Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Asmanın bile asaleti varmış, öyle mi?

Asmanın bile asaleti varmış, öyle mi?

Şimdi en önemli konumuz Ergenekon davasının ardından verilen cezalar oluverdi. Efendim önce Balyoz, ardından Ergenekon. Arka arkaya sonuçlanan bu davalarda paşalara verilen cezalar bazı yufka yürekli siyasetçilerimizi, hukukçularımızı, entelektüellerimizi rahatsız etti. Ne hikmettir bu memlekette 90 yıldır yaşanan sayısız hukuk cinayetine tepki vermek şöyle dursun ya bilfiil içinde olanlar ya da tribünlerden alkış tutanlar Balyoz ve Ergenekon’da hüzne boğuldular.

Daha önceleri neredeydiniz?

90 yıllık cumhuriyet tarihine baktığınızda yüzünüzü ak edecek hangi davaları görebilirsiniz. Sadece seçkinleri korumaya, halka köle muamelesi yapmaya kurgulanmış bir cumhuriyette ne zaman adil sayılabilecek bir seçim yapılsa kuruluşu cumhuriyetten bile eski olan CHP hezimete uğramış ve Anadolu kokan partiler iktidara gelmişlerdir. Hatta bu halk, kendisini Kur’an’la aldatanlara bile koşarak gitmiştir. Sonunda da boz bulanık sulardan değil, pırıl pırıl bir sudan içmeye doğru nasibi açılmıştır.

Tabii suyun berraklığı arttıkça suyu bulandıranların tepkileri de artmış ve 28 Şubat döneminde halkın iktidarına karşı yürütülen alçakça kampanyanın sahiplerine karşı bir hukuk savaşı başlatılmıştır. Bu savaşı hak ve hakikat adına başlatanlar eminim bugünkü sonucu alacaklarına inanmıyorlardı. Onlar ilahi bir lütfa mazhar oldular ve bu hukuk savaşını kazanarak paşalar ve padişahları Silivri’ye, Hasdal’a, Sincan’a doldurdular.

Burada iktidardaki partinin başında olan Recep Tayyip Erdoğan’ın ihlası kadar, karşıdaki darbecilerin kendilerine olan aşırı güvenleri yüzünden çok açık vermelerinin de etkisi vardır. Mahkeme kararı ile yapılan bir dinlemeye takılan Silivri sakininin ibretlik sözü:

“Hiçbir zaman böyle bir sonuç beklemiyorduk, hep böyle gidecek sandık!”

Evet şimdi bu pencereden baktığımızda İlker Başbuğ’un da çok şaşırdığına şahit oluyoruz. İlker Paşa da şaşkın, cumhuriyet mitingleri yaparak halka korku saldığını zannedenler de şaşkın. Baktılar ki hukuk denen şey kapılarını çaldı ve kelepçeyi de taktı. Şaka gibi gelişti her şey ve yavaş yavaş kapılar üstümüze kapanıyor. Yani artık anlaşılmıştır ki “Paşa paşa yatacaklar.”

Önceleri halen elinde silah tutan, F-16’ları, denizatlıları, tankları, topları olan ve bugüne kadar kayıtsız-şartsız hukuktan üstün olduğuna inanılan mevcut Genelkurmay başkanından ve kuvvet komutanlarından medet umulmuş, o makamın sessiz kalması üzerine ise bu defa istemeye istemeye Başbakan Erdoğan’ın iyi niyetle söylenmiş bir sözüne yaslanılarak Başbuğ Paşa’ya bir kurtuluş reçetesi sunulmak istenmiştir. Erdoğan, Başbuğ’un tutuklu olarak yargılanmasına gönlünün razı olmadığını söylemesini İlker Paşa’nın suçsuzluğuna delil olarak göstermeye kalkmışlardır.

Bir ülkenin Genelkurmay başkanı bir terör örgütünün lideri olabilir miymiş?

Bunu söyleyenler, eski Genelkurmay başkanlarımızdan ve de cumhurbaşkanlarımızdan Kenan Evren paşanın yargılanmasına neden itiraz etmiyorlar? Demek ki Genelkurmay başkanları da bal gibi yargılanırlar. Hukuk böyle bir şeydir, suç işleyen herkese değer! Darbeci Talat Aydemir’e de değer, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’a da. Eskiden binde bir olarak seçkinlere değerdi, bugün ise herkese değiyor. Bütün tahammülsüzlük verilen bu kararlardan doğuyor. Genelkurmay eski başkanlarından Yaşar Büyükanıt Paşa bile “bu karar, kamu vicdanında yer bulmaz” buyurmuş. Hangi kamu vicdanı Yaşar Paşa...

Sizin için kamu vicdanı denen şey sadece Nişantaşı’nda, Kadıköy’de, Beşiktaş’ta mı variddir? 80 milyonun kamu vicdanı tedavülde değil midir? Bence Yaşar Büyükanıt, köşesine oturup sussa daha iyi eder. Zira o daha Dolmabahçe konuşmalarının ne olduğunu bile açıklayamamıştır, üzerinde o görüşmeler bir şaibe olarak durmaktadır. Ben bu ordunun darbe yaparak bugüne kadar kanattığı milyonlar için gözyaşı döküp, özür dilemesini beklerken, sizler daha fazla kanatmaya devam ediyorsunuz. İlker Başbuğ Paşa bile hâlâ hukuktan ve mahkemeden değil de ordudan medet umuyor. Siz bugüne kadar uyuşturucu baronları ile iş tutan bir emniyet müdürünün yakalandığında polisten medet umduğunu, o güce sığındığını hiç duydunuz mu?

Demokrasilerde ceza kesmek için tek kurum vardır, o da mahkemelerdir. Bir mahkemenin kararına ancak bir üst mahkemede itiraz olabilir. Siz de Yargıtay’a gideceksiniz ve oradan çıkacak karar da nihai karar olacak. Yani “Benim istediğim gibi bir karar çıkmadı, ben bunu tanımıyorum” deme lüksünüz yok. Bir gazeteye mektup gönderip, “Asmanın bile bir asaleti vardır” diyen İlker Paşa’ya aslında söylenecek çok söz vardır. Ama ölmez sağ kalırsak, İlker Paşa da hukuku içine sindirir ve sükûnetle hayatının bundan sonrasını bir nefs muhasebesine adarsa biz de zaman zaman onun kulaklarını çınlatacağız.

Paşa, cumhuriyet tarihinin en çok yalanlanan Genelkurmay başkanıdır. Mahkemeden çıkan kararın gerekçesini de bekleyin lütfen.

Sayın Başbuğ, verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesi durumunda tüm rütbelerinin söküleceği haline atıfta bulunarak şöyle demiş kendi sitesinde, “Bizim için asıl önemli olan Türk milletinin gönlünde ve yüreğinde kazandığınız rütbeler ve makamlardır. Bu rütbe ve makamlar da hiçbir mahkeme kararı ile sökülüp geri alınamaz.”

İlker Paşa, millete bu kadar saygı duysaydı ilk önce bu milletin % 50 oy vererek iktidarı teslim ettiği vekillerine saygılı olur ve onları iktidardan düşürmek için türlü hile ve tuzakların içinde olmazdı. O yüzden bu sözlerde hâlâ hukuka saygı değil, hukuka ve mahkemelere bir kafa tutuş hissediyoruz.

Oysa hukukun verdiği ceza bile bir tür mükâfattır. Neyse İlker Paşa’nın bu gerçeği öğrenmek için önünde uzun yılları var, dileriz bu dersi alır!

Boru değil ceza bu!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi