Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Taşlar Hırçın Sürtüşürse Ateş Çıkar

Taşlar Hırçın Sürtüşürse Ateş Çıkar

Haber Türk televizyonunda iki eski savcı. Reşat Petek ile Ahmet Gündel. Devlet derin yapılanmanın kulağını çekmeye başlayınca bizimkiler çektiler kılıçları... 

Taraflar sahada; İslami kesimin A takımı ile B takımı!..

Özet bir tanıtımla olaya girmiş olayım. Reşat Petek, maşallah çizgisini hiç değiştirmeyenlerden. 

Ahmet Gündel’le pek fazla ilişkim olmadı. Son günlerde kendisini Pensilvanya şövalyeliğine soyunmuş olarak izlerken doğrusu yadırgıyorum. Sorsanız; iktidar yanlışları oynuyor, cemaat ise tam da kitabın ortasından.

Atışmaları görmüşsünüzdür, her cümlenin başında...

“Reşat bey.”
“Reşat bey.”
“Reşat bey... Reşat bey...”

Devamını söylemden edemedim:
“Reşat bey, bu arkadaşla bir daha programlara çıkma emi.”
Nokta...

Bu tip sahneleri zevkle izleyen çevreler, daha da keyifli olsun diye kahveyi ta Yemen’den ısmarlıyorlar. Batılılaşmanın en azgın oluğu o devirlerde Mustafa Kemal öyle demişti:
“İsmet, o kadar adam astık yine de istediğimiz gibi olmadı.”

Ama şimdilerde galiba oluyor...

Evlerde olmazsa olimpiyatlarda, dizilerde, reklamlarda oluyor... 

Allah(cc) akıl sahiplerine vurgu yaparken bizim kesimde akılsızlık oranında düşüş olduğunu görmek üzüntü veriyor. Neredeyse oturup ağlayacağım geliyor.

Yunus’un diliyle söylemiş olayım:

“Yol odur ki doğru vara/ Göz odur ki Hakk'ı göre
Er odur alçakta dura/ Yüceden bakan göz değil.”

Yücelerden değil de gönülden bakmış olsaydık belki de Yunus olurduk, belki de kuşlarla konuşabilen Süleyman misali, belki de ateşe dayanıklı İbrahim’in direnişi. Şimdi kıvılcıma bile dayanaklığımız kalmadı...

Bu paralel işi ortalığa dökülünce cemaatten tanıdığım ve de imanlarından zerre kadar şüphe etmediklerimden birisi “İnkisar” adlı kitabi elime tutuşturdu.

Bu kitap Hocaefendi’nin perspektifinden Nur ile Topuz’un hazin hikayesi imiş. Osman Şimşek kaleme almış.

Satırları arasında şu mahzun cümleleri okudum ve düşündüm:
“Bir ‘garip’ idi Hocaefendi. Gönül gözleriyle bakamayanlar, onun kendi büyüklüğüyle görüp bilemediler. (...) O mana aleminin sultanlarından biriydi fakat muasır vatandaşları onu tanıyamadılar.”

Ne düşündüm biliyor musunuz?

Nar da kararır su da bulanır.

Bu satırları 1990 öncesine taşıma imkanım olsaydı altına seve seve imzamı atardım. Ama bugün o anlayamadığımız Hocaefendi köprüsünün altından çok suların geçtiğini görüyoruz. Nerelerden nerelere? Kestane Pazarı’ndan Pensilvanya’ya.

Özellkle belimizi büken şu Dinler Arası Diyalog.

 “Papa Cenapları ben de senin bir parçanım” sözü yankı yapınca canlar parçalandı. Asrın mücahidine yapmadık zulmü bırakmayan bir parti için kapı kapı dolaşarak “uzun adamdan kurtulma” adına oy istemek acıların en acısıydı.

Bu da yetmedi, “laik çizgiden ayrılıyor” diye Türkiye’yi gavur milletine şikayet etmek gibi gariplikler.

Sol yumruklu nümayişler de sosisi...

Hangisini saysak acaba?..

İslam’ı bıraktık, laikliği korumaya mı soyunduk?

Evet Ahmet Gündel kardeşim.

Evvel zaman içinde sen de savcı oldun ben de savcı oldum. Hocaefendi’nin rahlesine sanırım benim kadar oturmuş değilsin. Hatta idamdan yargılanırken haberin bile olmamıştır.

Biliyor musun? İthal malı TCK kitabına yıllarca sen de baktın ben de baktım.

Gel şimdi de bu olup bitenlere birlikte bakalım, eğrisini değil doğrusunu söyleyelim. İkaz edelim, siyaseti de cemaati de uyaralım.

Amma o laik siyaset sonuçta “mineşşeytanı siyasettir”, onun kazası olur, ve lakin cemaatin yan basması da olmaz, kazası da olmaz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi