Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Sevgi ve milliyet

Sevgi ve milliyet

Sevgi ile milliyet, milliyetçilik arasındaki bağlantılar nelerdir? Muhabbet niçin verilmiştir, biz nerelerde kullanıyoruz? Irkdaşını sevmek gayr-i meşrû mudur? Milletimizi hangi ölçüler çerçevesinde sevmeliyiz?

Muhabbet, aslında Allah’ı sevmek için verilmiştir ve kalbimiz de Allah’ı sevmeye göre dizayn edilmiştir. Esmâ-i Hüsna’dan birisi Habib, diğeri Vedud’dur. Sevgiyi, sevgi mahalli kalbimizi, sevgilileri ve sevgi sebeplerini yaratan O’dur. Bu sıfatlarla da ahlâklanmamız gerektiğine göre, bu özellikleri kendimizde nasıl yansıtmalıyız?
Sevgi esaslı bir duygumuzdur. İnsan, evvelâ nefsini, sonra akraba ve milletini sever. Ancak bazı insanlar, sevgi duygusunun sûiistimaliyle dalâlete düşebilir. Hıristiyanların Hz. İsa’yı (as) “Allah’ın oğlu olarak” sevmesi gibi. Sevgi, insanı alây-ı illiyîne de çıkarabilir. Hz. Ebûbekir ve sair Sahabelerin Resûlullah’ı (asm) Allah hesabına sevmeleri gibi. Milliyet duygusu veya millet sevgisi, üstünlük taslamaya, ötekileştirmeye, adaletsizliğe, zulme sebebiyet vermemelidir.
İslâmiyet; milliyeti, milleti, etnik kökeni inkârı getirmiyor. Bilâkis, Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “millet nâmına tefahur” mümkündür; ancak, milletini üstün görme, baskı, zulüm, sömürü vasıtası yapmak yanlıştır.
MİLLET, VATAN SEVGİSİ VE MİLLİYET
Nefsimizi, anne-babamızı, eşimizi, çoluk-çocuğumuzu, akrabalarımızı, leziz taamları, güzel meyveleri, Cenâb-ı Hakk’ın ihsanı ve o Rahmân-ı Rahîm’in in’âmı cihetinde sevmek, Rahmân ve Mün’im isimlerini sevmektir. Hem mânevî bir şükürdür. (Bediüzzaman, Sözler)
Milliyetimizi de tayin eden Hâlık-ı Kâinat’tır. Dolayısıyla milletimizi bu çerçevede sevmek, manay-ı harfîyle olan meşrû bir sevgidir.
Herkes, kendi milletiyle iftihar edebilir, bu meşrûdur. Ama elbette iftiharı, nefis adına veya ‘millî enaniyet’ nâmına değil; Yaratan adına, hak nâmına, şükre vesile olmak itibariyle olabilir.
Müslüman, milletini, millî değerlerini, vatanını sevip, sahip çıkan kişidir aynı zamanda. Bediüzzaman millî duygularla bezenmek gerektiğini söyler:
“Evet, hem şan ü şeref-i millet-i İslâmiye, hem sevab-ı ahiret, hem cemiyet-i milliye, hem hamiyet-i İslâmiye, hem hubb-u vatan, hem hubb-u din ile mütehassis olmalıyız.
“Bütün kuvvetimle derim ki: Terakkîmiz, yükselmemiz ancak milliyetimiz olan İslâmiyetin terakkîsiyle ve Şeriat hakikatinin tecellîsiyledir.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbât, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 65.)
* İnsan milletine karşı aklen, dinen, hissen, hikmeten şefkat hissi ve hürmet meyli ile mükelleftir.
* Milletin selâmeti cana baksa, vermekten çekinilmez.
* Bir ferd, öyle bir fedâkârlıkla yetiştirilmeli ki, isteği ile kendisini millete fedâ edebilmeli ve “Ben ölürsem milletim sağ olsun!” diyebilmelidir.
* Büyük; milleti kendine fedâ eden değil, millet için fedâkârlıkta bulunandır.
Ve nihayet şu tarifi aklımızdan hiç çıkarmamalıyız: “Milletimiz yalnız İslâmiyettir. Zira Arap, Türk, Kürt, Arnavut, Çerkez ve Lâzların en kuvvetli ve hakikatli revâbıt ve milliyetleri İslâmiyetten başka bir şey değildir.” (Bediüzzaman, Hutbe-i Şamiye)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi