Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Geçmişi ne çabuk unuttuk

Geçmişi ne çabuk unuttuk

Yazılarımı takip eden okuyucular hatırlar.

 “Cemaatçilik” adı altında birtakım Bizans oyunları oynandığını değişik vesilelerle konu edinmiştim, dedim ki; bunlar başköşelerde, başa gidiyorlar, başa oynuyorlar...

Galiba yürek acılarımız kolay soğuyor.

Menemen’de ip vereni, su vereni astıkları yetmedi, demokrasi(!) dedikleri ara rejimde üç kişi “amin” demek için bir araya gelse bileklerine hemen kelepçe. 

Risale mi okudun, gel bakalım cumhuriyet düşmanı...

Ben yine de hatırlatmış olayım.

1980 darbesinde Hocaefendi’nin saklandığı günler vardı.

Bülent Arınç da, avukat koltuğundan sanık sandalyesine oturtulmuştu...

Şimdi ise yaylar gevşek, hürriyetler alabildiğine. Kimseler göçmüyor, kaçmıyor, konuşması, inancı nedeniyle sorgulanmıyor... Aklına esen darbe yapamıyor, E-muhtıra veremiyor...

O gece Hocaefendi, ortalıklarda görünmemek hesabına Erzurum’a giderken geç saatlerde (24-01 gibi) Kırıkkale’ye uğradığında Ahmet ismindeki şahsın evinde görüştük. 

Ben de o yerin savcısıyım.

Teklifim yerinde miydi bilemem de, o an içimden geldiği gibi söyledim: 

 “Hocam gel benim evde kal, seni korumakla ben görevli olayım.” 

Belki de o şartlarda serdengeçti bir teklifti.

Yerime bir başkası örneğin, bugünlerin Sisi’leri olmuş olsaydı belki de muhbirlik, belki de kaçanı yakalatmak savcının görevi olduğundan sürpriz bir girişimim olabilirdi.

Ama değil o yoluna, ben de işimin başına...

İş başa düşünce... “Gezi Parkı” olaylarında olduğu gibi dost düşman o zaman belli oluyor.

Sonra da Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde TCK 146. Maddesinden(idamdan) Hocaefendi hakkında dava açılınca, Yargıtay’dakilerin hazır beklediğini adım gibi biliyordum. 

DGM’den mahkûmiyet kararı çıkmış olsaydı hiç bakmaz diğerleri gibi hemen onardı.

O gün de ilgisiz kalmadığımı bilenler biliyor.

Muhatabına koştum, “fikre idam verilmez, verirseniz bu kara leke hayat boyunca boynunuzda bir yafta gibi aslı kalır, sizi mezarda bile rahatsız eder” dedim...

Sonuçta dava tecil edilerek orta bir yol bulundu...

Demem o ki; biz bir ağacın dallarıyız, komşularımızla “zamanı diyalog” ne kadar elzemse, her şeye rağmen müminler arasındaki “imanı ittifak” da o kadar farzdır. 

İlaveten söylemiş olayım: Destek farzdır, köstek haramdır...

Bu ağacın her dalında dua da müşterek, hizmet de müşterek.

Zorluklar kısmen de olsa aşıldı ya. 

Şimdi birileri suyu bulandırmak adına; ya dershanelerin kapatılmasını veya Başbakan’ın kızlı erkekli ev açıklamasını bahane ederek hizipçilik çıkarmaya çalışıyor...

Dürüst ve adil olalım... Rehavet ve sorumsuzluk yerlerini aldı.

Karıştırıcıların alayı ne bu yolun yolcusu, ne de mihrabın kıyısından köşesinden... 

Hele de anlı secde görmediği halde çıkarları gereği Nur camiasında cemaatçi geçinenleri görünce vücudumu terler basıyor. Bu manzarayı keyifle seyredenlere de içimden buğz ediyorum.

Benim anlam vermediğim Zaman gazetesi.

Bir kısım malum yazarlarına bakıyorum, yaptıkları eleştiri üslubu ile uzaktan yakından alakası yok. Ama dedikleri “Akit eleştirince oluyor da, biz eleştirince neden olmuyor?”

Hayır bu soru doğru ve samimi bir soru değil.

İktidarın yanlışlarını yapıcı eleştirmek başka, hakaret etmek, yıkıcı tavır sergilemek başka.

 Zaman gazetesinin ateist bir yazarı Başbakan’a “iki yüzlü” diyebiliyor.

Başbakan, özel hayata müdahale edecek safsatası da bu gazetenin yazarlarına ait.

Şunu da ilave etmek zorundayım; Ecevit gibi “bu hanıma haddini bildirin” diyecek kadar örtüye kin kusan birisine methiyeler, Başbakan’a hakaretler, Allah’a(cc) reva mı?..

Evet ulusalcı Sözcü yapsa neyse de, oklar cemaat adına cemaatçi geçinenlerin yaylarından fırlayınca gönül yarası oluyor... Acıtıyor, üzüyor... 

Hem bu sürü çobansız mı? 

Hiç soran olmuyor mu? Ey gazete, veya televizyon, sen bu Müslüman halkın yardım paraları ile kuruldun, şimdi de kimin hesabına hem Avrupa’dan hem de Türkiye’den vuruyorsun. 

Sonuçta hadi diyelim AK Parti’yi düşürdük, sonra ne olacak?

Ulusalcısı kına yakar, sen ne yakacaksın, hiç düşündün mü?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi