Serdar Demirel

Serdar Demirel

Barışa sizin de katkınız olsun

Barışa sizin de katkınız olsun

Türkiye dünyada gündem oluşturan bir ülke değildi. Dünya medyasında Türkiye’nin adının geçmesi için illâ da deprem gibi büyük bir felâketin ve seçim gibi bir hadisenin yaşanması gerekirdi. Seçim dönemlerinde ise, İslâmcıların kazanma ihtimali birtakım güç merkezlerini harekete geçirmek üzere karalayıcı bir uslûpla sunulurdu.

Dünyada olmadığı gibi Müslüman coğrafyada da pek gündem oluşturmazdı, Türkiye. Bundan 10 yıl öncesi dönemlerde Türkiye dediğimizde insanların zihnine müsbet manada Osmanlı mâzisinden öte zikre değer bir şey gelmediğini esefle görmüştüm.

İsmi askerî darbelerle anılan, devletin dine ve dindarlara karşı sistemli baskılarıyla hatırlanan, siyasetçilerin bürokratik vesayetin ve özellikle de askerin kıskacında olduğu bir ülke görüntüsü vardı. Müslümanlar Türkiye’yi böyle biliyorlardı. Haksızlar mıydı?
Ne Müslüman ülkelerle dost olabilen ne de Batı’yla eşit birliktelik kurabilen, ne iç barışını sağlayabilen rotasını şaşırmış bir ülke. Halk ve devlet arasında sürekli bir gerginliğin yaşandığı, halkın devlete, devletin de halka güvenmediği binbir sorunla cebelleşen hasta bir ülke. Fakir ülke sokaklarında bile insanların Türk Lirası’nın değeriyle alay ettiğine bizzat şâhid olmuştum.

Tarih tecrübesi, medeniyet perspektifi ve insan potansiyeli açısından bakınca bu durum bize hayli ağır geliyordu. Türk dış politikasının İsrail’i koruyup kollayan, bu işgalci devletle yaptığı askerî anlaşmalarla Müslümanlara zarar veren ve bu yüzden onların yüzüne bakmakta zorlanan reddi miras etmiş bir ülkeydi Türkiye.

“Hortumlama” kavramını, literatüre, bizim vakamız kazandırdı. Bankaların hortumlandığı, sık sık ekonomik krizlerin yaşandığı, enflasyonun sürekli yüksek olduğu, medya plazalarından bakanların tayin edildiği günler daha dündü.

Halkın vekâlet verdiği Merve Kavakçı’nın başörtüsü yüzünden parlamentoda maruz kaldığı aşağılanma, basının Doğu ve Müslüman aleyhtarlığı üzerine kurulu yayım politikası hep utandıran cinstendi...

Ak Parti iktidara geldiğinde bu durum değişmeye başladı. Hanımı başörtülü olan bir siyasetçinin Türkiye’ye başbakan olması dahi Müslüman dünyanın dikkatlerini celbetmeye yetmişti.

Daha sonra vesayet rejiminin geriletilmesi, darbe girişiminde bulunan generallerin tutuklanması, ekonimide sağlanan başarılar, halkın gelir düzeyinin artması, mayıs ayında IMF’ye olan 52 yıllık borçların sıfırlanacak olması, son on yılda 100’den fazla üniversitenin açılması ve daha sayamayacağım birçok başarı...

Bunlar ülke halkına yitirdiği özgüveni yeniden kazandırdı. Müslüman coğrafyada da Türkiye’ye umutla bakılmasına sebep oldu. Bu özgüvene yaslanan Türkiye Kürt meselesini de çözmek üzere önemli bir barış hamlesi başlattı.

Eğer Türkiye’de vesayet rejimi geriletilmeseydi bu açılımı yapamazdı zaten. Bu yüzden barış sürecine destek verenlerin sayısı her geçen gün çoğalıyor. Türkiye dostları Kürt sorunu aşılacak diye sevinirken düşmanlarını da bir telaş almış durumda.

Bu yazdıklarımla ülkede her şeyin güllük gülistanlık olduğunu iddia ediyor değilim kuşkusuz. Yapılacak daha çok şeyler var. Ama bugünü değerlendirirken hangi siyasi, ictimaî ve iktisadî arkaplandan bu aşamaya gelindiğini hatırda tutmakta fayda var. İyiden kötüye doğru değil kötüden iyiye doğru gidişatı görmek lâzım.

Bugünü hakkıyla anlamlandırabilmek için vesayet düzeninin yürürlükte olduğu dönemin düşünce kalıplarından ve kavramlarından kurtulmak, değişen bölge ve dünya dengelerini iyi idrak etmek gerekiyor..

Barış sürecini sadece dış dünyayla alakalandırmak bazı çevrelerde hâlâ yaygın. Birden fazla faktörün barışı zorladığına kuşku yok elbette. Bölge güç dengeleri, piyasa ekonomisi vs. tamam da, bunların hiçbirisi halktan gelen barış talebi kadar güçlü değil. Bu gerçeği ıskalayan bir analizin barışa da bir katkısı olamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Serdar Demirel Arşivi