Ahmet Varol

Ahmet Varol

İsrail’in ‘İran’a Saldırı’ Davulu

İsrail’in ‘İran’a Saldırı’ Davulu

İran’a yönelik savaş tehditleri ABD ve siyonist işgal devleti arasında el değiştiren davul gibi sık sık gümbürtüsünü duyduğumuz bir stratejik araç haline geldi. Aynı davulun sesi bundan dört yıl önce de her tarafta güm güm diye duyulduğu zaman ben “İsrail, İran’a saldırabilir mi?” başlıklı yazı yazmış ve böyle bir saldırı ihtimalinin olmadığını dile getirmiştim. 20 Haziran 2008 tarihinde Vakit gazetesinde yayınlanan bu yazımızı kişisel web sitemizden (www.vahdet.info.tr) okuyabilirsiniz.

Gerek ABD ve gerekse siyonist işgal devletinin İran’a yönelik savaş tehditlerinin gerekçesi ise bilindiği üzere “nükleer silahlanma” konusundaki ithamlarıdır. İran nükleer teknolojiyi sivil amaçlarla kullanmak istediğini ve silahlanma amacı olmadığını, silahlanmanın önlenmesini sağlama amaçlı görüşmelere de açık olduğunu bildiriyor. Gerçi İran, Suriye’deki Baas vahşetine karşı dış müdahaleye itiraz ederken “sivil” görünümlü binlerce asker, uzman ve silah göndermekle güven vericiliğini tamamen kaybetmiştir. Ama buna rağmen nükleer teknolojiyi sivil alanda kullanmak İran’ın bir hakkıdır ve nükleer silahlanmayı önleme amaçlı uluslararası gözetim altında bu teknolojiden yararlanma hakkını kullanmasına imkân sağlanması gerekir.

İran’ın bu konudaki hakkını Mısır Cumhurbaşkanı Dr. Muhammed Mursi de Tahran’daki Bağlantısızlar Konferansı’nın açılışında yaptığı etkili konuşmasında vurguladı. Fakat ne kadar ilginçtir ki İran’ın medya organları, Mursi’nin haklı oldukları konuda kendilerine verdiği desteği görmezken haksız oldukları konuda, katil Baas rejimine sınırsız destek vermelerine itirazından dolayı onu hedefe yerleştirdi ve Hüsni Mübarek’ten farkı olmadığını ileri sürdüler. “Ya bizdensin ya da düşmanımızsın” anlayışına göre zaten hiçbir konuda itirazda bulunmadan, gözü kapalı destek vermek “makbul” olmanın değişmez şartıdır.

Mursi’nin dikkat çektiği bir husus da nükleer teknolojiden askeri amaçla yararlanma yasağının genel bir şekilde uygulanması gerektiğiydi. İran’a yasak olanın elbette siyonist işgal devletine de yasak olması gerekir. Asıl büyük tehdit de zaten yasağı birine uygulayıp diğerine uygulamamaktan kaynaklanır. Çünkü böyle bir uygulama elinde nükleer silah bulunan tarafın bunu daha rahat ve sorumsuz kullanmasına imkân sağlar. Tıpkı bugün, hiçbir insanî ölçü ve ahlâkî kural tanımayan Baas rejiminin eline hava saldırı teknolojisinin bütün araçlarını verip de özgürlük mücadelesi içindeki halkı müdafaa amacıyla direnenlerin eline savunma teknolojisini vermemek gibi. Suriye’de Ağustos ayında ölü sayısının oldukça artmasının ve aylık toplamın beş bini bulmasının sebebi de budur. ABD Dış İşleri Bakanı Bayan Clinton’un direnişçilerin eline hava saldırılarına karşı savunma teknolojisi verilmesine şiddetle karşı durması da çok farklı cephelerde görünen güçlerin Suriye konusunda hesaplarının birleştiğini gözler önüne sermesi açısından düşündürücüydü.

Siyonist işgal devletinin “nükleer silahlanma” bahanesiyle İran’a saldırıda bulunması ise dün olduğu gibi bugün de imkânsızdır. Zaten imkânsız olduğu için davulun tokmağını böylesine kuvvetlice vuruyor.

Ama bu davulun çıkardığı sesler işgalci siyonistlerin de İran’ın da işine yarıyor. Her iki tarafa da “bakın tehlikeli bir düşmanımız var” mesajına dayalı stratejiyi etkili bir şekilde kullanma imkânı sunuyor.

Ayrıca Suriye karşısındaki politikası yüzünden sürekli prestij kaybeden İran’ın İsrail tehdidiyle karşı karşıya gelmesi “imaj düzeltme” amaçlı enformasyon faaliyetlerine malzeme oluşturuyor. “Siyonist işgal devletinin bunu görmemesi mümkün müdür?” diye sorulabilir. Elbette görüyor ama “tehlikeli bir düşmanımız var” mesajına dayalı askerî ve diplomatik strateji onun için de büyük önem taşıyor.

ABD’nin İran’a saldıracağı iddiası da aynı stratejiden kaynaklanıyor. Bugün Irak gerçeği, Nuri el-Maliki’nin kimin adamı olduğu ve Irak’ı ona kimin teslim ettiği üzerinde düşünelim. İran’a saldıracak ABD, Irak’ı ona teslim eder miydi?

Belli aralıklarla savaş davulunun gümbürtülerinin çıkarılmasının önemli bir yanını da denge politikası oluşturuyor. Suriye’deki katil Baas rejimine verdiği destekten dolayı İran’ın İslâm coğrafyasında sürekli taraftar kaybetmesi bu denge politikasının yararına değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
22 Yorum
Ahmet Varol Arşivi