Ahmet Varol

Ahmet Varol

Suriye Direnişi Dördüncü Yılında

Suriye Direnişi Dördüncü Yılında

Dikta rejimlerinin kendilerini rahat hissettikleri durum zulmün normalleştirildiği, baskı ve şiddetin yöneticiler için “yasal” hak olduğu inancının toplumda iyice yerleştiği ortamdır. Ne yazık ki İslâm âleminde diktanın hüküm sürdüğü ülkelerin çoğunda hâlâ bu inanç yaygındır. Yöneticiler de yasaları hukukun icrası için değil yönetilenlerin yönetenlere sınırsız itaatı için çıkarırlar. O yüzden onların yasaları yönetenleri değil yönetilenleri bağlar.

Arap diktatörler de tek tük itirazlara rağmen sultaları altına aldıkları halklarda zulmü normalleştirdiklerini, yönetenlerin yaptıklarından sorguya çekilemeyeceği ama yönetilenlerin yaptıkları her şeyin hesabını vermek zorunda olacakları anlayışını bir “inanç ilkesi” gibi kabul ettirdiklerini düşündükleri sırada beklenmedik bir patlamayla karşı karşıya geldiler. Halklar artık maruz kaldıkları zulüm uygulamalarından bıktıklarını ve başlarındaki dikta rejimlerinden kurtulmak istediklerini haykırdılar.

“Siyonist işgal” karşısında direniş hattı olduğu iddiasıyla kendisinin ayrıcalıklı konumda olduğunu, halkına zulmetmenin stratejik konumunun sunduğu bir hak olduğunu düşünen Baas ve destekçileri halk hareketini Suriye’ye taşımanın “ihanet” sayılacağı düşüncesiyle olayların Şam’ı etkilemesine ihtimal vermiyorlardı. Hatta sarsıntı kendilerini etkilemeye başlamadan önce halkların dikta rejimlerine başkaldırılarını destekleyecek kadar rahat hareket edebilmişlerdi. Bu belki rahatlıktan değil stratejik taktiktendi. Yorumları da tespit değil temenniydi.

Ama temenni vakıayı değiştirmedi. Çünkü Baas zulümde diğerlerini çok geçmişti. O yüzden halkı da olaylardan etkilendi ve “Nuridu islahe’n-nizam (rejimin iyileştirilmesini istiyoruz)” sloganıyla meydanlara çıktı.

Halkın talebi sadece Baas’ı değil onunla büyük çıkar ilişkileri olan İran ve Rusya başta olmak üzere muhtelif bölgesel güçleri de telaşlandırdı. Çünkü rejimin ıslahı halka en azından yönetenleri seçme hakkı verecekti. O zaman diktatörlerle yola devam etmeyeceği kesindi. Baas’ı kaybetmek ise Suriye’yle ilgili bütün hesapların bozulması sonucunu doğurabilirdi. Dolayısıyla demir yumruğun ne pahasına olursa olsun korunması gerekiyordu. Bu da ancak halkı meydanlardan çekilmeye, diktanın devamını kabule mecbur etmekle mümkün olabilecekti ki o da silahları konuşturmayı gerektiriyordu.

Yani silaha ihtiyaç duyan, onu konuşturan halk değil dikta ve arkasındaki güçlerdi. Fakat halkı mahkûm edip Baas’ı haklı çıkarabilmek için bir yandan da enformasyon savaşı gerekiyordu. Bu savaşın silahı ise komplo teorileri, mermileri yalanlardı. İddiaların saçma ve tutarsız olmasının fazla önemi yoktu. Önemli olan enformasyon savaşında yoğun hücuma geçilmesiydi.

Suriye halkının Baas zulmünden kurtulmak için meydanlara çıkmasının üzerinden üç yıl geçti. Bugün dördüncü yılına giriyoruz. Bu sürede yaşananlar, zulmü meşru halkın direnişini gayri meşru göstermek için piyasaya sürülen komplo teorilerinin hepsinin tutarsızlığını, geçersizliğini ortaya koydu. Halkın özgürlük mücadelesini finanse ettiği söylenen ABD’nin, siyonist işgalcinin ve saltanat kavgası içindeki Arap diktatörlerin aslında Baas’a açıktan destek veren güçlerle aynı yerde durduklarını ve onu kaybetmenin kendi hesaplarını bozacağı endişesi taşıdıklarını açığa çıkardı.

Bazılarının açıktan bazıların gizli destekle dünyadaki tüm zulüm rejimlerinin arkasında birleştikleri Baas’ın hiçbir ölçü tanımadan katliamları sürdürmesi özgürlük mücadelesi içindeki halkın üç yılda büyük can ve mal kaybı vermesine neden oldu. Ama Baas zulmüne geri dönmenin de kendileri için ölümden daha iyi bir tercih olmayacağını biliyorlar. O yüzden direnişte kararlılıktan vazgeçmiyorlar. Bu kararlılıkla sürdürülen direniş karşısında tüm uluslararası emperyalist ve bölgesel güçlerin ittifakı zayıf kalacaktır. Asıl tehlike direnişi içten yıpratmak amacıyla oluşturulan fitne hareketidir. Ama direnişin bu fitneyi de iyi keşfettiğini ve ona da fırsat vermeyeceğini düşünüyoruz.

Suriye halkının zulme karşı meydanlara çıkmasının yıl dönümü münasebetiyle Türkiye genelinde çeşitli etkinlikler düzenleniyor. İstanbul’da da Fatih Camisi’nde ikindi namazından sonra toplanılarak yürüyüş düzenlenecek. Bu etkinliklere katkıyla direnişe desteğimizi ortaya koymalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Ahmet Varol Arşivi