Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan

Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan

Yine bir Ramazan, onbirayın sultanı olarak anlıdğımız ve gelmesini dört gözle beklediğimiz bu ayda şeytanların bağlandığı, hayır kapılarının açıldığı ve rahmet deryasına garkolduğumuz kutlu ay.

Sevincimiz kadar hüznümüzde büyük. İslâm coğrafyasında kan, gözyaşı, acı ve ıstırabın dinmediği zamanlarda bize ulaşan ramazanları acaba yeniden dirilişin, bir İslâm aliminin bize uzattığı kartvizitindeki o anlamlı sözü “Ne mazlum olalım, ne de zalim” sözünü bir silah gibi kuşanmayı ve o sözün gereklerini ölüm pahasına da olsa yerine getirmeyi kalû belâda yaradana verilmiş bir söz olarak yerine getirmek.

Bugün, İslâm ülkelerinde bu cehdin tabandan dalga dalga yayılarak geldiğini düşünüyorum. Arap baharı ile sarsılan asırlık firavunlara kafa tutan ve onların tahtını tacını yerle bir eden bir direniş ruhuna batının ilk tepkisi Mısır’dan yükseliyor. İlk deua seçimle bir Cumhurbaşkanı seçen Mısır’a efendilerine isyan eden kölelerin hikayesi okutuluyor. Irak’ta bu haçlı ordusu 1 milyon Müslümanı katletti, onbinlerce kadınımız ABD’li sırtlanların saldırısına uğradı.

Afganistan ve Pakistan’da Taliban direniyor. Suriye’de bir başka hüzün var. İran ve Lübnan Hizbullah’ın mezhep taassubu ile destek verdiği Beşar Esad, Sünni Müslümanlara karşı haçlı sürülerini aratmayacak bir katliam yapıyor. Tesbihin imamesi olmaya talip Türkiye’de de ekonomik gidişatı düzeltip, batının hegemonya alanından çıkma sinyalleri veren bir iktidar var ve bugünkü haliyle bile dünyanın dört bir yanına maddi ve manevi şefkat elini uzatıyor, Birleşmiş Milletler’deki 5’li çeteye “Hele bir durun, siz ne yapıyorsunuz?” sorusunu hem de yüksek sesle soruyor. Küffarda boş durmuyor, karşı atakta.

Taksim Gezi Parkı olaylarını örgütleyen ve Türkiye’nin büyüme konusunda frene basması için tüm gücünü seferber eden, yeni bir 7 düvel vak’ası. Kurtuluş savaşımızda da onlarla savaşmıştık. Bugünkü savaşın o günlerdeki savaştan çok önemli bir ayrılığı var. Bugün adı Ahmet, Mehmet, Ali, Ayşe, Zeynep olanlardan bir karşı odu kurulmuş karşı s saflarda. Yani ormanı kesen baltanın sapı bizden!

Artık Dolmabahçe de bir camye ayakkabıları ile girip, birasını yudumlayıp, sevgilisi ile muhabbet edebiliyor bu güruh. Başörtülü bir kadına saldırıp, onun 6 aylık bebeğine bile kin kusabiliyorlar. Ve artık bu gavurluklaprını savunabilen bir müftü bozuntuları bile var. Bu garip adam yapılan tüm iğrençliklere şeytani bir zeka ile masumiyet elbisesi bile giydirebiliyor. İçimiz bu kadar hilkat garibesi karşısında kan ağlarken, bir müjdeli haberle bükük boynumuz dikleşiyor, yeniden moral buluyoruz. Zira onbir ayın sultanı Ramaan geliyor.

Bütün bunlar bizim Müslüman olraak imtihanımız. Bir yanda küçük cihad, diğer yanda büyük cihad! Diyanet İşleri Başkanımız sayın Mehmet Görmez, Ramazan mesajında bizi çok önemli bir konuda uyaryıor. “Ramazanı değiştirmeyelim, biz ramazanın bizden istediği şekilde değişelim. Ramazanın ruhuna uymayan şatafatlı iftar ve festival havasındaki eğlencelerden ısrarla kaçınalım.

Yani ramazanı, ramazan gibi idrak edelim. Bu ayın sonunda da kendini değiştirmiş, dünyayı da değiştirmeye talip insanlar olalım.

Söylerken kolay görünüyor, bakalım bir ayın sonunda ne kadarını gerçekleştirebileceğiz?

Bu bir ay sözün bittiği yer!

Bu duygular içinde “Hoş geldin onbir ayın sultanı.”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi