Hasan Aksay

Hasan Aksay

Ya başörtüsü zulmü olmasaydı?

Ya başörtüsü zulmü olmasaydı?

Müslüman olarak elbette, zulüm, sömürü, gurur ve hayasızlık gibi manevi hastalıkların hepsini yer yüzünden kaldırmakla sorumluyuz. Ancak iyilik yapma gücümüzü artıran bilgi, servet ve yetki gibi imkanlar için nasıl çalışıyor; sahip olduğumuz nimetleri görerek, şükrümüzü artırmak için bizden az imkanlılara bakıyorsak, maruz kaldığımız çirkinliklere, bir kere de, “Ya olmasaydı?” diye ibretle bakıp, “Gündüz geceye muhtaç” deyip, İslam ahlakının eşsiz örnekleriyle, müspet dersler çıkarmakta, dirilik, gayret, ümit ve şükrümüzü artırmakta elbette yarar vardır. Bir ibret:

Savaşa giderken, Hz. Ömer’in abisi, “Sen gençsin” diye zırhını Hz. Ömer’e verdi. Savaşta şehit oldu. O’nu şehit eden düşman, Müslüman oldu. Hz. Ömer, onu pazarda gördü ve karşısına geçip, “Ağabeyimi öldüren sen misin!”

-Anlatayım. Hangisi iyi sen karar ver. Başka yol yoktu. Ya O, ya ben ölecektim. O, beni öldürse, kafir olarak gidecektim. Allah bana, İslam’ı nasip etmekle hem beni kurtardı; hem kardeşimize en yüksek yeri, şehitliği nasip etti. Tersi olsa, ben ebedi hüsranda kalacaktım. Kardeşimiz de şehitlik makamından olacaktı?

Bunun üzerine Hz. Ömer, “Haydi pazarı beraber dolaşalım” dedi. İslam’ın, düşmanlığı dostluğa, karanlığı aydınlığa döndürdüğünü göstererek yürüdüler.

Ya Fransa masonları emretmese, başörtüsü zulmü olmasaydı? Meseleye bir de bu noktadan bakalım: Okullarından atıldılar. İkna odalarında işkenceye maruz kaldılar. Ama öyle bir ayağa kalktılar ki, “Ben bu imanla, Allah’ın izniyle doğruyu, iyiyi, güzeli hayat yapacağım” dediler. İyilik hazır olsun beklemediler, kendileri inşa ettiler. Beş fakülte bitirsen böyle bir seviye olamazdı. Başarılarına dünya şahit oldu! Bu imanı, adaletsizlik de yenemedi. AİHM denen, “Sözde adaletin” kararını fiilen, utanç vesikası olarak tarihin çöplüğüne attılar. Allah, hoşumuza gitmeyen olaylarla da bizi diriltiyor ve rahmetini artırıyor. Öyle bir rahmete mazhar oldular ki, okullarda ve hayatta destansı başarılar kazandılar. Karınca ezmeme dikkati ile yürütülen bir tepkiyle, milyonlarca insan el ele, şehirler arası gönül zinciri kurdular. Yalnız vicdanları muhatap alan nezih protestoları, 400 haftayı çoktan aştı. Özgürlük metnine, kısa zaman 12 milyon imza koşup geldi. Doğurdukları diriliş, bütün haşmetiyle devam ediyor.

Evet, zor bir mücadele verdiler. Sayın Sibel Eraslan’ın ifadesiyle, “Dünyaya savruldular”. Ama her İslami iman mücadelesinde olduğu gibi, başarı ve izzetle, yani manevi ganimetlerle döndüler. 1960 darbesini başlangıç alırsak ilk başörtü özgürlüğü mağdurları, genel aksiyonda: Şule Yüksel Şenler. Meslekte: öğretmen iki kız kardeş, Nezihe Yiğitsözlü, İclal İnci Coşkun. Okulda: A.Ü. İlahiyatta Hatice Babacan. TBMM’nde: Merve Kavakçı. Örtü özgürlüğü, Çanakkale savaşının devamıdır. Taraflar da aynıdır. Örtü saldırganları güçlü ve teçhizatlı olsalar da, 15 asırdır Müslüman muharebe kaybetse de savaşı kazanarak gelmiştir. Kazanacaktır.  

Şimdi Yüksek Yargı, “Başörtüsüne engel yok” diyor. Hükümet, “Yasak yok” diyor. Mahkemeler, barolar uyguluyor. Millet, istiyor, imzalıyor.  Şapka kanunu örneğinde olduğu gibi, çağ gerisinde kalan kanun dahi uygulanmıyor. Hayret ki hayret! İleri gitmekte, en önde koşması gereken öğretmenler içinde üç beş kişi, öğrendiği, “Yasakçı” güç ve inadına mahkum, güya direnecekler. Dünya koşuyor beyler! Milletimiz, inancıyla bu felaketi de rahmete çevirir. Hak mücadelesi mutlak bir sorumluluktur. Ayrıca, demokrasilerde siyasi bir sorumluluktur. Barış insanı olan Müslümanlar için, düşük kaliteli bu zulüm de hayra dönüşecektir.  

  Sayın Sibel Eraslan’ın, “Saklı Kitap” kitabı, başörtüsü zulmünün doğurduğu güzel destanların en yenisi olsa gerek. Benim de, 1989’da neşredilen, 360 sayfalık, “Gerici Eylemler ve BAŞÖRTÜSÜ” kitabım, ilklerdendi. Çok yazıldı demeyin. Bu acı-tat tarih hatıraları, solmadan, pörsümeden, her dem taze olarak kıyamete kadar devam edecek bir iman mücadelesinin destanı olarak ibretler kaynağıdır. Özlenen insani devrim, iyilik bekleyenlerin, iyilik inşasına başlamalarıdır. İslam, kötülüğü yok edip, iyilik iklimini doğuran, besleyen ve ebedi kılan tek ve en büyük nimettir. Nimeti kullanarak şükredelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Aksay Arşivi