Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Susurluk’tan çıktık yola...

Susurluk’tan çıktık yola...

Abdullah çatlı olayı geldi geçti... Ama o kaza raporunun örtüsünü birileri çalmış olacak ki, altıdaki sis perdesi şu ana kadar bir türlü berraklaşamadı...
Susurluk gitti, yerine darbe planları geldi...
Vatan, millet, silah ve de kirli ellerle Kur’an üzerine mukaddes yeminler!
Bir de Ergenekon nikahı!..
ölmek de var, öldürmek de var... Bu yemin sitili aslında ittihatçıların. Kutsanmış cinayetlerin aforoz edilmiş şekli...
O ittihatçılar ki hem Osmanlı’yı yıktılar, hem de halkın karşısında yıkıldılar... Onların dokuduğu tezgahlarda asla can ve mal güvenliği olamaz...
Durduk yerde cinayetler, darbeler, tertipler, cumhuriyet mitingleri... Panik, telaş; sanki birileri cumhuriyeti cumhurun cebinden kapmış kaçırıyor...
Uğur Mumcu gibileri havada infilak ettiriyorlar ki, arkası irtica hesabına Müslüman halk ile devletin zinde güçleri karşı karşıya gelsin... Değilse, düz bir cinayetin tadı ve de tuzu ittihatçı geleneğini kesmez...
Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli değil...
Bakıyorsunuz ki Kemalizm kıblesinde saf tutanlar, kader birliği yaptıkları arkadaşlarına arkadan fişleme yapıyorlar. Ayak kaydırma oyunları... Bulunduğu yerden aşağıya düşürme planları...
Hadi diyelim, Fethullah Hocaefendi’nin geçmişteki konuşmalarını gündem yaparak ülkede yakın bir siyasi İslâm tehlikesi(!) olduğunu yandaşlarınıza pompaladınız. Peki, Genelkurmay Başkanı hakkında bir başka Kemalist tarafından tutulan özel izleme dosyasına ne demeli? Ya da, Ağlama Duvarlı resimleri medyaya servis ettiğinizde gayeniz neydi?..
Hele de, bir Danıştay saldırısı sonunda çekilen devrimsel nutukların mürekkepleri o Danıştay’ın duvarlarında hâlâ kurumadı. Arkasından Baykal’ın İslâmî kesime yönelik saldırgan konuşmaları da işin tuzu biberi...
Ne garip bir cinayet!.. Adam beline tabancayı koyuyor, cebine de Vakit gazetesini.
Hayrola?.. “İnsan öldürmeye gidiyorum, yakalanırsam ‘İşte bu gazete‘ diyeceğim. ‘Bu gazete... ‘İşte o üyeler’ deyince, ben de dinsel köşemden öylesi bir tahrike kapıldım ki. ‘Ya İstiklal, ya ölüm’ dedim!.. Murafaa yapmakta olan hakimler üzerine bastım tetiğe...’ Başörtüsüne yan bakanın hali budur işte!..”
İnanalım mı?
öncesi Taner Kışlalı... Bahriye üçok... Sivas olayları... Başbağlar katliamı...
Gerçekten bu insanlar öldürülmeleri için ne yaptılar?
Yargıtay Başsavcısı (devre arkadaşım) ise, daha da masum... Parti kapatma derseniz, iddianamesi işte ortada... AK Parti iktidar olalı ülkede içki satışları azaldı... AK Parti başörtüsüne sahip çıkmakla irticanın odağı haline geldi... Daha ne desin?
En azından bu partiyi tam zamanında mağdur duruma düşürdü mü, düşürmedi mi siz ona bakın. Bu kadar önemli bir hizmet ortada dururken, sen kalk bu başsavcıyı öldürmek için plan, proje hazırla...
Dedim ya, bunların kıblesi de zayıf, vefası da yok, yaranmak mümkün değil. Dediklerini yapsan da morto olacakların listesi başına ilk önce seni yazarlar. Arkadaşlık, dostluk, meslektaşlık faydasız... Sayın Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Paşa’nın “güvensiz” olduğunu dosyalayanlar herhalde masum devlet memurları değildir...
İttihatçılar=Masonlar...
Mustafa Kemal, bu örgütün suikastından kılpayı kurtulduğunda ilk yaptığı hayırlı iş, Mason derneklerini kapattırmaktı. Dernekler kapatılınca cinayetlere, tertiplere bir süre ara verildi.
İttihatçılık bu ülkede bukalemun gibidir. Bakmışınız ki 1960 yılında darbeci olarak çıkmışlar karşınıza... Devlet saflarında başka, medyada başka, siyasette bir başkadırlar...
Bir Aziz Nesin, arkasından Sivas olayları... özel seçilmiş adamlar şehirde dolaşıp halkı isyana teşvik ediyor. Cuma günü camilerin kapılarında davul, zurna...
Ortam oluştuğunda Madımak ateşe veriliyor.. Can pazarı... Devletin en üst zirvesine kadar yardım çığlıkları ulaşmasına rağmen kimselerden bir yardım yok... Bir kısımları dumandan boğuluyor, bir kısımları da kurşunla vuruluyor...
Yık Müslüman halkın sırtına...
Akabinde Başbağlar geliyor gündeme... Orasını da aynı el yoklayarak 33 cana hunharca kıyıyor... Ve bir kinli toplum çıkıyor karşımıza. Her yıl bu kinlileştirme tekrarlanarak yenlerine davetiye...
İntikam kokuyor kimilerinin eli, avucu, ağzı, yumrukları...
Kim yapıyor bütün bunları?
Irak’ı kimler kana boyuyor, Filistin’de kimler çocuk katili oluyor, Afganistan’da kimler kanlı sahneler oluşturuyor?...
Kimler bu ülke insanının eteğine, örtüsüne düşman? Kim engelliyor bu ülke çocuklarının öğrenmesini, çalışmasını, yetişmesini?..
Şüphesiz her birisinin altında bir Ergenekon yatıyor da, bu işin bir seferliğine 48 adamı tutuklamakla sona ereceğine benim aklım bir türlü ermiyor...
çünkü, şu ana kadar toplanan deliler olayın vahameti karşısında yeterli değildir. İki emekli paşayla ülkede kurulu bulunan düzeni alaşağı etmek senaryoları biraz yavan gibi geliyor bana. Hani bunun hem yargıda, hem üniversitede, hem askeri kanattaki uzantıları? Adamları, medyası, ekipleri, elemanları, sponsorları...
Ameliyata başlandığı kesin, ama ben korkarım ki bu ameliyat sonucu kanser olan kısımlar temizlenmeden kadavra kapatıldığında, karşımıza kendi elimizle yontuğumuz sahte kahramanlar dikilecek...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi