Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

Vakit-saat geldi: Clinton Türkiye’de

Vakit-saat geldi: Clinton Türkiye’de

Siyah Afrika’nın derinliklerinde vakit geçiren ABD Dışişleri Bakanı Clinton nihayet Türkiye’ye teşrif ediyor. Demek ki artık vakit, saat gelmiş demektir. Suriye’de uzun süredir devam eden kanlı mücadelenin ucu-sonu gözükmeye mi başladı ne?

Dolayısıyla bu ziyarete gereken önem verilmeli, uzun zamandır minder dışında güreşen müttefikimizin niyeti iyi okumalıdır. Çünkü sekerâta giren Suriye’nin tapusu üzerinde konuşmanın tam vaktidir. İşte öyle olduğu için de, çok hisseli Suriye tapusu üzerinde hak iddia eden mirasçılar bir bir meydana çıkıyorlar demektir.

Nitekim daha birkaç gün önce New York Times’e yazdırılan bir yazıda, Clinton’un Türkiye’ye geliş sebebi aynen böyle izah ediliyor: Yeni Suriye’nin şekil ve yönünün Ankara’da çizileceği!.. Haber aynen şöyle: “Irak’ta Saddam’ın düşüşünün ardından yaşanan kaos ve yağmalama olaylarının Suriye’de, Esad sonrası dönemde de yaşanmaması için yapılmaması gerekenler görüşülecek. Müttefikler yeni Suriye’nin şeklini masaya yatıracak. Belediye yönetiminden ekonomiye kadar her alanda yeni Suriye’nin yönünü belirlemiş olacaklar.”

Tabii bu görüşmelerde Suriye’nin güvenlik yapısı, siyasi geçişin nasıl sağlanacağı, bilhassa da Şam yönetiminin elinde bulunduğu varsayılan kimyasal silâhların kontrolü gibi hususlar da geniş bir yer tutacak.

Fakat bu müzakerelerde mutabakata varabilmek için ilk şart, müstakbel Suriye yönetiminin meçhul temsilcilerinin şimdiden bilinmesi gerekmeyecek midir? Yani Suriye konusundaki mutabakatların, yeni yönetimin temsilcilerince de bilinmesi, tanınması ve üstlenilmesi lâzım gelmeyecek midir? Dolayısıyla ABD’li muhatapla yapılacak müzakerelerin en kritik noktasının burda düğümlendiğini söyleyebiliriz.

Biliyorsunuz Türkiye bu noktada muhaliflere katılan general Tlas’ı önermiş, fakat fazla bir yankısı da olmamıştı. Dolayısıyla yeni yönetimin, hiç olmazsa geçiş dönemi boyunca sorumluluğunu üstlenecek temsilcinin kimliği hususunda büyük bir boşluk söz konusudur.

Bu arada önce Ürdün’e geçen, oradan da Katar’a uzanan son Suriye Başbakanı’na bu bakımdan dikkat etmek gerekebilir. Dolayısıyla buraya bir “mim” koymak ve ilgili Başbakan’ın neden Türkiye’ye değil de, Katar’a geçtiğini de sorgulamak gerekir. Ayrıca da bu gidişin kendi düşüncesi olmaktan ziyade, uzaktan kumandalı bir ABD yönlendirmesi olabileceğini de hesap etmek şarttır.

New York Times’in haberinde yer alan bir atıf var ki daha ziyadesiyle önemli gözüktü. O da yeni Suriye’de mahalli idarelere belediye yönetimlerine nasıl bir şekil verileceği ile ilgili. Burda yatan incelik şu ki, yeni Suriye şekillenirken federalizmden, konfederasyondan söz edilmemesi!.. İlgili haber malûm gazetenin kendi ürettiği bir bilgi olmayıp, doğrudan yönetim tarafından servis edildiği açık olduğuna göre, bunu nasıl izah etmek gerekir?

Bize göre burada iki ihtimal söz konusu. Birincisi, müzakerelerin başlayacağı bir sırada, Türkiye’nin ürkütülmemesi gibi bir arayış. İkincisi de Türkiye ile ABD arasında, daha öncelerden varılmış bir mutabakat belki de. Hangisi olursa olsun, Türkiye bu noktada sağlam durursa, Suriye’nin geleceği noktasında büyük bir başarı kaydetmiş olur.

Fakat sözü edilen mahalli idare yapılanması, bizim Türkiye örneğinden tanıdığımız belediye yönetimlerinden gene de farklı olmalıdır. Eğitimden sağlığa, her türlü kültürel merkezlerden bayındırlığa kadar uzanan alanlardan belediyelerin sorumlu olduğu bir yapı düşünün!.. Bir de bu yetkilerin şehirlerle sınırlı olmayıp, il hudutlarının bütününü şâmil bir genişliğe erdirildiğini hesap edin!..

Yani Kürtler, Nusayriler, Hıristiyanlar ve Türkmenler, ayrıca da asıl Suriye nüfusunu teşkil eden Sünni Araplar!.. Kendi bölgelerinde kendileri söz sahibi!.. Fakat bu yapılanmanın gene de federal bir nitelik arz etmediğini kaydetmek gerekir. Bu arada önümüzdeki aylarda Türkiye’nin, böyle bir yapılanmaya doğru önemli adımlar atmaya hazırlandığını da haber verelim.

Eğer Suriye’de devrim/darbe sonrasında bu tür bir yumuşak geçiş yaşanacak olursa buna şaşmamak icab eder. Ancak siyasal/toplumsal zıtlaşmaların evdeki hesaba uymayabileceğini de hesap etmek lâzımdır. Meselâ ilk elde Nusayrilerin ve Kürtlerin bu tür haklarla iktifa etmediğini ya da ağırlıklı Sünni Arap nüfusun bunları fazla bulduğunu düşünün!.. Ya da meselâ ABD, İsrail veya Fransa’nın ilgili grupları tahrik ederek iyice gerdiğini var sayın!.. Ne olur o zaman?

Meselâ o gruplar diyebilir ki, biz bu tür haklarla iktifa etmiyoruz. Bunlara ilâve olarak Lübnan’da olduğu gibi Meclis başkanı şu gruptan, Genelkurmay Başkanı bu gruptan, ayrıca da kabinede şöyle şöyle kontenjan hakları vs. Bütün bunların yeni anayasada da güvence altına alınması!..

Neden bu ihtimallerin üzerinde durduğumu, belki lüzumsuz bulabilirsiniz. Fakat yarın bunların, bu tür tekliflerin yerden mantar biter gibi bittiğine şahit olursanız, sakın şaşırmayın diye yazıyorum. Bir de Clinton’la yapılacak müzakerelerde bunların yavaş yavaş uç vermeye başlayacağı için!..

İşte Türkiye’nin yeni Suriye sınavı asıl şimdi başlıyor demektir. Türkiye bu işi şimdiye kadar, neredeyse tek başına omuzladı ve bu noktaya getirdi. Tilkiyi yüzdü, burnuna kadar vardırdı işi. Onun için sahada kazandığı başarıyı, müzakere masalarında çarçur etmemesi gerekecektir. Daha doğrusu da kartlarını bütünüyle açmayarak, kontrollü bir müzakere takvimini esas alması lâzım gelecektir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Türkiye, üç önemli dış politika atraksiyonu gerçekleştirdi. Birincisi Kıbrıs, ikincisi Kuzey-Irak (sonucu şimdilik meçhul), üçüncüsü de mevcut Suriye denemesi!.. Haydi bakalım Allah kolaylık versin!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Necmettin Türünay Arşivi