Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

Unuttuğumuz iki haslet: Dil ve Nezaket

Unuttuğumuz iki haslet: Dil ve Nezaket

Herhangi bir isteğimizi başkasına ancak güzellik ve tatlılıkla yaptırabiliriz. Gönüllerdeki sevgi çiçeğini ancak nezâket ile açtırabiliriz. “Nezaket; ‘Evet’i yüceltmeden, ‘hayır’ı incitmeden söylemek; ‘teşekkür’ü yerlere yatmadan, ‘rica ederim’i böbürlenmeden söylemek” diye de ifade edilmiş. Saygı ve sevgi çerçevesinde gönle hitap ederek muamele etmenin adı belki... İyiliği emretmek, kötülüğü sakındırmakta nezâket, tatlı söz ve yumuşaklık çok önemli
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bize konuşma üslûbumuzun nasıl olması gerektiğini öğretip gereken dersleri çıkarmamızı emretmiyor mu?
“Kavlen sedîda”: Her zaman doğruyu söyle. “Kavlen Kerîma”: Ana-babaya güzel söz söyle. Gönül alıcı, keremli söz söyle. “Kavlen ma’rûfa”: Yerinde ve uygun söz söyle. “Kavlen beliğa”: Beliğ ve tesirli söz söyle. “Kavlen meysûra”: Gönül alıcı söz söyle. “Kavlen leyyinâ”: Suyun akışı gibi yumuşak söz söyle.
Şeyh Sâdî kâfirlerin kılıcından emin olduğu, Müslümanların dilinden kurtulamadığı derviş geçinen bir adamla karşılaşır.
Misafir olduğu bir derviş topluluğu içinden birisinin, bir başkasını çekiştirdiğine ve aleyhinde konuştuğuna şâhid olur. Gıybet konusunda ileri giden bu kişiye sorar:
“Sen hiç kâfirlerle cihâd ettin mi?”
Adam cevap verir:
“Hayır! Ben şimdiye kadar halvet-hânemden dışarı bir adım dahi atmadım.”
Bu söz üzerine Sâdî şöyle der:
“Ben senin kadar talihi ters adam görmedim. Kâfirler senin kılıcından emin oluyor da, Müslümanlar dilinden kurtulamıyor.”
Birçok insanın ilim ve teknoloji ile ilgili yasaları bildiğini ve güzel sanatların birçoğunda da becerileri olduğunu görürüz. Fakat bunun yanında yine birçok insanın nezâket, incelik ve gönül kazanma denilen o güç san’atların tamamıyla câhili olduğunu fark ederiz. Herhalde san’atları öğrenirken listenin en başına “insanlık sanatı”nı koymak gerekecek.
Nezaket ve dostluk, sertlikten ve kabalıktan kuvvetlidir. Hayat dostlarla güzelleşir. Zarif ve nazik insanların hasretini çekeriz hep.
Peygamberimiz, amcası Abbas’a bir gün “Sen mi büyüksün, yoksa ben mi?” diye sorar. Amcası Abbas, nezaket ve zarafetini konuştururcasına:
“Siz büyüksünüz, ben sizden yaşlıyım” cevabını verir.
İnanan insanların kendi aralarında ve inandıkları tebliğinde en çok eksikliği hissedilen ve bir “davet problemi” olarak karşımıza çıkan davranış şekillerinden biri de nezâkettir. Herhangi bir isteğimizi başkasına ancak güzellik ve tatlılıkla yaptırabiliriz. Gönüllerdeki sevgi çiçeğini ancak nezâket ile açtırabiliriz. Nezaket, ‘Eveti yüceltmeden, hayırı incitmeden söylemek; teşekkürü yerlere yatmadan, rica ederimi böbürlenmeden söylemek’ diye de ifade edilmiş. Saygı ve sevgi çerçevesinde gönle hitap ederek muamele etmenin adı belki. İyiliği emretmek, kötülüğü sakındırmakta nezâket, tatlı söz ve yumuşaklık çok önemli.
Bir sultan rüya aleminde dişlerinin önden arkaya doğru döküldüğünü görür. Gördüğü rüyanın yorumunu yaptırmak üzere rüya yorumcularından birini huzuruna çağırır ve ondan gördüğü rüyanın tabirini ister.
“Sultanım!” diye cevap verir tabirci, “O kadar uzun yaşayacaksınız ki, bütün oğullarınızın ölümlerini göreceksiniz.” Sultan, oğullarının ölümünden bahseden tabircinin sözlerine öfkelenir, muhafızlarına adamı zindana atmalarını emreder. Sonra başka bir tabirciyi çağırır ve aynı rüyayı ona da anlatır. “Sultanım!” der bu defaki tabirci, “Allah size o kadar bereketli ve uzun bir ömür hediye edecek ki, evlatlarınızın hepsinin mutluluklarını göreceksiniz ve hepsinden uzun yaşayacaksınız.”
Sultan bu habere çok sevinir ve tabirciye kese kese altın ihsan eder.
İki tabirci de aynı şeyi söylemişti; ama ilki, söyleyeceklerini incelikten uzak, yalın bir üslupla dile getirmiş, ikincisi ise insan duygularını gözeten ince ve ustalıklı bir dil kullanmıştı.
Kur’ân-ı Kerîm’in yumuşaklığa teşvik ve katılıktan sakınma konusundaki uyarıları, Peygamberimizin bu husustaki işaretleri şüpheye yer vermeyecek şekilde bu üslûbun etkinliğini açıkça ifâde etmektedir. Allahû Teala, Peygamberini insanları davete memur kılarken, hikmetten ayrılmamasını tavsiye ederek şöyle buyuruyor: “İnsanları Rabb’inin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla mücâdeleni en güzel şekilde yap. Şüphesiz ki Rabb’in yolundan sapanları da, hidâyete ermişleri de en iyi bilendir.” (16 Nahl, 125)
Yani, başkasıyla tartışma ve mücâdeleye girme ihtiyacı duyan bir kimse, yumuşak ve güleryüzlü olsun. Bir de karşısındakine güzel söz söylesin.
Al-i Imrân Sûresi’nde de, yumuşak davranmanın yardımcı ve taraftar kazanma, en sonunda davetin yayılıp kalplerin ısındırılmasında rolü olduğuna işaret edilerek şöyle buyruluyor: “(O vakit Sen Allah’tan bir esirgeme sayesindedir ki onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın onlar etrafından herhalde dağılıp gitmişlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet. Onlar için mağfiret dile.” (3 Ali İmran, 159)
Abbasîler döneminde halktan biri halîfeye: “Bana neden öyle sertlikle muamele ediyorsun. Ben Firavun’dan kötü değilim. Sen de Hz. Musa’dan üstün değilsin. Cenâb-ı Hakk, Hz. Mûsâ’ya, Firavun ’a git, yumuşak söyle” demiştir diyerek halîfenin daha dikkatli nasihat etmesini sağlamıştır. (20 Taha, 44)
Nezâket, aynı zamanda dostluğa ve birliğe giden yolun da anahtarı durumundadır. Bu gerçeği çok iyi bilen Allah Resulü, her konuda olduğu gibi nezâket ve rıfk ile muâmele konusunda da ümmetine örnek olmuş, inananlar arasında soğukluğa, ayrılığa sebep olacak en küçük bir davranışa bile izin vermemiştir. Bu konuda ilginç bir örneği sahabe Ebû Sa’lebe şöyle rivâyet ediyor:
Allah Resûlü’nün kumandasında çıktığımız bir sefer sırasında konakladığımızda arkadaşlar bölük bölük vadilere ve yamaçlara yayıldılar. Bu durumu müşahede eden Peygamber Efendimiz şöyle dedi: “Kalblerinize sıçrayabilecek bu tür ayrılık ve dağınıklıklar size şeytandan gelen duyguların sonucudur. Böylesine dağınık bir şekilde oturmayın.”
Râvî Ebû Sa’lebe diyor ki: Hz. Peygamberin bu ikâzından sonra bir yerde konakladığımızda sahâbîler
birbirlerine öylesine sokuluyorlardı ki; üzerlerine bir örtü çekilse hepsini içine alırdı.
Hadîste de görüldüğü gibi Allah Resulü ümmetinin fizikî bir ayrılığına bile razı olmamaktadır. Böyleyken hiç aynı inancı paylaşan kardeşlerin birbirleriyle kaba, sert ve incitici konuşmalarına, birbirlerinin aleyhinde gıybet, iftira ve hatta küfre kadar varacak çirkin sözler söylemelerine razı olur mu? Bizler “müminler, birbirlerini bağlayıp, destekleyen bir binanın taşları gibidir” hadisinin duyarlılığını taşımalıyız. Biz kolaylaştırıcı olarak geldik, zorlaştırmaya gelmedik. Hem kazanmaya çalışıyoruz, hani kolaylaştıracaktık, zorlaştırmayacaktık, hani müjdeleyecektik, nefret ettirmeyecektik, hani yaptıklarımızı minnet altında bırakmadan, başa kakmadan yapacaktık? Kalp kırmayı Kâbe’yi yıkmak gibi gören bir anlayışın mensuplarındaki bu rikkat ve dikkatin kaybolması, ekonomik gelişmeyle ters orantılı mı acaba? Yahut insan kalitemizde bir problem mi var?
Peygamberimizin içki yasağını ihlal ettiği için tekrar tekrar ceza uygulanan bir sahabiye, kızgın arkadaşları tarafından edilen hakareti kabul etmeyip tasvip etmeyişi; Taif’te kendisini taşlayan ahaliye karşı bile “Ya Rabbi, bilmiyorlar!” diyerek onların azaba uğramasına engel olmaya çalışması, abasında uyuyan bir kediyi uyandırmamak için elbisesini kesen bir Peygamberin ümmetindeki bu hal neyin nesi?
Gece teheccüt namazı için kalktığında Hz. Aişe validemizi rahatsız etmemek için azami dikkat gösteren, nafile ibadetleri için müsaade isteyen bir Peygamberimiz var bizim. “Ben kabalıktan ve katılıktan hoşlanmam” diyen bir Peygamber. Bu Peygambere lâyık bir ümmet olma sorumluluğu içinde hareket ederiz inşaallah. Çünkü biz, her yerde Müslümanız. Her yerde, her zaman ve zeminde her hal ve şartta dinimizi yaşarız, yaşamalıyız.
Sultanahmet
Resim Galerisi (!)
İBRET
Ressam(!) İbrahim Çallı’nın (1882-1960), 1926 yılında devrin Maarif Vekili Mustafa Necati’ye müracaat edip, İstanbul’da ressamların resimlerini sergileyebilecekleri büyük bir yerlerinin olmadığını söyleyerek ondan, ecdadın muhteşem eseri Sultanahmet Camii’ni resim galerisi olarak kendilerine tahsis etmesini istediğini...
Ayrıca caminin içinin loş olup resimleri iyi göstermeyeceği düşünülerek kubbelerinde delikler açılmasını teklif ettiğini...
Maarif Vekili’nin bu teklifi kabul ettiğini fakat gelen tepkilerden dolayı bu akıllara durgunluk veren tasarıdan vazgeçildiğini...
.. biliyor muydunuz?
Tartışmayı sevmeyen
bir Peygamber

 

Rasûlullah (s.a.v) ashâb-ı kirâmın arasında otururken, bir adam geldi, Hz. Ebû Bekir’e hakâretler ederek onu üzdü. Ancak Ebû Bekir (ra) sükût etti, adama cevap vermedi. Adam ikinci sefer aynı şekilde hakaret ederek eziyet verdi. Ebû Bekir yine sükût etti. Adam üçüncü sefer de hakaret edince Hz. Ebû Bekir adama hakkettiği cevâbı verdi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) hemen kalkıp yürüdü.
Ebû Bekir (ra) hemen arkasından yetişerek:
“-Ey Allah’ın Rasûlü, yoksa bana darıldınız mı?” diye sordu.
Allah Rasûlü (sav):
“-Hayır” buyurdu. Sonra da şöyle devâm etti: “-Lâkin semâdan bir melek inmiş, o adamın sana söylediklerini yalanlıyor, senin adına ona cevap veriyordu. Sen karşılık verip intikamını alınca melek gitti, onun yerine şeytan geldi. Bir yere şeytan gelince ben orada durmam!”
(Ebû Dâvûd)
Ey tasayı kaldıran!..
Ey gamı gideren. Ey günahı affeden. Ey tevbeyi kabul eden. Ey yaratılmışların Yaratıcısı. Ey sözünde sadık olan. Ey yavrulara rızık veren. Ey sözünü yerine getiren. Ey gizliyi bilen. Ey tohumu yarıp sümbüllendiren. Ey her şeyiyle yüce olan. Ey sözünde vefalı olan. Ey mü’minlerin gerçek dostu olan. Ey sonsuz ve tükenmez hazinelerin sahibi olan. Ey Kendisine kullukta bulunanlardan hoşnut olan Allah’ım. Bizi ibadet ve taatle zenginleştir. Kalbimizi temizle, süsle, ziynetlendir. Allah’ım, kusurlarımızı gider, günahlarımızı erit, hatalarımızı yok et. Bizi salih amellerle güzelleştir. Bağışladığın nimetlere şükrü edada bize yardımcı ol. Fıtratımızı korumada bizi destekle. Safiyetimizi sürdürmede bizim vekilimiz Sensin. Bizi terketme ey Rabbim.
Ey geceyi yarıp gündüzleri çıkaran, geceyi sükun ve istirahat için ayıran, güneş ve ayı, seneleri bilmek için hesapla yaratan Allah’ım! Bugündeki hayır ve iyilikleri senden ister ve bugünün, kötülüklerinden ve bugünde olan kötülüklerden sana sığınırım Allah’ım! Gönlümü sana bağlayacak, darmadağın halimi bir araya toplayacak, dağınık ve parçalanmış işlerimi birbirine yaklaştıracak, kötü itiyat ve fitnelerden beni koruyacak, dilimi ıslah edecek, batınımı koruyacak, zahirimi yükseltecek, amelimi temizleyip arttıracak, yüzümü ak edecek, rızana ulaştıracak ve her kötülükten beni koruyacak olan rahmetini senin fazlından isterim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yaşar Değirmenci Arşivi