Hüseyin Koç

Hüseyin Koç

28 Şubat (I)

28 Şubat (I)

28 Şubat, ordu ve “muhalefet bürokrasi” işbirliğiyle irticaya! karşı bir hurûç harekâtıdır. Bu süreç, ülkede siyasi, idari, toplumsal ve hukuki bağlamda ve alanlarda bir değişim dönüşüm amaçlı kördöğüşü sürecidir.

Bu süreç, 28 Şubat 1997 tarihindeki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan o gün ve bugün post modern bir darbe olarak değerlendirilen bir süreçtir.

Sürecin oluşumu: 1995 yılında yapılan milletvekili genel seçimlerinde birinci parti olarak sandıktan Refah Partisi çıkmıştır. O tarihe kadar yaşanan ve gerçekleşen teamüllere göre hükümeti kurma görevi birinci partiye verildiği halde “kendinden menkul Cumhuriyetin koruyucuları” ya da “devrimin bekçileri” tarafından bu görev Refah Partisine güvenilmeyerek ANAP ve DYP koalisyonu kurdurulup güvenoyu da temin edilmiştir. Ne var ki Refah Partisinin Anayasa Mahkemesine itirazı beklenmeyen bir sonucu doğurmuş ve güvenoyu iptal edilerek hükümeti kurma görevi Rahmetli Necmettin Erbakan’a verilmiştir. Refah Partisi ile DYP arasında dönüşümlü olarak hükümet edilmek üzere 54. hükümet kurulmuş ve Merhum Necmettin Erbakan Başbakanlık koltuğuna oturmuştur. Sürece ait bazı mihenk noktalarını belirtmek ve zihinlerde bir tazeleme yapmak gerekirse: *8 Temmuz 1996 tarihinde kurulan Refah-Yol hükümetini, ilk günden itibaren yıkmak için öküz altında buzağı arayışına çıkan muhalefete sermayenin çıkması da gecikmemiştir.

Özellikle Libya Lideri Kaddafi’nin çöldeki kıl çadırında Başbakan Erbakan’a sarf ettiği densiz ifadeler, *Mafya, siyaset ve polis ilişkilerinin iç içe girdiğini kanıtlayan 3 Kasım 1996’da meydana gelen Susurluk’taki trafik kazasına Başbakan Erbakan’ın “fasa fiso” ve Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın “aydınlık için bir dakika karanlık” adlı toplumsal eyleme “mum söndü oynuyorlar” yakıştırması, *10 Kasım 1996’da Refah Partisinin İl Divan toplantısında Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin çarpıtmaya uygun ifadeleri, *11 Ocak 1997’de Başbakan Erbakan’ın Başbakanlık Konutunda bazı kanaat önderlerine iftar yemeği vermesi, *22 Ocak 1997’de görev alanlarıyla ilgili olmamasına rağmen bazı subayların Gölcük toplantısında “irticanın iktidarda olduğu” şeklindeki tespiti, *30 Ocak 1997’de Sincan-Ankara Belediyesince tertiplenen “Kudüs Gecesi”, *4 Şubat 1997’de hükümete “ince ayar” için tankların Sincan asfaltında dolaştırılması, *5 Şubat 1997’de Cumhurbaşkanı S. Demirel’in uyarı mektubuyla siyasi ayar teşebbüsü, *Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’nın “irtica, PKK’dan daha tehlikelidir” vecizesi, *11 Şubat 1997’de Ankara’da “Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü organizasyonu”, Ve nihayet serüven, 28 Şubat 1997’de MGK toplantısı ile taçlandırıldı. Zira o gün MGK tam 9 saatlik bir mesai yaptı. Alınan 27 karardan sadece 6’sı kabul edilip kurulca imzalandığı halde kendinden menkul koruyucu ve kollayıcılar, imzalanan bu metne kurulca imzalanmayan metni de ekleyerek yandaş basının da büyük gayretleri ile Başbakan Erbakan kumpasa alındı. 28 Şubat kumpası, ülkemizde hükümet etme yetkisinin hangi koşullarda ve kimler için mümkün olduğunun, kartondan kahramanların! güçlerini ve yetkilerini aşmada ne kadar cesur davranabildiklerinin, ancak zihinlerinde muhafaza ettikleri ve yalnızca kendilerinin vakıf olabildikleri demokrasi anlayışlarının kavranması açısından tarihi bir belgedir.

Burada maksat “Laiklik yasaları uygulanacak, tarikatlara bağlı okullar denetlenecek ve MEB’na devredilecek, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilecek, Kur’an Kursları denetlenecek, Tevhidi Tedrisat uygulanacak, tarikatlar kapatılacak, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınacak, kıyafet kanununa riayet edilecek, kurban derileri derneklere verilmeyecek, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılacak…”

şeklinde uzayıp giden ültimatom listesiyle halk da terbiye edilip iğdişleştirilerek meydanın sadece “BİR”e kalmasıydı. Zaten bu coğrafya “BİR”e yeterli, kıvrılmalara ise azdı.

Kumpasın serüvenine bir sonraki yazımızda devam edilecektir. Ancak burada BİR’lerin akıbetiyle ilgili merakta olanlar için küçük bir ipucu ile yazımızı sonlandıralım. Sap döndü keser döndü, gün döndü devir döndü, resmi evrakta tahrifatlar yapan BİR’ler ve benzeri piyonlar, önlerine açılan geniş meydanda, ilerleyen yaşları itibariyle kaybolur endişesi duyan hukuk insanları, kaybolmayacakları ve endişesiz dolaşabilecekleri ya da dizlerinin gücüyle mütenasip sabit adreslere yerleştiriliverdiler.

Şans onlara gene güldü de ömürlerinin kalanını bu güvenceli mekânlarda geçirecekler. Yaşananları ibretle izlemeye devam, Hal bu Bedâyî, gerekmez serd-i kelam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Koç Arşivi