Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Fethullah Hoca gelmeli mi, getirilmeli mi?

Fethullah Hoca gelmeli mi, getirilmeli mi?

Diyeceksiniz ki, “senin tuzun kuru!”

Evet, haklısınız. Ben o çağrıyı ta yıllar önce yaptım. “Fethullah Hoca Dön ve Yüzleş!” dedim. Yazılarımızı kesip saklayan vefalı okuyucularım arşivlerinden bulup çıkarsınlar, bir daha okusunlar. (Bana yayın tarihini bildiren biri olursa bilhassa müteşekkir olurum!)

28 Şubat’ın ağır havasında. Yine mahkemeler, yargılamalar, hükümler, ahkâmlar, infazlar…

Elbette o zaman Hoca’nın mevkii farklı idi.  Zulme maruz kalmamak için ülkesini terk etmiş (acaba buna “hicret” denilebilir mi?) bir Hoca efendi…

Yalnız tercih edilen ülke ilgi çekici: Dünyanın hükümranı, zorbası, âlemi haraca kesen ABD!

Şimdi ben gitsem, 312 general davasını gerekçe göstersem, ikametime izin verirler mi? Diyelim ki, muhal farz, verdiler, ben o muzzam kaynağı bulup orada yaşayabilir miyim?

Sanmam! Bir kaynak bulundu diyelim, o kadar uzun süre vatandan uzak kalabilir miyim?

Yine cevap aynı!

O zaman görünmeyen, görülüp de görmezden gelinen şuydu: Hoca ve hareketi meşruiyeti düşüncesinden, inancından değil, bu düşünce ve inanç cephesinden değil, karşı taraftan arıyordu.

Bunu biz görmek istemiyorduk, işin tuhafı karşımızdakiler de görmek istemiyorlardı. Elbette farklı sebeplerle.

Doğrusu şu: Şimdi biz o biz değiliz, Fethullah Hoca ve cemaati de o eski o değil!

En büyük hatayı dindar yönelimli bir iktidara karşı harekat yürütmekle yaptılar. Eğer Türkiye’de farklı bir iktidar olsa idi, Fethullah Hoca’nın veya camiasının harekatı farklı değerlendilebilirdi. Türkiye’nin fikir zemininde, siyaset zemininde milletin değerleri doğrultusunda bir dönüşüm uğruna çalıştığı kabul görebilirdi.

Şimdi bu mümkün mü?

O bertaraf, camianın harekatının sırf kendi iradesine bağlanması mümkün mü?

Biz Cem Sultan olayını hiç unutmayız.

Gâvurların esiri Osmanlı şehzadesi. Gerçek bir Osmanlı prensi. Belki de saltanat gelini ona göz kırpsa idi, Osmanlı daha güçlü olacaktı. Olmadı. O da Bayezid’den saltanat ortaklığı istedi. “Rumeli senin Anadolu benim olsun” dedi…

Derler ki, Bayezid ona “saltanat döşeği asla iki er kabul etmez” cevabını verdi!

O günden bu güne, devletin tecezzi kabul etmeyeceğini ezberledik. Gelelim bugüne: Ben her şeye rağmen Fethullah Hoca’ya “dön ve yüzleş” diyorum.

Düşüncesinin doğruluğunu, tezlerinin haklılığını, inancının halisliğini ispat etmek için dönmek bir fırsat. Elbette inanıyorsa.

Döner mi?

Sanmam!

Peki Fethullah Hoca’nın getirtilmesi mümkün mü?

Ona da cevabım aynı! Gelmez, gönderilmez…

ABD böyle bir madeni elinden bırakmaz, Hoca böyle bir zahmete girmez.

O yazıda Said Nursi’ye nisbetinden hareketle şunu söylemiştik:

“Nurs’lu Said olsaydı öyle yapardı. Bütün ömrünce öyle yaptı. Ömrü mahkemelerde, mahpuslarda geçti. Mahkeme edildiği bütün şehirlerde gül bahçeleri açıldı. Hiçbir savcının, hâkimin adı yok. Onların adını bilse bilse arşiv tozu yutan fareler bilir. Nurs’lu Said’i herkes biliyor.”

“Bediüzzaman nerede, Gülen nerede” dediğinizi duyar gibiyim. O Yusuf’un medresesine talipti, bu ise medreseden kaçıyor! O kaçışı her devirde bir kolaylaştıran da bulunuyor her ne hikmetse.

Derim ki: Hükümet boşa diplomasiyi zorluyor. ABD nezdinde teşebbüslerde bulunuyor, olmazı oldurmaya çalışıyor.

Fethullah Hoca Türkiyesiz yaşamaya alıştı.

Türkiye de Hocasız yaşamaya alışacak!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Asım Yenihaber Arşivi