Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Büyüklere küçük bir masal

Büyüklere küçük bir masal

Son derece gergin bir dönemden geçiyoruz. Siyasiler, bürokratlar, gazeteler, televizyonlar, üniversiteler, hatta halk dâhil, herkes kendini bir tarafa atmış, karşısındakilere veryansın ediyor…

Gerçek olup olmadığı belirsiz dedikodular “mutlak gerçek” gibi kulaktan kulağa fısıldanıyor, gazetelere manşet oluyor, televizyonlarda programlara konu ediliyor.

Duyumlar, bire bin katılarak dilden dile, kulaktan kulağa yayılıyor.

42 yıllık gazetecilik hayatımda, bu kadar çok yalanı-dolanı, isnadı, iftirayı bir arada yaşamadım.

Herkes hayalinin, mensubiyetinin, tercihinin, peşin hükmünün arkasında koşuyor: Gerçeği arayan da yok, soran da…

Temelde ve hedefte birbirinden farksız gruplar bile, bir birleriyle acımasızca kavga ediyor.

fiimdi size, niyete göre yorumlanacağını bile bile, duruma uygun düştüğünü düşündüğüm bir masal anlatacağım…

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, birbirlerine komşu iki kral varmış…

Bir biriyle sürekli didişir, savaşır, devamlı bir birlerini aşağılar, bir birlerine etmedikleri kötü söz bırakmazlarmış…

İki kralın da en büyük zevki, zekâ gösterisi yapmak, kendisinin daha zeki olduğunu ötekine ispat etmekmiş…

Bu amaçla sık sık bir birlerine tuhaf armağanlar gönderir, zekâ testine tabi tutar, her biri kendisinin daha akıllı, daha zeki olduğunu, gönderdiği garip armağanlar vasıtasıyla kabul ettirmek istermiş.

Günlerden bir gün krallardan birinin aklına yeni bir zekâ oyunu gelmiş. Ülkesinin en namlı, en usta heykeltıraşlarını huzuruna çağırıp ne istediğini söylemiş:

“Bana som altından birer karış boyunda üç insan heykeli yapacaksın. Heykeller bir birinin tıpa tıp aynısı gibi gözükecek, ancak her biri farklı özellikte olacak. Bu farkı öylesine bir ustalıkla saklayacaksın ki, en uzman gözler bire heykelleri bir birinden ayırt edemeyecek...”

Heykeltıraşlar kafa kafaya verip nasıl bir oyun kuracaklarına karar vermişler. Sonra da tüm maharetlerini kullanarak, bir karış boyunda, görünüşte bir birine tıpatıp benzeyen, ama aslında bir birlerinden farklı olan üç altın heykelcik hazırlamışlar...

Altın heykelcikler, bir mektup eşliğinde, komşu ülkenin kralına doğum günü armağanı olarak gönderilmiş...

Komşu ülkenin kralı, tam da doğum günü gelen altın heykelcikleri görünce pek memnun olmuş, ne var ki, mektubu okuyunca canı sıkılmış.

Mektupta şu cümleler varmış:

“Doğum gününü kutluyorum, armağan olarak da sana üç altın heykelcik gönderiyorum. Bu heykeller birbirine benzemekle birlikte, aslında bir birinden çok farklıdır. Merak ediyorum: Bakalım ülkende heykellerin sırrını çözecek kadar zeki biri var mı?”

Hediyeyi alan kral, ilk iş olarak heykelcikleri ölçtürüp tarttırmış: Gramı gramına, milimi milimine eşit çıkmışlar.

Bu kez ülkesinde ne kadar sanattan anlayan insan varsa, çağırtmış: Heykelleri incelemelerini ve farkları bulmalarını emretmiş.

Büyükçe bir miktar da para vaat etmiş. Heykeller büyük bir dikkat ve titizlikle gece-gündüz incelenmiş, ne var ki hiçbir fark bulunamamış.

Yerimiz bitti, yarına kaldı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi