Bilal Şahan

Bilal Şahan

Keçiboynuzu Kıvamında Hem Nalına Hem Mıhına

Keçiboynuzu Kıvamında Hem Nalına Hem Mıhına

Uzun zamandır görüşmediğimiz birkaç arkadaş bir araya geldik. Daha hal hatır sormaya fırsat kalmadan, hatta garsonun sipariş almaya gelmesinden bile hızlı davranan dostum, yazılarımı eleştirmeye başladı.Bu dostuma göre; yazılarım hikaye tarzında olduğu için ciddiye alınmıyormuş, bu durumu düzeltmem gerekiyormuş.

     “Haydaaa… Atila Mayda” demeye fırsat kalmadan O’nun dostunun yazılarım için  “bir dirhem bal için bir çeki odun yiyoruz” değerlendirmesini aktarınca; ben de bu sözün altında kalmadan ‘Eşrefpaşalı’ edasıyla “iki dirhem bir çekirdek yazılar böyle oluyormuş  de, arkadaşına” deyiverdim gitti.

     Ardından “Ne yani, dikkate alınmak için uzun uzun merhum Hayri Kozakçıoğlu’nun geçmişini yazıp ardından “intihar etmedi, öldürüldü” dememiz mi gerekiyor?” diye de ekledim.

     Zihnindeki tartıyı hazır tutan, derin işlere meraklı olanı “ne iş?” dedi. Ben de okuduklarımdan elde ettiğim kanaati paylaştım: “Kozakçıoğlu’nun arşivi yerli yerinde duruyorsa intihar etti, kayıplara karıştıysa öldürüldü” diye düşünüyorum. Ne de olsa bir dönemin icracılarındandı Kozakçıoğlu.  Arşivi sızarsa  “düşmanları”, sızmazsa “dönemdaşları”….

     Nerde kalmıştık? Arkadaşımla aramızda geçen bu diyaloğa bir diğeri daha katıldı. O da son yazıya takılmış, alaycı bir tavırla “Fikirtepe’de kaç küp altın çıkmış?” diye soruyordu ki diğeri Hızır gibi yetişti ve yepyeni bir iddia attı ortaya: “Aha şuraya yazıyorum. Bu iş TOKİ’ye verilecek, o da işi bazı firmalara yaptıracak.  Fikirtepe Projesinin maketleri bile hazırmış…” sözlerine verdiğim tepkiyi buraya yazamayacağım. Bu sefer alay etme sırası bana geldi “sen hangi firmanın yapacağını da biliyorsundur. Hangisi söyle de, biz de öğrenelim” dedim. Bana  deyimle cevap verdi “ağanın eli tutulmazmış.”  Ben “bilmiyor” yorumu yaptım, “Haber kutsal, yorum hürdür “ size karışamam.

     Olan bitine karışmadan çayının son yudumuna kadar sıcak sıcak içen dostumuz “seni gündeme taşıyacak konulara sokacağım Bilal!” cümlesiyle topa girdi ve “hem alkol hem de yatak kontrol altında farkında mısın? Hem dindar nesil istiyoruz hem de çocukları ailesinden, çevresinden uzaklaştıran bir eğitim için uğraşıyoruz. Fikrin var mı?” sözleriyle devam etti.

     İşin aslına bakarsanız bu konuları atlamışım. Alkoldeki tavrım şu:   Denetleyemeyeceğin  yasağı koyma, yeni rant kapıları, yeni bataklıklar oluşturma. Köprüde kağıt helva, su, muz satışını engelleyemeyenlerin alkol satışını engellemesi zor bana göre. Köşe başlarında su satan çocukların yerini alkol satıcıları alacak akşamları. Unutmadan, denetimleri de Toplum Sağlığı Merkezleri yapacakmış…

     İstenmeyen gebeliklerin önlenmesinde kullanılan ilaçların reçetesiz satışının  kanunla yasaklanması da manidar. Bu ilaçları devlet ihtiyaç halinde kendisi verecek herhalde ki bu yola başvuruldu. Bu da yeni fişleme anlamına gelir.

     Kimin ne yaptığının, ne kadar yaptığının çetelesini devlet tutamaz. Kadına “Biz nefsimize hakim olamadık doktor bey, bana bir reçete veya ilaç” dedirtmek...

     Eğer ortada bir günah varda ilaç bunun için isteniyorsa…İnsanlara  zinakar ve başka damgaların vurulmasına zemin hazırlamak… Günahı ifşa ettirmek…Tövbe etse de arşivlerde suçlu bırakmak…

     Bu düzenleme ilacın yan etkilerinden korumak için yapılıyorsa, doğum kontrol hapları da dahil hepsini toplat gitsin. İhtiyaç var diyorsan “eğitim şart” o zaman.

     Eğitim ders kitabını bedava vermekle, din dersine seçmeli  ilaveler yapmakla bitmiyor….

     Ben kaptırmış gidiyorken sağlık konularına aşına  bir arkadaş devreye girdi, “Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere bütün ilgilere sen duyur.  Önce İnternetteki “tecavüz hapı” arandığında ortaya çıkan bilgilere erişimi engellesinler” dedi. Benden yazması…

     Çocukları aynı okulda okuyan dostum atladı bu sefer. Onun derdi ise ilkokul ile ortaokulun ayrılmasıymış. Okul ayrılınca kardeşlerde ayrılıyor, hesapta olmayan servis masrafı ortaya çıkıyormuş. “Sadece bununla kalsa iyi” diyor dostum. Çıkış saatleri uyuşmazsa bakıcı masrafı çıkacağından şimdiden çare aramaya başlamış.

     Yaşdaş olunca dertliler bayağı varmış. “ İlköğretim yapılan okulun anaokulu var, bahçesine yeni bir okul daha yapılıyor. Çocuğunuzu veriyorsunuz liseye kadar orada okuyor. Kardeşi de oraya gidiyor. Yol masrafı, zaman kaybı yok. Çocuklarımız mahalle kültürü içinde korunuyor. Böyle bir okul niye parçalanır?” diye soruyor veli. Cevap alabileceği merci var mı? “Okul ayırımları müdürlerin yöneticilik durumuna göre yapıldı” iddiası da var ha.

     Durumu gören bekar arkadaşın “okuluma, öğretmenime, eğitimime artık dokuma” kampanyası başlatmalı mıyım?” sorusu işin vahametini ortaya koyuyor.

     Bir buluşmanın tutanaklarıydı bunlar. Umarım bu yazıyı da hafif bulmazlar, onlar ağır söyledi de biz mi yazmadık?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Bilal Şahan Arşivi

Tohum

18 Eylül 2014 Perşembe 13:33