Ersoy Dede

Ersoy Dede

Çok kazanan dilenci

Çok kazanan dilenci

Bir arkadaşım heyecanla; “biliyor musun kavşakta dilenen şu kadının iki tane apartmanı varmış” dedi.. Mesleğim gereği o kadar iyi biliyorum ki aslında.. Gazetecilikteki ilk günümden beri, sakat olmadığı halde sakat numarası yapan, fakir olmadığı halde öyle gibi davranan dilencilerin haberlerini yapıyorum.. Hatta şöyle söyleyeyim, gerçekte hakikaten ihtiyaç sahiplerinin hiç bir zaman dilencilik yapmadıkları çıkarsa ortaya, bütün dilencilerin sahtekar oldukları yani, bu bilgi beni asla şaşırtmayacak.. Dolayısıyla şu dilencinin şu kadar parası var ya da şu kız aslında sakat değil türü haberler beni şaşırtmak şöyle dursun bilakis mutlu eder...

BU BİZİM İMTİHANIMIZ
Mutlu eder.. Evet.. Ezber bozan bir değerlendirme olduğunun farkındayım.. Arz edeyim müsadenizle.. Birincisi bizim dilencilerle imtihanımız, dinimizin, inancımızın gereğidir.. İnancımız, dilenmeyi reddeder ama isteyene vermeyi emreder.. Dolayısıyla benim sorumlu olduğum kısım, isteyenle paylaşma kısmı.. Kim veya ne için cebimdekinin ne kadarından vazgeçebiliyorum.. Fiziksel olarak bana ait gibi görünse de emanetçiliğini yaptığım malım konusunda ne kadar cömert ne kadar cimriyim? Sınavım bu benim.. Yoksa verdiğim paranın nereye gittiğine olan ilgim başka bir konu.. Elbette benim katkılarımla şarap içiyorsa, kumar oynuyorsa bir kişi, ona doğruyu tebliğ etmek benim görevim.. Ama bu tamamen başka bir hadise.. Yani isteyene para verme, görevimle alakası olmayan bin mesele.. Ben parayı ona, evine ekmek götürsün saikiyle vermiş olabilirim elbette. Ama asıl olarak kendimle ilgili bu tavrım onun evindeki ekmekten çok..
DEMEK KIZ ÖLMEYECEK !
Gelelim beni mutlu eden kısmına işin.. Yerlerde sürünen bir adam görüyorum bazen.. Kaykay üzerinde hareket edebiliyor. Zorlukla.. Avuç açmış dileniyor.. Ya da bir anne görüyorum.. Sırtında bebeği.. “süt alamadım bebeğime” diyor.. Yahut boynundaki tabelada kızının ölümcül hasta olduğu, son günlerini yaşadığını yazan bir baba.. Dileniyor hepsi.. Vicdanınız sızlıyor, çıkarıp para veriyorsunuz.. Akşam televizyonu bir açmışsınız ki, üçü de sahtekarmış.. Üzülür müsünüz? Oysa ben sevinirim.. Bebeğine mama ve süt alamayan bir anne yokmuş demek ki.. Ya da kızının ölümünü bekleyen bir baba.. Sokaklarda sürünerek hareket etmek zorunda olan bir adam yokmuş... Buna üzülmemi mi bekliyorsunuz?.. O babanın kızı hakikaten son günlerini yaşıyor olsaydı yani birilerinin dediği gibi “enayi” yerine konmamış olsaydık, daha mı mutlu olacaktınız? Bakış açınızı değiştirin ve mutlu olun..
HAKLISIN DA HAKSIZSIN DA
Dilencilik meselesi sosyolojik bir vaka.. Gelişmiş toplumlarda bile çözümü kesin olarak bulunmuş değil.. Bu konuda uygulanan her politika hem doğru hem de yanlış olabilir. Bu sizi şaşırtmasın. Bir gün sırf eve parasız giderse şarapçı babasından dayak yiyeceğini bildiğiniz bir dilenci çocuğa para vermek doğru olabilir. Bazen de babayı vazgeçirmek adına para vermemek.. Bu işin çözümü inançlı toplumlar yetiştirmekten geçiyor.. Şu birilerinin dalga geçtiği dindar nesillerden yani.. İstemek ve vermek sonuç itibariyle inançla ilgili kavramlar. Pozitif bilim bu işle ilgilenmez. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ersoy Dede Arşivi