Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

Kendi anlayışımızı ya da menkıbeleri sünnet yerine koymak

Kendi anlayışımızı ya da menkıbeleri sünnet yerine koymak

‘İslam’ın üç temel unsuru vardır: İlim, amel ve ihlas. Bu üçünü birden elde edemeyen kimse, İslam’ı anlamış olamaz... Tasavvuf büyüklerinin elde ettikleri, tarikat ve hakikat, İslam hükümlerinin yardımcısıdır, onun sadece üçüncü unsuru olan ihlası kazanmaya yarar. Tarikata ve hakikate başvurmak, İslam’ı tamamlamak içindir. Yoksa İslam’dan başka şeyler elde etmek için değildir.

FARUK BEŞER

Seçme Yazılar

İslam’ın esasını teşkil eden naslardan (ayeti kerime ve hadisi şeriflerden) yeterince haberimiz olmayınca garip durumlar ortaya çıkıyor. Mesela ya hiç aslı olmayan, bir yemeğe tuzla başlama hadisi üzerine İslamî sofra adabı kuruyoruz, ya da yanlış anladığımız hacamat hadisleriyle Allah Rasulü’nün hiç tanımadığı bir ‘tıbb-ı nebevî’ oluşturuyoruz.
Buna benzer durumlar sünneti devreden çıkaranlar için bir gerekçe oluşturuyor. Onlar da yanlış anlamaları ayıklama yerine Sünneti toptan reddediyorlar. Ama bu fiilen mümkün olmadığı için de kendi görüşlerini desteklediğinde zayıf hatta uydurma (mevzu) hadislerle bile istidlal edebiliyorlar.
Sünnet konusunda da; şimdilerde etkinliğini kaybeden tarihselcilikte olduğu gibi tepkisel bir tefrit görüyoruz. Yirmi yıl kadar önce fıkıhtaki ve bütünüyle yorumdaki tarihselliği göremeyen ve din adına söylenen her şeyi din zanneden müslümanlara karşı kategorik olarak Kuranı Kerim’i ve Sünneti de tarihsel sayan bir yorum sapması doğmuştu. Neyse ki bunun hayırlı sonuçları da oldu ve bu çıkış, işin doğrusunu anlama çabalarını kamçıladı ve karışan zihinler bir nebze toparlandı.
Şimdilerde de, aslında temelleri belki daha eskilerde olan eksik bir sünnet algısı, sünneti toptan reddetme zihinleri tekrar parçalıyor. Belki de işin tabiatı bu. Bunlar olmadan himmetler kamçılanmayacak ve işin doğrusu anlaşılamayacak.
Sünnet konusu üzerinde durmayı daha sonra deneyeceğiz.
Çok önemli bir sapma da menkıbelerin ve meşayihin sözlerinin teoride olmasa da pratikte hadislerin, hatta ayetlerin önüne geçirilmesi, bir menkıbe ve keramet İslam’ının oluşturulmasıdır.
Hadis ve fıkıh İmamı, Leys bin Sa’d: ‘Bidat ehlinin suda yürüdüğünü görsen bile onu asla kabullenmeyeceksin’ dermiş. İmam Şafii de onun bu sözünü tekrarlarmış.
Tarikatlarımızın çoğu için menkıbelerin ve kerametlerin sünnetin yerini aldığını kim inkâr edebilir! Oysa tarikat ehlinin büyükleri bile ölçüyü tam olarak ortaya koymuşlardı. Ama ‘Varak-ı mihr’ü vefayı kim okur kim dinler’.
Dikkatimi çeken bir husustur ki, Türkiye’de mesela İmam Rabbanî’nin Mektubat’ına sarılan, onu adeta Kuranı Kerim’in ve sünnetin ardından en büyük kaynak olarak gören gruplar bile Rabbanî’nin çoğu söylediğine kulak tıkarlar.
Mesela İmam Rabbani der ki:
‘İmana dair hakikatlerden tek birinin ortaya çıkmasını binlerce zevk, vecd ve keramete tercih ederim… Bütün tarikatların asıl hedefi iman hakikatlerinin ortaya çıkması olmalıdır…
‘İslam’ın üç temel unsuru vardır: İlim, amel ve ihlas. Bu üçünü birden elde edemeyen kimse, İslam’ı anlamış olamaz... Tasavvuf büyüklerinin elde ettikleri, tarikat ve hakikat, İslam hükümlerinin yardımcısıdır, onun sadece üçüncü unsuru olan ihlası kazanmaya yarar. Tarikata ve hakikate başvurmak, İslam’ı tamamlamak içindir. Yoksa İslam’dan başka şeyler elde etmek için değildir.
‘Tasavvuf yolcularının, o yolculukta gördükleri, tattıkları, haller, vecdler, ilim ve marifetler, imrenilecek, istenilecek şeyler değildir. Hepsi, evham ve hayaller gibi gelip geçici şeylerdir…
‘Hakikati göremeyen zavallılar, bu halleri ve vecdleri, bir şey sanırlar. Hep bunları arzular ve yolda kalır, vehm ve hayalden kurtulamaz, İslam’ın kemâline kavuşamazlar’.
İmam Şaranî de aynı şeyleri söyler: ‘Nasıl olursa olsun, keşifle değil şeriatla beraber olun. Çünkü keşif yanıltır. Bu sebeple fıkıh kitaplarının çok mütalaa edilmesi gerekir. Oysa sufiler bunun aksini yaparlar. Tarikattan bir parıltı görür görmez fıkıh mütalaasını bırakırlar ve cahilce derler ki, bunlar bize perde oluyor’.
Evet, Sünneti devreden çıkarmak, kendi anlayışını sünnet yerine koymak, ya da kendini Hz. Peygamber yerine koymak demektir.
Menkıbeleri Sünnetin yerine koymak da meşayihi Peygamber yerine koymak demektir. İmam Azam Efendimiz’in giyim eşyası sattığı dükkânında çalışan tezgâhtarı, sattığı elbiselerin parasını patronuna teslim ederken bir defolu takımı da defosuz elbise içinde sattığı anlaşılıyor. Kusurlu malın kusursuz mal fiyatına satıldığını anlayan Hazret-i İmam, fazla parayı elinde yılan, akrep tutar gibi tutarken:
-Çabuk diyor, malı sattığın müşteriyi bul, aldığın fazla fiyatı özür dileyerek sahibine iade et ve helallık dile! Yoksa ben şu anda müşterisini aldatan Müslüman gibi hissetmeye başladım kendimi.
Tezgâhtar Yunus bin Ubeyd, Kufe sokaklarında koşar adımlarla müşteriyi arar ve nihayet bulur, aldığı fiyat fazlasının yeni farkına vardığını anlatarak hemen iade eder. Bundan sonra rahatlayan İmam da son ikazını yapar:
-Bir daha ucuz malı pahalı mal fiyatına satma yanlışlığı yapar da, müşteriyi aldatma hatasına düşersen, seni bu tezgâhta tutmam mümkün olmaz, bunu böyle bil!
Bundan dolayı İslam’ı geriden seyreden tüm insanlara bir daha tekrar ediyoruz ki:
-Bilerek aldatan bizden değildir!. Şefaate layık ümmetten sayılmazlar. Bu böyle bilinmeli, aldatan Müslüman’ın yanlışı İslam’a değil o Müslüman’ın şahsına mal edilmelidir. Vahyin Dilinden
“İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur. Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur.”
(Fussılet, 34,35)

Allah Rasûlü’nden
“Ey âdemoğlu! İhtiyacından fazla olan malını sadaka olarak vermen senin için iyi; vermemen kötüdür. İhtiyacına yetecek kadarını elinde tutmandan dolayı ayıplanmazsın. İyiliğe, geçimini üstlendiklerinden başla. Veren el, alan elden üstündür (unutma).” (Müslim)
Günün Sözü
 “Zaman paradan değerlidir. Daha çok para edinebilirsiniz ama daha çok zaman edinemezsiniz.”      J.ROHN

Hikâye

Ekşi yüzlünün balı acı olur!

 “Tatlı dilli, güler yüzlü bir delikanlı bal satardı. Bu, öyle bir civanmert idi ki, gönüller onun tatlılığından yanar, erirdi. Boyu, beli saz ile bağlanmış şeker kamışına benzerdi. Müşterisinin sayısı belli değildi.
Öyle bir yiğit idi ki, faraza bal satmayıp zehir satacak olsaydı, herkes zehri onun elinden, bal gibi içerdi.
Suratsızın biri de, o yiğidin satışına özendi, kazancını kıskanıp bal satmak istedi. Bal tablası başında, sirke satan yüzüyle, mahalle mahalle dolaştı. «Bal, bal!» diye bağırdı durdu. Fakat balına müşteri değil, bir sinek bile konmadı.
Akşam oldu, eve döndü. Eline bir kuruş geçmemişti. Fenâ hâlde kızdı, bir köşeye çekildi, oturdu. Günahının cezâsından korkan günahkâra, bayram günü zindanda tutulan bedbahta benziyordu. Hanımı ona, latîfe sûretiyle:
“–Ekşi yüzlünün balı acı olur!..” dedi.
Çirkin huy insanı cehenneme götürür. İyi huy ise cennetten çıkmıştır.
Arkadaş! Yürü, gerekirse ırmaktan sıcak su iç de, kızgın güneşte kavrulsan bile ekşi yüzlü insanın elinden soğuk şeker şerbeti içme! Kaşları diken gibi çatılmış olan kimsenin ekmeğini yemek, rûha ziyanlıktır.
Efendi, hırçınlıkla işini sarpa sardırma; çünkü hırçınlar dâimâ bedbaht olurlar. Farz edelim ki; altının, gümüşün, bir şeyin yok. Tatlı bir dilin de mi yok?”
(Şeyh Sâdî, Bostan)

ŞİİR DEFTERİMDEN

YİTİK ZAMANLAR
Uzun labirent..sırlar saklı dehlizlerinde.
Sinmiştir küf kokusu geçmişin izlerinde
Kızıl göklere n’olmuş sanki yarılmış dibi?
Ufuk çizgisi silik çölde kaybolmuş gibi..
Yatak işkencehane bitmez-geçmez geceler.
Ümit-korku birlikte girifttir bilmeceler.
Ormana bakıp durma göremezsin tek ağaç! .
Tutsak ruhlar bedende gıdasız, aç ve muhtaç! .
Dalınca aynalara yalnız hep gördüğüm O! ..
Beynimde çözülmeyen ilmekten kördüğüm O! ..
İnsanoğlu ne tuhaf unutur gizemini…
Tufanını beklerken bitirsene gemini!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Yaşar Değirmenci Arşivi