikbalde oynayabilecekleri tarihi rol üzerinde yeteri derecede durulmayabiliyor.
Biz şahsen İmam Hatip mezunlarının değişik üniversite alanlarına yönelmelerine karşı değiliz. Fakat bu yönelimin lüzumundan fazla teşvikinin, öğrencilerin mesleki kariyerlerine zarar verdiği, ayrıca da onları meslekten alabildiğine soğuttuğu kanaatindeyiz. Başarılılar, zekiler üniversiteye, ikinci derecedekiler de bilâ-mecburi mesleğe gibi bir duygu!.. Bize kalırsa burda, üzerini devamlı örttüğümüz bir şuur çarpılması söz konusudur. O da şudur:
Din dediğimiz misyonu meslekten, Kur’an kurslarından yetişmiş “hacı-hoca takımı” temsil edemez ve etmemelidir de!.. Dini temsil etmek görevi, doğrudan “modern aydınlara” ait bir statüdür gibi bir duygu!.. Toplum karşısında ve modern muhitlerde bağrını gere gere konuşabilen, onlarla aynı muhitlerde müşterek yaşayan garip bir aydın temsili!.. Burda da hatırımıza hemen Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti gibi öncü isimler geliyor. Gene bu arada aydınlar tarafından temsil olunan Müslümanlığın, hiç olmazsa bir zamanlar, “ham yobaz-kaba softa” gibi aşağılamalarla kendini, cami merkezli, Müslümanlıktan ayrıştırmaya çalıştığını da asla unutmamak gerekir.
İşte bu sınıfların ortak özelliği, dini kendi kavramlarından soyutlayarak, onu bir kültür ve çağdaşlık gösterisine indirgemektir ki, bunun da sonu gelmemektedir. Nitekim dikkat edin, İmam Hatipli veya değil, bu sınıfların ortaya koyduğu edebiyat ürünlerinin hiçbirinde, ne bir caminin mekân olarak anlatıldığına ne de bir mübarek ayın veya gecenin yazımına asla şahit olmazsınız. Dolayısıyla kavramlarından soyutlanmış böyle bir din temsilinin merkezinde asla cami yer almaz. Ne onun şiirleştirilmesi ne de bir tevhid veya münacaat metni asla söz konusu değildir.
Belki bu tutumu şartların zarureti ile izah edenler bulunabilir. Fakat 50-60 yıllık geçmişimize bakarsanız, bunun pek de öyle olmadığı sonucuna ulaşmak zor olmamalıdır.
Benim burdan varmak istediğim sonuç şudur: İmam Hatipleri sürekli kendi alanının dışına sevk etmek, o yönlere doğru motive etmek bu okullara da, bu okullarda okuyan öğrencilere de bir hayli zarar verebilmektedir. Daha açığı da burda, açığa vurulmamış bazı paradokslar söz konusu.
Öyleyse Türkiye’de “ben camiyi esas alacağım”, “cami benim merkezim olacak” diyen ve istikbalini de öyle planlayan yepyeni bir sınıfa ihtiyaç bulunmaktadır. Gözü orda burda olmayan, yani hukuku veya siyasalı kazanamadığı için mesleği tercih durumunda kalan sınıflara değil!.. Anlayacağınız bu iş, önce bizim nazarımızda bir değere dönüşmelidir ki, çocuklara söyleyecek bir sözümüz bulunsun!.. Yani bu alandaki amacımız asla, “dindar nesil” yetiştirmekle sınırlandırılamaz.
İkincisi de İmam Hatiplerin kendi aralarında, behemehal kademelendirilmesi lüzumudur. Kaldı ki bize göre, Anadolu İmam Hatipler bile bu alanda yetersiz kalmaktadır. Meselâ emsal bir kuruluş olarak Sosyal Bilimler Liseleri’ni düşünün!.. İşte onların ayarında, asgari 20 tane İmam Hatip lisesine ihtiyaç bulunmaktadır. Eğer bu çocuklar da ileride siyasala, hukuka yönlendirilirse, vay halimize derim ve başka bir şey demem.
Fakat okul demek de her şeyden önce müfredat demektir. Yeni müfredat hakkında sizin bir bilginiz var mı? Ya da herhangi bir öneri paketi ile karşılaştınız mı? Dolayısıyla hep genelde kalan talep ve eleştirilerden hiçbir şey çıkmayacağını söylemek zor olmamalıdır.
Ancak tekrar bile olsa şunu da unutmayalım: Türkiye’nin turist bölgeleri sahillerde, İstanbul’da, büyük camilerde görev yapan imamlarımızın acaba kaçı iyi Arapça veya İngilizce bilir? Hafızlık, ağzı düzgün Kur’an okumak, ilim ve ahlâk sahibi olmak!.. Bunlar zaten bu işin şartı!.. Fakat dünyaya açılan Türkiye’nin yeni din sınıfları bununla yetinebilir mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Necmettin Türünay Arşivi