İnkilap şehiti Kubilay

İnkilap şehiti Kubilay

Malatya Lisesinde Latif Baykal adında Kayserili bir Tarih Hocamız vardı. Baba adamdı. Ondan hatıralarımda uzun uzadıya bahsedeceğim İnşallah. Kısaca Malatya Lisesi’ne nasıl geldiğini anlatırsam, sonunda ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.
Hoca Kayseri Lisesinde derste iken, sınıfın kapısı açılıyor. Hocamız o derste müfettiş geleceğini önceden biliyor. Temiz giyimli bir adam sınıfa dalıyor. Kendini tanıtmadan, Liseli gençlere soru sormaya başlıyor. çocuğun birini işaret ederek: “Kalk bakalım ayağa. Kızıl Sultan Kimdir?” diyor. çocuk Stalin’dir diye cevap veriyor. Müfettişin suratı asılıyor. Yanındakini kaldırıyor. “Sen söyle bakalım; Kızıl Sultan kimdir” diyor. O da Mao çetung diyor. Bir başkası kalkıyor Kastro olduğunu söylüyor. Adam mosmor kesiliyor.
“Abdülhamit’in Kızıl Sultan olduğunu size öğretmediler mi?” deyince…
Hoca büyük bir hışımla, üzerine yürüyor; gırtlağına sarılıyor; “Di bağalım Ulan sen kimsin; neyin nesisin, kimin fesisin? Biz burada eşek başı deeğelik!" diye bağırarak koluna yapışıyor; dışarıya çıkarıyor; merdiven başına götürüyor; kıçına bir tekme atıyor; adam paldır küldür merdivenlerden aşağıya yuvarlanıyor.
”Oy anneciğim öldüm! Kolum bacağım kırıldı! Bir can kurtaran yok mu?” diye bağırıyor.
Hocamız merdivenin başından bağırıyor: “Bre köpe oğlu köpek! seni Cennet Mekân Sultan Abdülhamit Han çarptı! ömrügün sonuna kadek, koltuğ değneğiyle sürünecek!” diyor.
Hocamızı Lise öğretmenliğinden ortaokul öğretmenliğine düşürerek, Tenzili Rütbe ile Malatya’mızın Darende İlçesine tayin ediyorlar.
O zamanki Malatya Valisi Sait Koçak, Hocamızın eniştesiymiş. Hocayı Tarih öğretmeni olarak, liseye tayin ediyor.
Sağ ise Allah sıhhat ve afiyet versin. öldüyse gani gani Rahmet olsun. Hocamız büyük bir milliyetçiydi.
Türk ismi taşıyan bir arkadaşımızın Ermeni olduğunu duyunca, Fizikçi Sağır Hakkı’nın dersinde paldır küldür sınıfa girdi. Ermeni arkadaşımızı kolundan tutarak, dışarıya çıkardı. Ne zaman benim Turküm Erivan’da oğursa, o zaman sen de burada oğuyabilirsin! Defol get! Bi daha da buraya gelme! diye bağırıyordu.
Bütün bunlar olurken Fizikçimiz Sağır Hakkı kara tahtada çizimler yaparak bize ders anlatıyordu.
Hoca tam kapıdan çıkarken, Fizikçi farkına vardı. Bize ne olduğunu sordu. Kürt Necip bir orak çekiç resmi çizerek, “O arkadaş kominist gominiiis!” diye bağırdı.
Sağır Hakkı’nın babasını da Ruslar öldürmüştü. O da komünist düşmanıydı.
Latif Hoca bize hiç ders anlatmazdı. “Şurdan şuraya gadek Tarihe çalışın gelin” derdi. Her tahtaya kalkana da 9, 10 numara verirdi.
Ben sınıf birincisiydim. Bir gün kendisine niye böyle yaptığını sordum. Bana aynen şöyle cevap verdi: “Tarih baştan başa büyük bir yalandır. Devrin zorbalarının dikte ettikleri gibi yazılmıştır. çocuklar yalanı ha doğru anlatmışlar ha yanlış. Ne fark eder? Bazen yanlışlıkla doğruyu söyledikleri de oluyor” dedi.
“İslâm’daki Asr-ı Saadet Tarihinin dışındakilerin hepsi birer yalandır” derdi. Kırk yılda bir ders anlatacak olsa… Biz daha baştan o savaşta yenildik mi; galip mi geldik? Onu hemen Hocanın öfke ve de sevincinden anlardık.
Eğer: “Baldırı çıplaklar, Köpe Oğlu Köpekler Gemiği paylaşamadılar” diye konuşmaya başlarsa, anlardık ki o savaşta yenilmişiz.
“Şanlı Şerefli Ecdadımız” diye başlayınca da anlardık ki büyük Zafer kazanmışız.
Hocamızı çılgınca alkışlardık. O da kürsüye fırlar: “Malatya’nın asîl evlatları! Sizi heç bi zaman unutmayacağım!” diyerek galip boksörler gibi ellerini başı üzerinde kenetleyerek bizi selamlardı.
Bu konuya yarın devam edeceğiz İnşallah… Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi