Serdar Arseven

Serdar Arseven

Erdoğan’ın gözyaşları, Kılıçdaroğlu’nun “delikanlılık” anlayışı!..

Erdoğan’ın gözyaşları, Kılıçdaroğlu’nun “delikanlılık” anlayışı!..

Kemal Kılıçdaroğlu demiş ki;
“Biz çocuk gibi ağlamayız. Çaresizsin zavallısın sen!”

“Maço” tavrı!..
Neden “Maço”?..
Şundan:
Kılıçdaroğlu, Aile’den Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Fatma Şahin’e ağlamayı yakıştırıyor.
Zira, Fatma Şahin bir kadın.
Kemal Efendi’nin anlayışına göre ağlamak, kadın işidir; kadın dediğin duygusaldır, “saçı uzun”dur ve “aklı kısa”dır.
Kılıçdaroğlu zihniyetine göre, kadının “akıl” eksikliğini “duygu” yoğunluğu kapatır.
Bundan dolayı da, geçen hafta katliamdan bahsederken gözyaşlarına hakim olamayan Sayın Fatma Şahin’in ağlamasına karşı çıkmaz…
Bir erkek, bir baba ağladığında ise bunu “zaaf” olarak görür!..

Bu maço-laikçi bakış açısını İslam reddeder.
Erkek ve kadın, eşit “kul”lardır.
İkisi de güler ve ikisi de ağlar.
Hazret-i Peygamber (S.A.V.)’in birçok defalar ağladığı bilinir.
Günlerden bir gün…
Hz Fatıma (R.A.) huzura girdi.
Peygamber efendimiz o an secdeye kapanmış ağlıyordu.
Hazret-i Fatıma sordu:
-Babacığım size ne oldu böyle?
Gözyaşları içindeki Hazreti Peygamber buyurdu ki;
- Ey Fatıma, Cebrail gelip Cehennem’i, tabakalarını anlattı. Ümmetimden büyük günah işleyenlerin Cehennem’e atılacağını bildirdi, iste beni ağlatan kederlendiren budur.

Kılıçdaroğlu, Hazret-i Peygamber’i “önder” olarak görmüyorsa, kendisi için daha uygun bir örnek verelim.
Kemal Atatürk, o da ağlarmış.
Gazeteci Yaşar Gürsoy, “Atatürk ve Berberi-Hoşçakalın Çocuklar” adlı kitabında Kemal Atatürk’ün Nuri Conker’in ölümüne (Kılıçdaroğlu’nun tabiriyle) “çocuklar” gibi ağladığını ifade ediyor.
Atatürk’ü her sabah tıraş eden berberi Mehmet Tanrıkut Mete, “Atatürk hüngür hüngür ağlardı!” diyor.

Kemal Kılıçdaroğlu -galiba- bunlardan anlamaz!..
Endamını aşan gurur gösterisiyle, “paye”lenerek iddia ettiğine göre de “ağlamaz!.”
Mısır’lı babanın Ergenekon zihniyetince katledilen kızı “Esma”ya yazdığı mektubu okunduğunda ağlamak; kendi evlâdını da gözünün önüne getirip ağlamak, “erkek” işi değildir Kemal Kılıçdaroğlu’na göre.
“Delikanlı” işi de değildir.
Nedir “Delikanlılık?”
Mesela?..
“Ağlamayı” karizma çizimi olarak gören “erkek”in, komplo sonucu “devrilmiş” patronunun – Deniz Baykal’ın- koltuğuna oturması “delikanlılık”mıdır?..
“Delikanlılık” o koltuğa yerleşmeyi mi yoksa komploya maruz kalmış patronunun yanına giderek “Ortada sizin şahsınızda hepimizi hedef alan bir komplo var. Bu mücadeleyi hep beraber vereceğiz, siz de bizim başımızda olacaksınız!” demeyi mi tercih eder?
(Ha bu arada; Deniz Baykal’ın karşı karşıya kaldığının komplo olup olmadığına gelince…
Ben Kılıçdaroğlu’nun bir zamanlar söylediklerinden hareket ediyorum; Koltuğa oturmadan önce “Komplo” demişti de kendisi!..)
“TORUN”A SİGORTA!..
Recep Tayyip Erdoğan, bir baba olarak, evlatlarına ayırması gereken vaktin büyük bölümünü, koşuşturmaya sarf etmenin burukluğunu yaşıyor.
“Hayatı ıskalamak.”
Bebekleriniz çocuk olur, çocuklarınız delikanlı, delikanlılarınız birer yetişkin…
Oraya buraya koşuşturmakla geçen vaktin bir yerinde bakarsınız ki, bu aşamaları hep atlamışsınız.
Çok az resim kalmış zihninizde o bebekten, çocuktan, delikanlıdan…
Bu bir yürek acısıdır; için için ağlarsınız.
Bazen de böyle, “Şehit Esma’ya baba mektubu” gibi bir duygu selinin etkisi altına girer...
Hüngür hüngür ağlarsınız.

Recep Tayyip Erdoğan, bir baba, dede…
En çok rahat ettiği yer baba ocağı, Rize’deki “ata” evinde huzur buluyor…
Kemal Kılıçdaroğlu da bir baba ve dede…
O da huzur bulmak için “beşikteki torununu sigortalı yaptırtıyor.”

Kimse duygusuz değildir aslında…
Kemal Efendi bile!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi