Serdar Arseven

Serdar Arseven

“Tencere fabrikası!..”

“Tencere fabrikası!..”

Gezi olaylarının “çiçek- böcek” temalı başlangıç eylemlerine katılan “saf” çocuğa söylesen anlamaz; bu memlekette aziz milletin “derisini” bile rahat bırakmadılar!..

*
Düşün;
Kara bir torbanın içine koyduğun derini, gecenin bir vakti camiye götürüyorsun.
Cami görevlisi, “suç işlerken yakalanmaktan korkar” bakışlarla yaklaşıyor yanına…
“Sivil görevli” olup olmadığını anlamaya çalışıyor…
Güven duyduğunda deriyi alıyor ve hızla içeri götürüyor.
Etrafta “Büyük Birader”ler var; faaliyeti hemen “güvenlik birimleri”ne bildiriyor.
Bir “TİM”, camiyi basıyor.
Derileri ve cami görevlisini topluyor.
Deriler THK’ya, cami görevlisi savcılığa!..
*
Evet, henüz 10 yıl önce böyleydi vaziyet ama o “henüz” kısmı “geziye katılan çocuk” için çok uzun.
Çocuklar arasındaki üç yaş farkı belki 10 seneye denk gelir.
Bugünün 18-20 yaşındaki delikanlısı, AK Parti’nin iktidara geldiği günleri bilmez.
*
Bu perişan eğitim modeliyle daha doğrusu modelsizliğiyle nasıl olacak meçhul ama, gençlere anlatmak lazım; “dar ideolojik kafa”nın kafa olmadığını…
Türk Hava Kurumu’nun dünü ve bugününü mukayese iyi gelir.
Deri kavgası da çok iyi misal.
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye bağırtılan çocuklara “Partiyi ele geçiren ideolojik kafanın Büyük Atatürk’ün kurduğu uçak fabrikasını, sırf el oğlu kızıyor diye tencere fabrikasına çevirdiğini” öğretmek lazım.
Ayrıntılarına geçtiğimiz günlerde yer verdiğimiz 11’inci Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Şurası’nda alınan kararları açıklayan Bakan Binali Yıldırım, “Türkiye 10 yıl içinde kendi uçağını, yerli trenini yapacak; dışa bağımlılığı bitireceğiz.’ diyor.
Baktığımızda, Atatürk’ün “boyunduruktan kurtulma” hamlesinin; Menderes, Özal, Erbakan, Erdoğan çizgisindeki siyasiler tarafından devam ettirildiğini görüyoruz.
“Donuk beyinler” alan dışında.
*
Türkiye kim ne derse desin hızlı değişiyor ve gelişiyor.
Bu değişime ayak uyduramayan bütün yapıların irtifa kaybettiğini görüyoruz.
Doğrusu, üç beş yıl öncesine kadar “Kurban derisi”ne yaslanmaktan başka çaresi olmayan Türk Hava Kurumu da yere çakılmak üzereydi.
Neyse ki; seçim sonucu Başkan olan Emekli Tümgeneral Osman Yıldırım, bu durumun farkındaydı ve başta THK Üniversitesi’nin kuruluşu ve geliştirilmesi olmak üzere yaptığı hamlelerle kurumu “deri bağımlılığından” kurtardı.
Sayın Osman Yıldırım’ın verdiği rakamlara göre, deri “bağış”larının toplam gelirler içindeki payı an itibarı ile yüzde 7’ye düşmüş durumda.
Bir zamanlar yüzde 90’mıydı neydi!..
*
Yeni düzenleme, kurban derisi toplama tekelini THK’nın elinden alıyor, buna mukabil kurban derisinden elde edilen gelirleri başka kurumlarla paylaşma mecburiyetinden kurtarıyor.
*
Osman Yıldırım Paşa, “Gereksiz bir tartışmaydı, toplumu boşu boşuna geriyordu. Vatandaşımızın bize itimadı vardır, deriyi nereye vereceğini bilir.” demekte.
Biz de yıllarca bunu söyledik; “Kurban derisi ibadetin bir parçasıdır. Bağışta zorunluluk olmaz, zorunlu olan da bağış olmaz. İyisi mi isteyen istediği yere versin derisini”
*
Ne saçma değil mi; uzun yıllar boyunca “Vatandaş derisini istediği yere verebilir mi veremez mi?” mevzuunu tartıştık.
*
Halbuki şimdi…
Mecburiyet kalktı, toplama tekeli yok oldu, THK da deri toplayabilecek.
Vatandaş dilediği yere bağışta bulunabilecek.
*
THK’ya gelince; onlar da gerek gayrimenkullerinden, gerekse havacılık, yangınlara müdahale ve eğitim faaliyetlerinden elde ettikleri gelirleri arttırmak suretiyle büyüyor.
Türk Hava Kurumu Üniversitesi, bugün 100 farklı ülkeden öğrencinin eğitim gördüğü bir eğitim devi.
*
Büyük Atatürk, kendi alanında büyüyen ve “deri bağırsak gelirlerine” bağımlı olmayan bir THK isterdi mutlaka.
 “Uçak fabrikası”nı “düdüklü tencere” fabrikasına dönüştüren zihniyete Büyük Atatürk’ten fayda yok.
Geçti o günler. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi