Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

Unutulan farz: Emri bi’l-maruf, nehyi ani’l-münker (1)

Unutulan farz: Emri bi’l-maruf, nehyi ani’l-münker (1)

Unutulan farz: Emri bi’l-maruf, nehyi ani’l-münker (1)

İyiliği emretmek, kötülükten men etmek!

“Emri bi’l-maruf, nehyi ani’l-münker” vazifesi varlığın yaratılış gayesine götüren bir yoldur. Peygamber Efendimizin gönderiliş gayesi ise tebliğdir. Tebliğin özü de, “emri bi’l-maruf, nehyi ani’l-münker”dir. İyiliği emredip kötülükten vazgeçirme, her Müslüman’ın yapması gerekli olan bir vazifedir.    İyiliği emredip yaymak, kötülüğe karşı koyup onu engellemek, İslam’ın Müslümanlara yüklediği en önemli görevlerden biridir. Hatta İslam toplumunun en belirgin vasfı iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymaktır, dense mübalağa edilmiş olmaz. Zira bizzat Allah Kur’an-ı Kerim’de Müslümanların bu özellikte bir toplum oluşturmasını onlardan istemekte ve şöyle buyurmaktadır:

“Sizden hayra ve iyiliğe davet eden, iyiliği emredip kötülüklere engel olan bir toplum oluşsun. İşte kurtuluşa erenler de onlardır” (3, 104). Bir başka ayette “Siz insanlık için (tarih sahnesine) çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz, iyiliği emreder kötülüğü yasaklarsınız/engellersiniz.” (3, 110) buyurmuş ve İslam toplumunun en hayırlı ümmet oluşunun, iyiliğin emredilmesi şartına bağlı olduğunu açıkça ifade etmiştir. Yine başka bir âyette, mümin erkek ve kadınların özellikleri sayılırken emri bil maruf nehyi anil münker, namaz ve zekatla birlikte, hatta onlardan önce zikredilir: “İman eden erkekler ve kadınlar birbirlerinin velisidirler. İyi ve doğru olanı emreder, kötü ve yanlış olandan alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekatı verirler, Allah’a ve Rasulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Allah azizdir, hakimdir.” (9 Tevbe 71)

 “Ya marufu emredip münkerden nehyedersiniz ya da Allah sizin başınıza en şerlilerinizi musallat eder; sonra da ne büyüklerinize saygı gösterilir, ne de küçüklerinize merhamet edilir. O zaman en hayırlılarınız dua eder de kabul edilmez; istiğfar edersiniz, mağfiret olunmazsınız; yardım istersiniz de yardım gelmez.” ve “Ademoğlunun bütün sözleri lehine değil, aleyhinedir; ancak marufu emir, münkeri nehiy ve Allah’ı zikir müstesna.” hadisleri bunlardan sadece birkaçıdır.

İslam dünyası Allah’ın bu emrini yerine getirdiği sürece ayakta kalmaya devam etmiş, bu konuda ihmalkâr davrandığında ise gerek İslam toplumlarının sosyal yapıları, gerek İslam ümmetinin genel yapısı bozulmaya ve çökmeye yüz tutmuştur. Günümüzde hem İslam dünyasının sosyal yapı bakımından bir bozulmaya yüz tuttuğu; hem de küresel ölçekte dünya düzeninin ve insanlık ailesinin, adaletsizlik, zulüm, emperyalizm, sömürü, katliam, tabii kaynakların talan edilmesi, maddi-manevi çevre felaketleri, fakirlik, açlık, kıtlık, kan ve gözyaşı altında kıvrandığı müşahede edilmektedir. Şüphesiz bu kaosu, bu düzensizlik düzenini, başı boşluğu durdurmak isteyen bir ferdin, Allah’ın ve peygamberinin iyiliğin emredilmesi, kötülüğe mani olunması yolundaki emirlerini uygulamaktan başka bir çaresi yoktur. Aksi takdirde, Allah’ın çeşitli şekillerde tezahür eden azabının bütün Müslümanları (hatta bütün insanlığı) kuşatması kaçınılmazdır. Nitekim günümüzdeki gelişmeler bu tehlikenin pek de uzak olmadığını göstermektedir. Kaldı ki, bir rivayette Peygamberimizin “İnsanlar kötülüğü görüp de ona engel olmazlarsa Allah’ın azabıyla onları kuşatması yakındır,” sözleriyle işaret ettiği azabın, mutlaka gökten taş yağması şeklinde bir azap olması gerekmez.

Salih Peygamberin kavminin imtihan aracı kılınan husus, ‘deveyi kesme’sinde görülür. Kur’an-ı Kerim “Onu kestiler fakat pişman oldular” buyuruyor. Aslında deveyi kesen bir kişidir. Ama âyette suçlanan, bu olaya seyirci kalan toplumun tamamıdır. Bela da sadece bu işi yapanı değil, bu işe sessiz kalan, diğer bir ifade ile ‘emri bil marufu, nehyi anil münker’i yapmayıp bu fiile sessiz kalan bütün toplumu kuşatmıştır.

Emri bil marufu, nehyi anil münkeri ihmal etme sebepleri şu şekilde sıralanabilir:

Dünya sevgisini öne çıkarıp malının makamının elinden gitmesinden korkup, bu imkanın gidebileceği mülahazasıyla hiçbir şeye karışmayan, sessiz kalan‘nemelazımcı’ insanlar.

Aralarındaki dostluk ve iyiliğin etkisinde kalarak sessizliğe bürünenler. Sessiz kalmasının, insanlar tarafından daha çok sevilmesini sağlayacağını düşünenler. Din konusunu, ilgilenmesi gerekmeyecek kadar basit gören kibirliler.

Kendisini (güya) ibadete adadığı için çevresinde olup bitenlerden haberdar olmayanlar.

Peygamberimiz, kötülere karşı, haramları aleni işleyenlere karşı, mücadelede şu kuralı koymuştur: ‘ Onlarla kim eliyle cihad ederse o mü’mindir. Onlarla diliyle mücadele eden mü’mindir. Onlarla kalbiyle cihad eden mü’mindir. Bundan sonra imandan hardal tanesi kadar bile yoktur.’

Şahsın kendini muhafaza etmesi, başkalarını korumasıyla çok yakından irtibatlıdır. İnsan sosyal bir varlık olduğu için, etkiler ve etkilenir. İnsanı şekillendiren çevredir, çevreyi şekillendiren de insan. Nitekim İmam-ı Gazali de ‘İnsan çevrenin mahsulüdür’ der. Bir toplumun en hareketli, en canlı, en gayretli kısmını iyiler değil de kötüler teşkil ediyorsa, bu o toplumun yavaş yavaş intiharı demektir.

Dinimiz, İyiliği emri, kötülükten nehyi, bu çok önemli meseleyi tesadüfe bırakmamış, Müminlerin üzerine terettüp eden en önemli bir ibadet olarak görmüştür. Tıpkı namaz gibi, oruç, hacc, zekat gibi. (Devamı yarın)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yaşar Değirmenci Arşivi