Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Çakma Somuncu Baba

Çakma Somuncu Baba

Ekmel Bey, kendi kendisine bir lâkap taktı ve bunu kendisiyle röportaj yapan Ayşe Arman’a şöyle açıkladı: “İnsan kendisiyle dalga geçebilmeli. Ben de ‘Somuncu Baba’ diyorum kendime”.

“Yeni lâkabınız hayırlı olsun” dersem, Osmanlı’nın oluş emeline ilmini, irfanını ve yüreğini katmış “Somuncu Baba” Hazretlerine haksızlık etmiş olurum.

En iyisi, siyasete girmiş insanların dini kavramlardan ve hürmete şayan isimlerden uzak durmalarını tavsiye etmek… Çünkü Somuncu Baba gerçeği ile Ekmel Bey’in CHP’den adaylığı taban tabana zıt.

Somuncu Baba’nın asıl adı Hamidüddin’dir (Ekmeleddin değil). Miladi 1331 tarihinde Kayseri’nin Akçakaya köyünde dünyaya gelmiştir. 24. kuşaktan Peygamber-i Âlişan torunudur, yani Seyyiddir.

Dini ve dünyevi ilimlerle iyice donandıktan sonra, irşad göreviyle (adaylık için değil) Anadolu’ya dönmüş, Bursa’ya yerleşmiştir.

Bursa’da çilehanesinin yanında yaptırdığı fırında ekmek pişirir, “Somunlar Müminler” diye diye çarşı-pazar dolaşarak satarmış. “Somuncu Baba” diye anılmasının sebebi budur.

Yıldırım Beyazıd, Niğbolu Zaferi’nin şükür nişanesi olarak Bursa’da yaptırdığı Ulu Cami’nin açılışını o yapmıştır.

Sıra cuma hutbesine gelince. Padişah, Ulu Cami’nin ilk cuma hutbesini okumasını Molla Fenari’den istemiş, fakat o, “daha lâyık” olduğu gerekçesiyle, Seyyid Muhammed Şemsüddîn’e (Emir Sultan) havale etmiştir.   

Ancak o da, Somuncu Baba’yı işaret etmiş, “Hünkârım, zamanımızın en büyüğü burada bulunurken, bizim ilk hutbeyi irad etmemiz hem edebe uygun düşmez, hem de yakışık almaz” demiştir, “bu câmii şerîfin açılış hutbesini okumaya en lâyık kişi Somuncu Baba’dır. Ruhsat verilirse ilk cuma hutbesini o irat etsin.”

Şöhretten ödü kopan Somuncu Baba, teklifi istemeye istemeye kabul edip minbere çıkarken, Emir Sultan’a, “Koca Emir, garip bir somuncu olarak yaşadığım beldede bilmem ki niçin hâlimi âşikar ettiniz?” diye serzenişte bulunmuştur.

Somuncu Baba, her basamağa dualar döşeyerek minbere çıktığı minberden cemaate şöyle seslenmiştir: “Ey cemaat-ı Müslimin. Bazı âlimlerin, Fâtiha suresinin tefsirinde sıkıntıları olduğunu duyduk. İstedik ki bu güzel camiin ilk hutbesini Fatiha tefsirine ayıralım.”

Ve Fâtiha sûresinin yedi çeşit tefsîrini yapmıştır…

Bu o zamana kadar görülmüş, duyulmuş bir şey değildir. Binlerce kişi nefes almayı bile unutmuş, Fatiha’nın tefsirine dalmış gitmiştir. Somuncu Baba’nın her sözü bir hikmet denizi gibidir: Herkes dağarcığının elverdiği ölçüde bu hikmet denizinden nasibini almıştır.

Namazdan hemen sonra, elini öpmek isteyenlere aldırmadan, kalabalıktan kaçarcasına evine giden Somuncu Baba’nın ilk ziyâretçisi Molla Fenari olmuştur.

“Sultanım! Bugünlerde Fâtiha sûresinin tefsîrini yapmak istiyordum. Fakat sırrına tam nüfuz edememiştim. Bu hutbeniz ile Fatiha’nın sırrına erer gibi oldum. Daha önce anlayamadığım yerler açıklandı. Medresede, hizmetlerimizin karşılığında kazandığımız beş bin akçemiz var. Kabul buyurursanız, bunu size vermek ve ayrıca sizin talebeniz olmak istiyorum.”

Somuncu Baba ne parayı kabul etmiştir, ne de hocalığı. Sadece dua edeceğini söylemiştir. Rivayet o ki, Molla Fenari’nin zihni bu dua sayesinde açılmış ve mükemmel bir “Fâtiha Tefsîri” yazmıştır.

Ne var ki, Somuncu Baba, “Sırrımız ifşâ oldu, artık herkes bizi tanıdı” diye Bursa’dan kaçmıştır.

Meşhur öğütlerinden biri şöyledir: “İnsanlara umut bağlamayın, makamın-mevkiin cazibesine kapılmayın.”

Somuncu Baba gerçeği kısaca budur. Çakma olanlardan sakınmak lâzım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi