Ahmet Varol

Ahmet Varol

Maliki Suçlu Arayışında

Maliki Suçlu Arayışında

Suriye’deki Baas zulmüne karşı insanlar kitleler halinde meydanlara dökülünce, bu rejimle menfaat ilişkisi içinde olanlar ve onların enformasyon faaliyetlerinin etkisinde kalanlar hemen arka plana ABD ve İsrail’i  yerleştirerek başkaldıranları onların hesaplarına alet olmakla mahkûm etme yoluna gittiler. “Suriye’de kırk yıldan fazla süredir halka zulmeden, Hama’da meydanlara çıkmaları sebebiyle otuz binden fazla insanı katleden, on binlercesini de kendilerinden haber alınamayacak şekilde zindanlara dolduran, Müslüman Kardeşler’e mensup olmayı idamı gerektiren suç sayan bir yasayı uygulamaya devam eden, sadece bu yasayı iptal etme gibi bir reforma dahi yanaşmayan rejim var; halk bu rejimden bıkmış ve zulmün gitmesini istiyor olabilir. Öte yandan Tunus’ta ve Mısır’da zulme başkaldırıp diktatörleri deviren halklar var. Bu vakıa  Suriye’de zulüm görenleri de cesaretlendirmiş ve meydanlara dökülmeye, zalimlerden ya reform yapmalarını ya da çekilip gitmelerini istemeye sevk etmiş olabilir. Bir de bütün bu gerçekleri göz önünde bulundurup olayı sosyal boyutuyla ele alalım” demeye yanaşmak istemediler.

Şimdi Suriye’de zulme karşı direnişte tünelin ucunun görünmesi, diktatörün etrafındaki adamlarının teker teker veya gruplar halinde dağılması üzerine Irak’ta da halkın meydanlara dökülmesi üzerine olayın “dış bağlantılı” olarak lanse edilebilmesi için suçluya ihtiyaç var. Fakat bu ülkedeki saltanatını ABD’nin desteğine borçlu olan Nuri el-Maliki’den kalkıp da ABD ve İsrail’i suçlamasını, olayların arkasında bu iki devletin bulunduğunu iddia etmesini bekleyemeyiz. Arap dünyasındaki diğer dikta rejimlerini suçlasa çok inandırıcı olmayacak. Çünkü bu rejimlerin halkın zulme başkaldırısının dairesinin genişlemesinden memnun olmadığı biliniyor. Ayrıca bu rejimlerin, ayaklanma dairesinin genişlemesini ve Irak’ta da zafere ulaşmasını önlemek için kendisine yardım edebilecekleri ümidini taşıyor olabilir. O yüzden onları mahkûm etmek ve hedefe yerleştirmek işine gelmeyecektir. Geriye en uygun “suçlu” olarak Türkiye kalıyor.
Suriye’deki ayaklanmada Türkiye’nin sürekli mahkûm edilmesi Irak’taki halk ayaklanmasıyla ilgili komplo teorilerine malzeme yapılmasına imkân veriyor. Bölgesel güç olmaya çalıştığı, Kerkük ve Musul üzerinde gözü olduğu ve buna benzer ithamlar da Irak’taki halk ayaklanmasının “dış bağlantılı” olduğu konusunda planlanan teorilerin dayandırılacağı iddiaların hedefine yerleştirilmesini kolaylaştırıyor.

Fakat Irak gerçeğini kendi realitesiyle birlikte görmek ve o doğrultuda değerlendirmek gerekir. Tamamen Irak sınırları içinde kaldığını iddia edemeyiz. Ama olayın sınırı aşan boyutunu görmek istediğimizde halkı memnun edemeyen ve bölgedeki diğer dikta rejimlerine özenen Nuri el-Maliki saltanatının kimler tarafından desteklendiğine de bakmalıyız. Aynı şekilde Suriye’deki direnişin zulüm ve şiddette sınır tanımayan Baas diktası karşısında kararlı duruşunun zafere oldukça yaklaşmasını sağlamasının sosyal etkisini de görebilmeliyiz. Ama asıl mesele ABD işgalinin siyasi boyutunu oluşturan dikta rejiminin eli sopalı tavrının ve ayrımcı politikasının artık halkı bıktırmasından kaynaklanıyor.
Maliki hükûmetinin sadece halkın kitlesel tepkileriyle değil parlamento içindeki tepkilerle de karşı karşıya kaldığı son gelişmelerle daha net bir şekilde görüldü. Elli milletvekilinin iki gün önce hükûmet aleyhine verdiği soru önergesinin Meclis’te kabul edilmesi Nuri el-Maliki’nin başını çektiği koalisyonu biraz şaşırttı.

Bununla birlikte kitlesel tepkiler de gittikçe geniş tabana yayılıyor ve organize bir şekilde yürütülmesi için koordinasyon çalışmaları yapılıyor. Bu çalışmaları yakından izleyenler protesto eylemlerini yürütenlerin artık pazarlık tavanını yükselttiklerini ve mevcut hükûmetin gitmesi taleplerinde ısrar edeceklerini söylüyorlar.

Buna karşılık işbirlikçi diktatörün de saltanatını sürdürmekte ısrar edeceği mesajları vermek amacıyla göz korkutma uygulamalarına başvurduğu görülüyor. el-Enbar bölgesinde yer alan ve Ürdün’e açılan Traybil sınır kapısının 8 Ocak Çarşamba günü tek taraflı kapatılmasının bir toplu cezalandırma olduğu ifade edildi. Bunun yanı sıra resmî şiddetin dozajının da artırılabileceği intibaı veriliyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi