M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Melburn’dan Gelen Mesaj

Melburn’dan Gelen Mesaj

Tanışıklığımız 1980’de Tuzla’da başlamıştı. Dört aylık askeri öğrencilik dönemindeki birliktelikten sonra, uzun süre birbirimizi görememiştik.
 
Milli Eğitim Müdürlüğü görevinden sonra Avustralya’ya gittiğini sonradan öğreniştim. Kader bu ya, 1986 yılında kendimizi birden Avustralya’da bulunca, askerlik arkadaşım Hamza Sarı ile tekrar buluşuyorduk.  
 
Burada, çok anlamlı hizmetler ifa ettik. İki yıl sonra ben Melbourne (Melburn)’dan Türkiye’ye döndüm ama o hizmetine orada hâlâ devam ediyor. Ancak, ayrı kalsak da birbirimizi Allah için sevdik ve sevmeyi sürdürüyoruz.
 
İşte, bu güzel insandan dün aldığım mesaj yüklü mektup, hatıralarımı tazeledi ve bugün sizlerle bunu paylaşmak istedim.
***
Aziz dost Hamza Sarı şöyle yazıyor mektubunda:
 
“Din, insanlığa gönderilmiş ilahi mesajların tamamıdır. Bu ifade elbette HAK dinler için geçerlidir.
Bunun yanında insanların kendi kendilerine uydurdukları dinler de vardır ki, bunlara da BATIL veya SAPIK dinler denir.
 
Yani, bir tarafta ALLAH, diğer tarafta sahte İLAH veya İLAHLAR…
 
İşte bunun farklı olduğunu göstermek için Allah, kendi dininin girizgâhında (başlangıcında) "LÂ-İLÂHE İLL-ALLAH=İlâh (tapılan şeyler) yoktur, kabul edilmez, ancak ALLAH vardır (kabul edilen budur)” dememizi emreder.
Yani, insan Allah'tan başka varlıkları (canlı veya cansız, görünen veya görünmeyenleri) RAB olarak kabul ederse (bunları işlerine, amellerine karıştırırsa), SAPIK bir yoldadır. Bu sapık yolu, kendine din edinmiştir.
 
Fakat , eğer RAB olarak (her iş ve amelinde, düşünce ve hayallerinde tek güç olarak) Allah'ı kabul ederse, işte bu dinin adı HAK dindir. Bu yolun adı; "SIRAT-I MÜTAKIYM"= Dosdoğru yoldur. Bu dinin adını da, bizzat Allah kendisi koymuştur: "İSLAM".
 
Allah: "in-ned-dine, ınd-allah-il islam=Allah yanında tek din İslam’dır." diyerek bunu açıkça belirtir. İslam’ın yolu, Kur'an’da anlatılanlardır. Allah, bu yolu bize detaylarıyla KUR'AN’da anlatmıştır.
 
Bizler, sapıklığa düşmemek için Kur’an’ı anlamak zorundayız. Anlarken de, kendi ön kabullerimizden, geleneksel din anlayışımızdan, hurafe ve batıl alışkanlıklarımızdan uzak durmalıyız.
 
 
Kafamızda oluşan ön kabul ve şartlanmalarla Kur'an’ı anlayamayız. Uydurma hadis bilgileriyle, Kur'an’ı asla anlayamayız. Örneğin, uydurma rivayetlere dayandırılan kıyamet alametleri, şefaat garantisi, bedensel kabir azabı, yatırların tasarrufu, muskacılık, Mehdi ve İsa'nın gelişi hakkındaki nass’lara aykırı yanlış bilgiler ve benzeri geleneksel inanç ve yerleşik hurafelerden kurtulmadıkça, Kur'an’ı anlamamız mümkün değildir.
 
Nedense biz, kendimizdeki eksikliği Kur'an’a yüklemeğe çalışırız.  Hatta bazen "bu Kur'an’ı herkes anlayamaz" saçmalığına kapılırız. Bu Kur'an’ı herkes anlar. Allah, anlaşılmayan bir kitabı niçin göndersin!? “Herkes anlasın diye biz bu kitabı gönderdik” diyen Allah'tan siz çok daha mı iyi bilirsiniz?  Kur’an’ı herkes anlar, ama "kapasitesi" kadar  anlar.
 
Ortada koca bir deniz var, ama kimi o denizden elindeki bardak kadar, kimi de getirdiği tanker kadar su alır. Sonuçta herkes suyunu alır. Kur'an’ı anlamadan dindar olunmaz. Kur'an’ı yaşamadan da Mü'min olunmaz. Ne, bildiğimizle övünelim, ne de bilmediğimiz için dövünelim. Kul olmanın yolu, bize kulluğumuzu öğretecek bilgileri kaynağından öğrenmekten geçer.
 
“Başkaları öğrensin bize yeter” demek, “başkaları yemek yesin biz aç kalalım” demek kadar aptalca bir şeydir. 
Vaktimiz varken Allah'ın Kitabını öğrenelim.  Sonra çok geç olur. Ha, “arkamdan Kur'an okurlar” dersen, unutma ki arkandan okunan Kur'an, sen öldükten sonra senin imanını ve amelini değiştirecek değildir.
 
Çünkü, sen ölüsün ve Kur’an asla ölülere hitap etmez. Unutmayalım ki, bu Kur'an; ölülere değil, dirilere gönderilmiş bir kitaptır…”
***
Kur’an merkezli düşünce, inanç ve amel bütünlüğünün tipik bir örneği olan bu ve benzeri mesajlar, Avustralya’dan dünyanın diğer bölgelerine ne kadar çok yankılanırsa, İslam dünyasının Kur’an’la uyanışı o denli çabuklaşacaktır.
 
Kur’an’la inşa olan Efendimiz aleyhisselam, ashab-ı kiramını yine bu Kur’an’la inşa etmiş, vefatında da bize miras olarak bu Kur’an’ı ve Kur’an’dan ibaret olan yaşayan sünnetini bırakmıştır.   
 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
M. Emin Parlaktürk Arşivi