Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yürek Mektuplar

Yürek Mektuplar

M. Karadağlı;
“Şanlıurfa/ Siverek’te yaşıyorum. Yıllardır, doğu bölgelerimizde öğretmen olarak görev yapıyorum. Sizi sürekli takip eden bir okuyucunuz olarak, yılların verdiği acıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Yayınlar ya da ilgilenirseniz mutlu olurum.
“Her şeye rağmen bu ülkede yaşamış olmaktan mutluyum. Bazıları ‘İki kültürü bir arada yaşamak nasıl bir duygu?’ diye soruyorlar. Bazıları da dinlediğim müziklere bakıp bunun bir çelişki doğurup doğurmadığını soruyor.
“çelişki doğurmadığını söylüyorum. Mehter marşlarını dinlemek bana zevk veriyor, çünkü Osmanlı’nın muhteşem şahlanışına ortak oluyorum. Kös, davul, nakkare sesleri bana haz veriyor. Aynı zamanda Şivan Perver’i ve diğer halk ozanlarını dinliyorum. Bunlar duygu dünyamı zirveye taşıyor.
“Atalarımın bana bıraktığı güzellikleri yaşamaktan zevk alıyorum kısacası. çok kültürlülük, içinde her türlü çiçeğin ve bitkinin yer aldığı büyük bir çiçek bahçesine benziyor. Dolaşmakla bitiremiyorsunuz. Ve adımınızda Allah’a ayrıca şükrediyorsunuz.
“Kimi zaman Güneydoğu’dan Ege’ye kayıp ‘efe’ oluyorum, Karadeniz’de ‘uşak’ olup kemençe çalıyorum, Erzurum’da ‘dadaş’ım, Ankara’da ‘seymen’…
“Anlıyorum ki, bu toplumun hamuru da, mayası da sağlamdır; gelecekten bir kez daha emin oluyorum. Soruyorum size: Yıllarca aynı filmlere birlikte gülmedik mi? Aynı olaylara birlikte ağlamadık mı? Aynı dertler dağlamadı mı yüreğimizi, aynı Nemrut ateşlerine yanmadık mı? Biz ayrı dünyaların çocukları değiliz, dünyamız aynı, sevdamız aynı, duygularımız aynı!.. Biz aynı dünyanın, aynı tarihin, aynı coğrafyanın çocuklarıyız. Türkiye bilinciyle ortak gurur etrafında yaşamayı hakkedenlerin ülkesidir Türkiye. Hepimizindir. Dertlerine de ortağız elbette, kültürüne ortak olduğumuz gibi! öyleyse birlikte çözüm bulacağız. Problem üreten değil, çözen olmalıyız.”
Cevabım: Buna ne denir ki Hocam? Yüreğine sağlık.
Sema Gündüz;
“Sayın Hocam size göre muhtemelen basit, bana göre ise son derece girift bir sorum var, yardımcı olursanız sevinirim…
“İslâmiyet’ten önce kadınların hiçbir hakkı yoktu diyoruz, yani bize böyle öğretildi. Kadınlar köle muamelesi görürmüş. Fakat Hz. Hatice İslâmiyet’ten önce de ticaretle uğraşıyordu. Malı-mülkü vardı ve kendisinden 15 yaş küçük olan Peygamberimiz’e sevdalanıp almıştı. Demek ki seçme hakkı da varmış. Bu hak sadece zenginlere özel ise, kadınların gömüldüğü bir devirde nasıl zengin olabilmişti? Kendisine miras kaldıysa, kadınların miras hakkı da yoktu diye biliyorum…
“Allah’a Peygamber’e inancım tam. Ama bu konuyu daha önce hiç düşünmemiştim. Şunu gördüm ki, biraz kör yaşamışım dinimi. Şimdiden teşekkür ederim.”
Cevabım: öncelikle çok teşekkür ederim Sema Hanım. öğretildiği kadarını alıp sorgulamadan kabul etmediğiniz için. Bu çok önemli bir gelecek göstergesi. çünkü bizim genellikle sorgulama kültürümüz yoktur. Gelişmemiştir. Kayıtsız şartsız “itaat” öğretilmiştir. Yani, “İslâm” kelimesindeki “teslim”i yanlış anlar, yanlış uygularız. O teslim Allah’a teslimdir; yoksa anlatılanlara, ya da üzerinize kendi hâkimiyetlerini bir şekilde tesis etmeye çalışanlara değil. Teşekkürüm bu yüzdendir…
Şimdi gelin birlikte düşünelim. Sanırım bu konuda çelişkiye düşmemiz, cahiliye dönemini tek boyutlu olarak algılamaktan kaynaklanıyor. Yani her kızın diri diri gömüldüğünü, her kadının sömürüldüğünü, hiç birinin hakkı-hukuku olmadığını sanıyoruz…
Bu tam bir genelleme!.. Ve dindar Müslümanlar genelleme yapmayı maalesef çok seviyor. Oysa durum farklıdır. Hatırlayalım ki, o bölge dini ve milli açıdan da homojen değildir. Aynı bölgede Hıristiyanlarla Musevilerin yanı sıra, yıldıza tapan “Sabi”ler ve daha başka inançta olanlar da yaşamaktadır. Zaten hiçbir toplum bire bir aynı şartları yaşamaz. Farklılıklar gösterir. Her toplumun kendi içinde bazı farklılıklar göstermesi hem tabii, hem de kaçınılmazdır.
Evet, “Cahiliye Devri”nde kızlar diri diri gömülüyordu, kadınların hiçbir hakkı-hukuku yoktu. Toplumda erkekler mutlak belirleyici konumda idiler. Toplumun yaygın yapısı buydu…
Ancak bunun bazı istisnaları da vardı. Hz. Hatice’nin durumu, bölgede çok sık rastlanmayan istisnai durumlardan biridir. Hz. Hatice iki kocasından kendisine intikal eden serveti ticaretle değerlendirip çoğaltmış, âlişan Efendimiz’e âşık olmuş (çok büyük ihtimalle O'nu da kendisine âşık etmiş) ve Onunla evlenme iradesini göstermiştir.
O çağda, sadece bölgesel bakımdan değil, dünya çapında, böyle bir irade beyanında bulunmak, her babayiğidin harcı olmasa gerektir.
Hz. Hatice’nin bu duruşu tüm Müslüman kadınlar için örnek olmalıdır.
Şimdi izninizle bir şey daha söylemek istiyorum: Tarihsel olsun güncel olsun, her türlü olguya karşı analitik (sorgulayıcı) bir yaklaşım sergilemek, gelişmemizin ön şartıdır.
Siz işte bunu yaptınız Sema Hanım. Tekrar teşekkür ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi