Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Hocam, kendi mevzilerini bombalayan cemaat olur mu?

Hocam, kendi mevzilerini bombalayan cemaat olur mu?

Hocam, takriben bir aydır sizin başkomutanlığını yaptığınız bir medya ve cemaat ordusu tarafından Türkiye’deki iktidara karşı amansız bir savaş yürütülüyor. Üzerine masumiyet elbisesi giydirilmiş olan bu savaşın iki tarafının da İslami duyarlılığa sahip özellikler taşıması; önce dinlerarası diyalogla zeytin dalı uzattığınız Vatikan’da Papa’yı, İsrail’de de Hahambaşını mutlu ediyor. ABD’deki tüm şer odakları sevinçle ellerini ovuşturmakta. Bir ay boyunca neredeyse her gün kendi sitenizde kendi sesinizden yaptığınız açıklamalar, size bağlı takriben 7  televizyon kanalında her saat başı yayınlanarak bir dünya rekoruna imza atıldı. Böylesine bir medya savaşını ancak bir suç makinesi olduğu sonradan anlaşılan ve Türkiye’yi terkedip yurtdışına kaçan Cem Uzan, Erdoğan’a karşı yürütmüş ve boyunun ölçüsünü almıştı. Şimdi ise durum daha vahim, zira kavganın iki tarafı da musalli ve pazılın ihtiyaç olan, vazgeçilemeyecek parçaları. Hocam, gerçekten bir nefs muhasebesi yaptığınızda aşağıdaki sözlerinizi nereye yerleştiriyorsunuz:

“Erbakan’ı bir türlü sevemedim, muhabbet besleyemedim.” (Bu sözler gazeteciler tarafından Erbakan’a aksettirildiğinde şu cevabı alacaklardır:

- Biz Fethullah Hocamız ile günde 5 defa birlikte oluyoruz.)

Hocam, 287 Şubat döneminde de Erbakan’ın iktidarı bırakması için askerlerin çirkin tuzaklar kurduğu, küfür yarışına girdikleri ve tankları yürüttükleri zamanlarda da ona destek olacağınıza Hürriyet ve Milliyet üzerinden iktidarı bırakması çağrısında bulundunuz. Ve Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit, Meclis’e başörtülü giren Merve Kavakçı’nın üzerine yürüyüp onu linç ederken siz “Başörtüsü füruattır” diyecek ve o Ecevit için:

- Öbür dünyada bana şefaat hakkı verilirse, bu hakkımı onu kurtarmak için kullanacağım, deme cömertliğini(!) göstermiştiniz.

• İsrailli sırtlanlar Filistinli çocukları boğazlarken nefs-i müdafaa yapan Filistinli fedailerin yaptıkları mücadeleyi mahkum edercesine:

- İsrail’de öldürülen çocuklara acıyorum, gözyaşı döküyorum diyeceksiniz.

Kur’an’daki Yahudilerle ilgili ayetleri bir zamanlar yanlış yorumladığınızı söyleyecek ve zımnen onlardan özür dileyeceksiniz. Gazze’de binerce Filistinli bebeğin yokluktan öldüğü, bir yarı açık cezaevine dünyanın dikkatlerini çekmek için çeşitli dinlere mensup aktivistlerin deniz yolu ile bu şehre karşı başlattıkları moral seferine bir katiller ordusu ile saldıran İsrail’i, sanki meşru bir devletmiş gibi görüp o otoriteden izin alınmadığı için Mavi Marmara seferini düzenleyenleri mahkum ettiniz! Katili değil, mazlumu suçladınız.

• Yıllarca MGK’da sizi düşman belleyip, kökünüzün kazınması talimatını her seçilmiş iktidarın önüne koyan ve icabının yapılmasını isteyen darbeci paşalar için “Onları Silivri’de, Hasdal’da, Sincan’da görünce içim kan ağlıyor, elimde olsa tüm hapishanelerin kapısını açar, hepsini serbest bırakırım” deme tuhaflığını o günleri yaşamış, ıstırap çekmiş, üniversite kapılarında kızlarını, bacılarını yitirmiş milyonların gözünün içine baka baka yaptınız. O af yetkisinin kendinizde nasıl gördünüz Hocam?

• Taksim Gezi Parkı’nda yüzlerce aracı tahrip eden, 25 binayı kundaklayan, bir işgal ordusu gibi günlerce memleketi esir alan, Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nde 3 gün boyunca ayyaşların karargah kurup, camimizin harim-i ismetine saldırdığı o çapulcu sürüleri için iktidarı uyarıp:

- Onlara çapulcular demeyiniz, rencide olurlar, deme gafletini gösterdiniz.

• En son, artık cemaatin tetikçi gazetesi olduğunu dost-düşman herkesin bildiği Taraf gazetesinde yayınlanan 2004 tarihli MGK kararlarını bahane edip, AK Parti’ye yine yaylım ateşini sürdürdünüz ve hâlâ sürdürüyorsunuz. Hocam, siz dünyanın dört bir yanında, Irak’ta, Libya’da, Somali’de, Myanmar’da, Suriye’de, Afganistan’da, Filistin’de Müslümanlar kan ağlarken, yerli ve yabancı gavurların zulmüne maruz kalırken hiç bu kadar öfkelenmemiştiniz.. Yoksa buralarda yapılan zulümler de mi füruattır Hocam...

Cemaatin önde gelen kanaat önderlerinden ve bir dönem Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın da başkanlığını yapan Mustafa Yeşil, “Cemaatimiz en rahat dönemini son 10 yılda yaşadı” derken siz yaptığınız açıklamada “Hiç bir şey değişmedi” diyecek kadar insafsızlık yapıyorsunuz.

Hocam, demokrasinin en büyük düşmanı darbeciler cezalandırıldı, başörtüsü üniversitelerde ve kamuda serbest oldu. Kur’an ve siyer dersi tüm okullara konuldu, İmam Hatiplerin orta kısımları açıldı, liselerde başörtüsü zulmünün fişlemesinin en yoğun yaşandığı Milli Güvenlik dersleri kaldırıldı ve haksız rekabet sağlayan katsayı uygulaması sonlandırıldı. Askeriyedeki İsrail ve ABD sömürüsü bitmek üzere. Bütün bunları nasıl görmezsiniz Hocam, el-insaf! Tüm medyanız CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na açıldı, siz zannedersiniz Halk TV! Hocam bir yandan medya üzerinden iktidarla savaşırken diğer yandan da bakınız kendinizi nakzeden şu beyanatınıza:

“Bir mü’min öyle lambur lumbur konuşmamalı. Ağzından çıkan şey, mü’mince olmalı, yere düştüğü zaman da tertemiz vicdanlar tarafından kabul kapıları ona açılmalı; ‘Yahu ne iyi ettin de bizim eksiğimizi, gediğimizi, yanlışımızı söyledin!’ dedirtmeli.

Yapılan şey bir makuliyete, mantıkiyete bağlanıyor ve geleceğimiz adına önem arz ediyorsa, Türkiye’nin itibarı ve ikbal yıldızımızın parlaması adına bir şey ifade ediyorsa, bence o mevzuda da kararlı ve dik durmak lazım. Kimsenin kendi devletiyle ve başındaki iktidarıyla savaşma gibi bir niyeti yoktur; bunu öyle göstermek isteyenler -zannediyorum- ortada söz getirip götüren fitneciler, fesatçılar, mekirciler, keydciler ve hud’acılardır. Cenâb-ı Hak ıslah eylesin.”

Yaptıklarınızla söyledikleriniz birbirine uymuyor. Üstelik bu sohbetimizin devamında yine birbiri ile çelişen ifadeleriniz var:

“Bir başka Hudeybiye teşbihi 2004-MGK’nın kararıyla alakalıydı: MGK-2004 kararıyla ilgili Hudeybiye teşbihi yaparken, o arkadaşların askerlerle ve o günkü idarede bulunan kimselerle beraber o meseleye imza atmalarını, şartlar ve konjonktürün gereği olarak, tıpkı Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gaileyi ucuz atlatma adına geriye adım atması gibi ele aldım. Hem de şu cümleyle dedim: ‘Bazen geriye bir adım atmak, ileriye on adım atma değerindedir.’ Mesele siyakı ve sibakıyla ele alındığı zaman görülecektir ki, esasen orada imza atan arkadaşları korumaya ve mazur görmeye matuf bir ifade tarzıydı o.

Evet, o sohbette ‘Kolum kanadım kırıldı!’ da dedim; zira o imzadan sonra birileri, bazı işgüzarlar, o meseleyi uygulayıp durmuşlar, fişler falan olmuş, devam etmiş. Keşke orada Allah’ın izniyle makul atlatıldıktan sonra bu mesele devam etmeseydi; duyduğumda ‘Kolum kanadım kırıldı!’ dedim, bunu da başka türlü anladılar.”

Hocam, başka türlü anlaşılmaya müsait sözleri siz söylüyordunuz. Cemaatiniz de sizden aldığı lojistik destekle Türkiye’nin % 50 desteğine sahip bir iktidara yoğun bir bombardıman yapıyordu. Siz sohbetinizin hitabında yine iktidarın size terör örgütü dediği intibaını veren sözler söylüyorsunuz, yani yangına benzin döküyorsunuz Hocam. Hem de iktidara karşı haklılığınızı çevreyi genişleterek yapıyorsunuz orada.

Aziz Mahmut Hüdai Vakfı, Menzil Cemaati ve Süleyman Hilmi Tunahan cemaatlerini de işin içine katarak iktidar karşısında güçlü bir lobi oluşturmaya çalışıyorsunuz. Oysa bu iktidar ilk yıllarında sizin cemaatiniz de dahil bütün cemaatler ve kendi iktidarları da dahil olmak üzere İslâma hizmet eden tüm unsurların bir ayrık otu gibi görüldüğü ve temizlenmesi için 1000 yıl dahi olsa vazgeçilmeyecek bir zorlu imtihandan geçiyordu. Aynı iktidar, kendisi de namlunun ucunda olup, buna rağmen sizin yurtdışındaki okullarınızı kurtarmak için elini taşın altına koyuyordu. Ayrıca Milli Eğitim ve Emniyet’te sizin yetiştirdiğiniz kadrolara önemli mevkileri teslim ederken asla siz-biz diye bir ayrımı gündemine almıyordu. Ama siz bu kardeşlik dayanışmasını yanlış değerlendirerek iktidarın anahtarlarını isteyecek ve işi Erdoğan’ın en güvendiği bürokratı MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı tutuklama isteğine kadar götürecektiniz.

İşi öylesine zıvanadan çıkardınız ki Samanyolu TV’nin sevilen dizisi Şefkattepe’de bile iktidara savaş yürüttünüz. Diziden bir bölüm: Avrupa’da olduğu anlaşılan karanlık bir merkez, Türkçesi bozuk bir adam, örgütüne talimat veriyor:

- Türkiye’de dershaneleri kapatacaksınız!

Hocam, bütün bunları sizin kanalınız yapıyor, hem de bal gibi sizden aldığı güçle. Bütün bunları içinize nasıl sindiriyorsunuz, nefsiniz size nasıl bir yalan söylüyor?

Hocam, yazımı izninizle size daha önce yazdığım birinci açık mektubun son cümlesi ile bitirmek istiyorum:

KIRIK TESTİ’ye kardeşlik hukuku doldurulmaz, sonra SIZINTI yapar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi