Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

İdamını kaldırmak Menderes’i geri mi getirecek?

İdamını kaldırmak Menderes’i geri mi getirecek?

Paslı bir hançer...Kangren, sonra da o uzvu kestiler..,


Hadi bakalım kangrenin yıkımını geri getir...

Geri gelir mi?

Başbakan Menderes ile Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamları.

Elbette ki insanlığın kitabına sığmayan bir canavarlık, bir devrin yüz karası.

Zaman geçti gitti.

Belki de kemikleri bile çürüdü, toprağa karıştı...

Artık toprak var, cismanî yok.

Merhum Menderes’in Avukatı Burhan Apaydın idam kaldırılsın diye Meclis’e dilekçe vermiş. Dilekçenin içeriği:

"İstanbul'dan getirilen iki doktor tarafından 'savunma yapamayacak kadar hastadır' hükmüyle sahte rapor düzenlendi ve mahkemeye çıkarılmadı. Menderes'e iğne yapılarak mahkemede konuşması önlendi. Menderes'e 'biriktirdiği ilaçlarla intihar etmek istedi' ithamı yapıldı. Midesi yıkanmak üzere tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilecek yerde, darağacına çıkarılarak son savunması yaptırılmadı, son sözü sorulmadı. Bu yapılan bir hukuk cinayetidir.”

İşte o dilekçe, Dilekçe Komisyonu’nda işleme konmuş.

Şimdi her yerde Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan’ın (üçünü de rahmetle anıyoruz) idamlarının kaldırılıp kaldırılamayacağı konuşuluyor...

Böyle bir şey olur mu?

Velev ki olsa ne olur?

Mazlumlar geri mi gelecek?

Hakkın divanı kurulmayacak mı?

İtibar deniyor, millet zaten mazlumların itibarını iade etti.

Geriye ne kaldı?

Cansız bedenleri...

Yani bir avuç toprak...

Bu konuda devre arkadaşım Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya görüş bildirdi, “Meclis’ten idam kararının iptali çıkmaz, yargılama yapılmasına ilişkin kanun çıkar.”

Önce kanun sonra da yeniden yargılama...

Olur mu, olur, ama sonuç ne olur?

Öleni yeniden hayata kavuşturmak veya öleni yeniden öldürmek.

Mustafa Kemal’e isyan eden Topal Osman’ı öyle yapmışlardı. Mezarından çıkartıp eski Meclis’in kapısında astılar. Topal Osman yine ölmedi mi?

Öldü.

Zaten öldürülmüş değil miydi?

O halde ne değişecek sorusu akla geliyor.

İşin duygusal yönü bir tarafa, İyimaya önce kanun dedi, yani süpürge kanunu, yanlışları süpürecek kanun. Ben daha pratiğini söyleyeyim.

Kanuna gerek yok, çünkü bu bir insanlık suçudur, zamanaşımına uğramaz.

O nedenle doğrudan yeniden yargılama istenebilir...

Hadi bu kadarını hallettik diyelim, asıl ondan sonrası.

Ortalık iyice karışıyor.

Sırada Seyit Rıza var.

Şeyh Sait var.

İskilipli Atıf Efendi var...

Menemen mazlumları var...

Daha olmadı, sırada banka soysa da, adam kaçırsa da Deniz Gezmiş ile arkadaşları var...

Bu da yetmiyor, tüm mağdurların hakları geri verilmeli diyor Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali (Celal Bayar’ın torunu). Hatta Cemal Gürsoy’un cumhurbaşkanlığı iptal edilsin...

Yani tenzili rütbeler...

Öyle ya, darbe ile yükselenler hukuk yolu ile aşağıya insinler.

Öyle mi, yoksa Ortadoğu’nun şekillenmesinde yeni bir yol mu?

Bülent Arınç’ın maksadını aşan “ben de olsam dağa çıkardım” sözü...

Devamı da herhalde, “dağa çıkınca asker de öldürürüm polis de” olmalı... Değil tabii, ama söz birkaç boğumdan çıkmalı, nereye yakıştırılır düşünülmeli... Ona denk gelen 40 bin insanın katili Öcalan’ın geçmişteki namazcılığı, sonra Marksistçiliği, sonra şiddete dayalı devrimciliği...

Galiba ak ile karayı karıştırıyoruz, ısıtıyoruz...

Sonra altından ne çıkacak hep birlikte göreceğiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Nusret Çiçek Arşivi