Hüseyin Hatemi

Hüseyin Hatemi

Sevgide arınmak

Sevgide arınmak

Beşer; beşer kaldıkça; “postsuz hayvan” (postsuz canlı) olmaktan daha fazla bir şey değildir. Geçenlerde şempanzeler üzerinde yapılan bir deneyin sonuçlarını okudum: Bazı şempanzelerin amelî zekâlarının beşerden farklı olmadığı sonucuna varılıyordu. Şu halde “şeytanet”, “insan” olmaya yetmiyor. Hele insan-ı kâmil olmada büsbütün yetersiz kalıyor.

Başlıca ödevimiz “benî Adem'den olmaktır”, “insan olmak”tır.

Bunun yolu nedir? Gayet açık değil mi? âdem, beşere tebliğe başladığında, Adem Aleyhisselâm'dan, daha sonra, M.ö. 4500 yıllarında Nuh Aleyhisselâm'dan yüz çevirip “enbiyâdan yaşarım müstağnî” diyenler, beşer kaldılar. “Vâris-i âdem” olan “Vesile”yi bulmak ve O'na tabi olmak, O'nu sevmek, sevgisinden fâni olmak gerekir. Vesile de, Yüce Sevgilidir. O'ndan önce ve O'ndan sonra O'nun Nûrundan feyz alan Nebî ve Veliler de Nûr-i Muhammedî'ye teb'an vesîledirler. Bu anlamda “Eri hakk bilmek gerektir”. Buradaki “Er”, erkek cinsiyetine mahsus değildir. Dişi arslanla simgelenen nice kadın erler vardır. Arslanlık velâyetlerinin simgesidir. Bu arslanlar Sevgiyi temsil eden arslanlardır. Fâtıma'ya, Meryeme, bütün Veliye ve Azîzeler' e selâm!

Erkek olsun, kadın olsun, Nûr elçileri, Sevgi elçileri olan insanları seçen ve elçi kılan; her türlü noksan sıfatlardan Münezzeh ve Sübhân olan Vedûd Allah'dır. Ondan başka ilâh yoktur. Varlık ilkedir. Demek ki Sevgi ilkedir. Hayatımız bir Sevgi imtihanıdır. “Mübarekdir ve Mübarek olsun Mülk elinde ve her şeye Kadîr olan (Allah). O, hanginizin en güzel eylemlerde olduğunuzu sınamak için hayatı ve ölümü yarattı, O Aziz ve Gafûrdur. (Mülk, 67/1-2).

Allah, Sevgi'nin yüce ıssı olarak, Sevgi elçilerini görevlendirir. Bunlar da elbette “ma'sûm” olurlar. Sevgi elçilerini atayan ve gönderen Rabb'in elçileri başka türlü olabilir mi? “İsmet” ile “ulûhiyyet”i karıştırmak nice iştir?

Bu sebeple, Yüce Sevgili'nin sevgisine karşı “sedd” örmeye kalkışan, kendine yazık etmemelidir. “Lâ ilâhe illallah”ı gönülden söylüyorsa, Yüce Sevgili'yi Ebu Eyyub gibi, Uveys-i Karanî gibi karşılamalıdır, Abdullah İbn Ubeyy gibi ekşi surat ve ağulu dil ve gönül ile değil! Hulâsa: Lâ ilâhe illallah'ın hakkını veren “Muhammed Resulullah” derken sevinçten kaynamalı, keyfine bakmalıdır, içinde “Sevgi bid'attir” vesvesesi olmamalıdır.

Ey Azîzanın gafletde olanları! Ehlibeyt Sevgisi de Yüce Sevgili'nin Sevgisinin ayrılmaz boyutudur. İblis vesveselerine kapılmayın! Hukuk Fakültesi'nde yeni asistan olduğum yıllarda idi, Merhum Şemseddin Yeşil Efendi henüz hayatta idi. Ben çekingen tabiatlı olduğum için, Sahhaflar'daki dükkânda kendisini görürdüm, ne var ki yanına varıp tanışmamış idim. Göztepe'deki fakirhane komşularından bir ailenin reisinin vefatı dolayısıyla, hatim meclisine katılmış iken, Kur'an-ı Kerim okuyan Hoca'nın, helvayı göçürdükten sonra, Ehl-i Beyt Sevgisini izhar ettiği için sözü Merhum Şemseddin Hoca'ya getirerek şu kuru iftirayı dillendirmesi içimi yakmış, ne var ki Meclis'dekilerin en genci olmam dolayısıyla şakk-ı şefe eylemeye cesaret edememiş idim. (Yani dudaklarımı açamamıştım). Kuru iftirânın meâli şu idi: -Şemseddin Yeşil, Ehl-i Beyt sevgisinde, ifrata varıyor. Efendim ne lüzûmu var bu sözleri söylemenin? Nitekim sonunda İran Sefareti'nden bu iş için para aldığı anlaşıldı!” Biliyordum ki bu söz yalandır, ne var ki söyleyip itiraz edemedim. üstelik o dönemde “âryâmehr” başta idi. Meclis'deki bereli-bıyıklı özel bir cemaat erkânı da, sustular. Bugün de böyle oluyor: -Hristiyanlara, Museviler'e zulmedilmemeli, Ruhban okulu açılmalıdır!– Patrikhane'den de, ellelem İsrail'den de para alıyor muhakkaka! -Ehl-i Beyt sevgisi, îmân-ı kâmilin onsuz olmaz şartıdır!– ülen ne gözü doymazın tekiymiş bu? Bi de İran'dan para alıyor! –Başörtüsü yasağının meşru temeli yoktur!– Aha işte İran yetmemiş gibi bir de Suudî Arabistan'dan da para alıyor! –Hayvanlardan da sorumlusunuz!- Vışşş ve de Vaaaaaavvv! Davarları bilem yoluna koymuş, belaş süt mü veriyollar, ne bilem?

Ey Azîzan, Theodor Herzl, Sultan Hamîd'i uyutmak için İstanbul' a geldiğinde, şimdi defter-i a'mâli kapanmış ve işi Divan'a kalmış olan bir zat, derhal “koordinat”larını bularak yanına sokulmuş ve münasip bir komisyonla, rüşvet dağıtımı vekâletini de üstlenerek isteğini sonuçlandıracağını söylemiş ve Herzl'in bu işten kaç para aldığını sormuş idi. Herzl şöyle dedi:

-Davam için üstlendiğim bu işden hiçbir para almadığım gibi, üstelik masrafların bir çoğunu da cebimden veriyorum!

Herzl der ki: -Bu zat o kadar şaşırdı ki, sonunda da benim namusumdan şüpheye düştü! çünkü o'nun için namus ve dürüstlük demek iş için aldığı parayı hakk etmek demekti. Bir gaye için, para alınmaksızın iş yapıldığını duyunca, bu şartlarla nasıl namuslu olunacağını kavrayamıyordu!

Ey Azîzan, sütun bitti, söz yine bitmedi. önce “Vesile” sevgisini tam anlamıyla duyalım ki Sevgi eri olalım, Sevgi eri olmakla arınalım. Sevgidir arınmayan / Sanır ki gazâ eder / Kerîh bir koku yayar / çevreye ezâ eder. Vedûd Allah'a emânet olunuz.




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Hatemi Arşivi