M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

İddet’in Anlam ve Gerekçeleri

İddet’in Anlam ve Gerekçeleri

 

Bir önceki yazımızla ilgili bazı kardeşlerimizden tenkit aldım.
 
Bir kısmı, o yazımızla “kadınları evden çıkarma furyası”na bizim de katıldığımızı savunurken, bir kısmı da, Bakara/240’daki ayeti tahrif ettiğimizi iddia ediyorlar!
Yazımız ortada, nasıl böyle sonuçlar çıkarılıyor şaşmamak elde değil!
Yazıda, yaşanmış bir olaydan yola çıkılarak iddet beklemekten kastın ne olduğunu anlatmışız.
 
Bir olay münferit de olabilir, genel de.
 
Kaldı ki, görevimiz gereği benzeri olaylara istisna denmeyecek kadar şahit oluyoruz.
Sonuçta, yaşadığımız toplumda bir olay olmuş ve bu yazı kaleme alınmış.
Bizim büyük imamlarımız (Ebu Hanife başta); bırakınız olan olayları, olmayanları bile olabilir düşüncesiyle ele alıp yüzlerce içtihat yaparak fetvalar vermemişler mi?..
Onların mezhebine tabi olan bizlerin, üstelik gerçekleşmiş bir olay hakkında konuşup yazması neden garipseniyor?!
 
Yine, dul kadınları sokağa çıkartıp içi açılsın diye gezip tozmalarını istememiz yazının hangi cümlesinde geçiyor, okuyanlar göstersin!
Demek ki, bazıları; ayetin anlatmak istediğini değil de, kendi anlamak istediklerini anlıyor olmalı!
 
Madem böyle bir anlama olmuş, bir mümin olarak bunu tashih etmek yine bizim görevimiz.
 
***  
 
Önce iddet üzerinde durmak istiyorum.
Lügatte “saymak” anlamına gelen iddet; İslam’da evliliğin ölüm, boşama veya fesih sebeplerinden birisiyle sona ermesi halinde kadının yeniden evlenebilmesi için beklemek zorunda olduğu süredir.
 
Israrla vurgulayalım ki, bu sürenin en önemli amacı, evlenme engelidir.
Zaten, süre sonunda evliliğe izin verilmesi de bunu gösterir. 
Bu yüzden, iddet bekleyen kadın evlenme isteğini açığa vuracak şekilde süslenmez, güzel koku sürünmez, gösterişli/cazip elbiseler giymez, görücüye çıkmaz, kısaca evlenmeyi çağrıştıran hareketlerde bulunmaz.
 
Bu demek değildir ki, dul kadın evine kapanır ve dışarıya hiç çıkamaz!
Dul kadının bu süreyi iddet boyunca evinde mi, yoksa başka yerde mi geçireceği konusu ihtilaflı ve içtihadi bir konudur.
 
Mesela, Hz.Aişe, Hz.İbn Abbas, Hz.Ali ve birçok fakih, kadının iddetini istediği yerde geçirmekte serbest olduğu görüşündedirler.
Mezhep imamları dahil birçokları da, mutlaka kocasının evinde geçirmesi gerektiğini söylerler.(Allah hepsinden razı olsun).
 
Bu farklı görüşler, kadının ikametini, yaşam ve geçimini hangi evde sağlayacağıyla ilgilidir.
 
İddet’ten maksadın ne olduğu anlaşılmazsa, yanlış anlamaların ortaya çıkacağı tabiidir.
Bir inceliğe daha işaret edelim.
 
Bakara/240’daki ayette, ölmek üzere olan erkeklerin geride kalan eşlerinin evden çıkarılmamaları ve geçimlerinin bir yıl boyunca sağlanmasını vasiyet etmeleri istenmektedir.
 
Bir yıldan söz eden bu ayet ile Bakara/234’daki dört ay on günden söz eden ayet arasındaki münasebeti bir sonraki yazımda ele alacağım inşallah.
Çünkü, buradaki süre farklılığının sebep ve gerekçelerini de ortaya koymak gerekir.

***
 
Şimdi, burada kadının neden iddet beklediğine gelelim.
Elbette ki, bu beklemenin bir takım hukuki, ahlaki, sosyal, ekonomik ve psikolojik sebepleri var. 
 
Bunlar arasında kısaca şunlar sayılabilir:
 
1.Eğer kocası öldüyse kadın, yıllarca bir yastığa baş koyduğu, en yakın ve sıcak ilişkiler yaşadığı eşinin hatırasına bağlılığını ve vefasını bu süre içinde göstermiş olur. Bu insani bir durumdur.
 
2.Kadının kocasından hamile olup olmadığı bu süre içinde tespit edilmiş olur, böylece nesil karışıklığı önlenir.(Hamile ise, iddeti doğumla sona erer.[Talak,4])
 
3.Ric’î (yeniden nikah gerekmeden kadına dönüş imkanı veren) boşamada, erkeğe bir düşünce fırsatı verir ve yeniden eşine dönmesine imkân hazırlar.
 
4.Boşanıp bir başkasıyla hemen evlenmeyi güçleştirir, böylece aile kurumuyla hısımlık bağlarını korur, istismar ve su-i istimali önler.
 
5.Boşama anında oluşabilecek kızgınlık, öfke, nefret fırtınalarının geçmesine ve ruhun sükuna ermesine imkan sağlar. İddet süresince karı-kocanın yaşadığı ayrılık, yalnızlık, yorgunluk, zorluk, tehlike ve sıkıntılar karşısında birbirlerine yeniden dönme düşüncesi güçlenir.
 
6.Kocasının ölümü sonrası meydana gelebilecek üzüntü, keder ve ruhsal çöküşe karşı acıyı dostlarla paylaşarak kendini frenleme, hatta olası bir bunalım, depresyon, travma veya benzeri bedensel ve ruhsal olumsuz tablolara karşı bir teselli, bir rehabilitasyon süreci ve normal hayata yeniden geçiş için bir intibak safhası olarak da düşünülebilir.

7.Bir de, Allah'ın iddet bekleme emrine uyarak ibadetinden sevap kazanır.
Daha başka gerekçeler, sebep ve hikmetler de sayılabilir.
 
En doğrusunu Allah bilir.
 
Konuya devam edeceğiz inşaallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi