Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Mehmet Nuri Yardım ve kitapları hakkında…

Mehmet Nuri Yardım ve kitapları hakkında…

Bugün size izninizle (ya da izinsiz) çok tanınması, çok bilinmesi, çok okunması gereken bir yazarımızdan ve yazdıklarından bahsedeceğim…

Çok eskiden, üniversite öğrenciliğinin ilk yıllarından tanırım onu…

O gün bugündür, “tevazu” denince, aklıma gelen ilk isimlerden biri oldu…

“Edeb” ve “nezaket” denince, aklıma gelen ilk isimlerden biri oldu…

“Vefa” denince aklıma gelen ilk isimlerden biri oldu…

“Vefa” derken, öyle sıradan değil, “Vefanın babası” sayılan ve İstanbul’un Vefa semtine adını veren Ebul Vefa Hazretlerininkine benzer bir vefadan söz ediyorum…

Nisyana (unutulmaya) mahkûm edilen ne kadar değerli isim varsa, bir bir gün ışığına çıkarmış, daha da önemlisi, menfaat eksenli ilişkilerin hâkim olduğu şu zaman dilimine, çıkar hesabı yapmayan bir insan kazandırmıştır: Mehmet Nuri Yardım… Yani kendisi…

Önce satış hesabı yapılarak ona göre yazara sipariş edilen kitapların edebiyat dünyasını kasıp kavurduğu şu “yozlaşma” deminde, kitabının tutup tutmayacağına, satıp satmayacağına bakmaksızın, kendine çizdiği “vefalı yol”da tereddütsüz yürümesi, benimsediği “misyon yazarlığı”nı ısrarla devam ettirmesi, takdir edilmesi gereken, ama takdir edilmeyen bir durumdur.

Çünkü geniş kitleler takdir hissinden de uzaklaştı.

Çoktan beri dostluklar ve arkadaşlıklar bile “menfaat” ekseninde kuruluyor…

Hatta “menfaat” eksenli evlilikler yapılıyor…

Aslına bakarsanız, Mehmet Nuri’ler, böyle bir dünyaya sığmazlar. Onlar daha mültefit, daha kadr-u kıymet bilen bir dünyanın insanlarıdır.

Galiba bu yüzden, Mehmet Nuri’nin sıcak tebessümü, derin sevgisini yansıtan bakışları, saygılı tavrı, ölçülü nezaketi, edepli hitabetiyle ne zaman karşılaşsam, “İşte eski İstanbul beyefendisi” diye düşünmekten kendimi alamam.

Tarihin içinden çıkıp gelmiş gibidir: Gördüklerini beğenmeyecek de tekrar tarihin içine dönecek diye ödüm kopar!

Fakat o hep buralardadır: Nezaketin başkenti İstanbul’da, karşılaştığı herkese hali-tavrıyla nezaket dersi vererek, hummalı bir faaliyet içinde koşturur…

Bir taraftan hiçbir ayırım yapmadan yazarlarla ilgi bağı kurarken, diğer taraftan bir birinden ilginç kitaplar yazar, dergi sayfalarında kaybolmuş biyografileri, nükteleri bıkmadan, usanmadan günümüze taşır, dernekler kurar, kurslar düzenler, konferanslar verir…

Binlerce hevesli gencin önünü açmak için çırpınır durur hâsılı…

Kendisi kadr-u kıymet bilir, lakin onun kadr-u kıymeti pek bilinmez. Çünkü ona hâkim olan “vefa”, bizde vefasızlığa dönüşmüştür…

Onda “nezaket” ve “nezafet”, bizde kaba-sabalık var!

Abartmıyorum, açık yüreklilikle tespit yapıyorum sadece. İçimde bıraktığı iz ve izlenimi paylaşıyorum.

Bütün samimiyetimle söyleyebilirim ki, yazdığı kitaplar, kılı kırk yaran kıymette kitaplar. Fakat zihinlerin bile parsellendiği, şuurun alabora olduğu, hafızanın dumura uğradığı, kültürün kütüphanelere tıkılıp kaldığı şu “görsellik asrı”nda, lâyık olduğu satış rakamlarına bence hâlâ ulaşamadı.

Suç bizim: Misyonunu ifa eden bir yazarın eserlerine ilgisiz kalmak, en büyük suçtur: Bu sonuçtan hepimiz suçlu ve sorumluyuz!

Alıp okumanız dileğiyle kitaplardan bazılarını yazıyorum:

Mizahın izahı (Çağrı Yayınları)…

Yunus Emre Divanı (Kahraman Yayınları)…

Kayıp İstasyon (Anonim Yayıncılık)…

Sefertası (Erguvan Yayınevi)…

Yıldızlara Ulaşmak (Nar Yayınları)…

Edebiyatımızda Hüzün (Yağmur yayınları)…

Romancılar Konuşuyor (Nesil yayınları)…

Tarihimizin Güler Yüzü (Nesil Yayınları)…

Aşina Çehreler (Nesil yayınları).

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi