Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

Dâvâsı olanların dikkatine… (1)

Dâvâsı olanların dikkatine… (1)

Bu yazımda siz değerli okuyucularımla Peygamber Efendimizin buyurduğu bir hadis-i şerifi paylaşmak ve üzerinde hep beraber düşünüp bir ‘nefs muhasebesi’ yapalım istiyorum.

Rasulüllah Efendimiz buyuruyorlar ki:

“Peygamberlerden biri cihada çıkacaktı. Beraberindekilere şöyle dedi:

* Bir kadınla nikâhlanıp da gerdeğe girmek üzere olup henüz girmemiş olan,

* Bir ev yapan ve çatısını kapatmamış olan ve

* Bir koyun sürüsü satın alıp onların kuzulamasını bekleyen benimle gelmesin.” (Buhari) Hadiste anlaşılmayacak bir şey yoktur, sadece hadisin dikkatlice tekrar okunması gerekmektedir. Bu peygamberin kim olduğu belirtilmiyor. (Bazı kaynaklarda Yuşa aleyhisselam olduğu beyan ediliyor.) Kim olduğu da önemli değildir zaten. Biz hadisten şu sonuçları çıkarabiliriz:

Peygamberlerden biri cihat etmek için kurduğu orduda son teftişi yaparken üç tipin ordusunda bulunmasını istememiştir. Buradaki ifadede peygamber; nikâh, ev ve koyundan söz etmektedir. Evlenmenin, ev sahibi olmanın ve koyunun Allah yolunda yapılacak bir cihada engel olması mı söz konusudur? Yoksa Rasulüllah efendimiz başka bir hususa mı işaret etmektedir. Şu üç hususu tek tek ele alabiliriz:

Evlilik bir, ev sahibi olmak iki, koyun sahibi olmak üç!

Bu üç işin hiçbiri dinen yasak veya şüpheli şeyler de değildir. Tam aksine bu işler dinin, yapılmasını teşvik ettiği işlerdir. Evlenme üzerine emirler vardır. Geniş bir ev sahibi olmak da teşvik görmüştür. Aynı şekilde koyun sahibi olmak en helal işlerden biridir, çobanlık yapmış peygamberler vardır. Zafer için yola çıkmış bir ordunun zaferini engelleyecek bir durum yoktur ortada. Hadiste geçen üç konuyu, günümüz halk kavramlarıyla ifade edecek olursak karşımıza çıkacak kavramların cinsellik, barınma ve ticari kaygı olduğunu görürüz. Yani bu hadiste, o peygamberin “Benimle beraber gelmesin!” dediği kişilerde işaret edilen nokta, peygamberin nazarında cinsellik, barınma ve ticaret gibi insanın tabii etkisi altında kalacağı ihtiyaçlardır.

Aklı; sevgilisinde, çatısını kapatamadığı evinde ve parasını yatırdığı/kâr beklediği ticaretinde olan bir insanın, başında peygamberlerden birinin bulunduğu bir orduda bile yapabileceği bir şey yoktur. Kapasitesi ve kabiliyeti ne olursa olsun o, meşgul insandır. Peygamberlerin başını çektiği davalar ise fedakâr insanların, bağlantıları başkalarına kilitli kalmamış, iradelerine ipotek konulmamış hür insanların yürütebildiği davalardır. Şahsiyeti öldürmeyen, insanları sürüleştirmeyen, aksine sürülerden şahsiyetler oluşturan bir Dâvâ’dır bu! Eşkıya Gıfariden, Ebuzer Gıfariler, Habeşliden Bilal-ı Habeşiler, Farslıdan, Selman-ı Farisiler, nice şakiden saidler çıkaran ‘nebevî bir irşad’a muhatap olanların davasıdır bu! Onların izini süren Allah dostlarının gözyaşı ve ilticaları ile bugünlere gelmiş, ‘kafirler istemese de Allah’ın nurunu tamamlayacağı’ bir dava… Akabe Bey’atı’nda ensar, Resûlullah Efendimize topraklarını açarken karşılaşabilecekleri her türlü tehlikeye hazır olduklarını, ailelerini korudukları gibi onu koruyacaklarını taahhüt ederek davetlerini yapmışlardı. Ölünceye kadar da o taahhüde sadık kaldılar. İslam o insanların omuzlarında asırlar boyu sürecek zaferlerine kavuştu.

Bu nokta, yani dava yüklenecek insanların beyinlerinin davalarından başka bir şeyle bloke edilmemiş olması önemsenmelidir. Cinsellik, barınma ve ticaret konularındaki kaygıları çözülmemiş kişilerin omuzlarına yüklenecek davalar, dava olarak ses getirmeden önce büyük oranda o kişilerin, davalarını kendilerine hizmet ettirmesi olarak sonuçlanacaktır.

Gerek Türkiye’de ve gerekse diğer İslam topraklarında onlarca yıldan beri hafızlar, hocalar yetiştirilmektedir. Gelinen noktada maalesef, “namaz kıldırmayı, kitap yazmayı, vaaz etmeyi iş edinmiş” tiplerle dolmuştur meydanlar. Camilerde namaz kıldıran imamlar; bir gün bile kimin vekili olduklarını kimin mihrabında namaz kıldırdıklarını hakkıyla düşünecek olsalardı belki de kalp krizi geçireceklerdi ama öyle olmadı. Kabahat hep camiye namaz kılmaya gelenlerde, onlar bitince de gelmeyenlerde oldu. O camileri cemaatle doldurmanın, cemaate de kalite katmanın imam kadrosundakilerin görevi olduğu ise hatırlanmak istenmedi. Vekillik, Peygamber Efendimizin vekilliği ama ilk mescidi doldurmak için müvekkilin neler yaptığını bilmek isteyen yoktur ne yazık ki! (Tabii hizmet ehli imamlarımızı tenzih ediyorum.) Aynı hususlar akademisyenler için de geçerlidir.

Her tür bilgisayar teknolojisinin çok ilerlemesine, bilgiye ulaşmanın çok kolay olmasına, yüzlerce ciltteki bilgilerin küçücük bir ‘hafıza kartı’na sığdırılmasına rağmen, “âlim ve ârif” ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Mutlaka bütün gönüllü teşekküllerin bir ‘alim ve alime projesi’ gerçekleştirilmesi şarttır. Ancak ‘alim’ olmanın şartları çok iyi tetkik edilip icapları yerine getirilerek adım atılmalı, bazı ders ve programların yapılması yeterli görülmemelidir.

(Devamı yarına İnşaallah)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yaşar Değirmenci Arşivi