Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Su, toprak ve TOKİ

Su, toprak ve TOKİ

TOKİ başkanı Mehmet Ergün Turan “kentsel dönüşüm çalışmaları sırasında bulunan Nevşehir’deki yer altı şehrinin 7 km’lik tünel yollar biçiminde olduğunu açıkladı. Turan, bugüne kadar ortaya çıkarılan yer altı şehirlerinin en büyüğü olduğunu açıklarken aynı zamanda bölgenin arkeolojik sit alanı ilan edildiğini ve projeden vazgeçtiklerini de açıkladı.

Bu bugüne kadar TOKİ ile ilgili duyduğum en güzel haber.

TOKİ böylece hayırlı bir işe imza atmış oluyor. Tebrik ederim.

TOKİ’yi çok eleştirdim.

Kentsel dönüşüm yalanlarını da…

Su ve toprak kaynaklarını muhafaza ve geliştirme bana göre ülkenin birinci meselesidir. Bütün meselelerin de üstündedir. Dere yatakları, su toplama havzaları, ormanlar, yeşil alanlar, parklar, bahçeler, tarlalar, meralar, bütün bitki örtümüz floramız, faunamız, doğal alanlarımız, milli parklarımız, sulak alanlarımız, yaylalarımız, kışlaklarımız, gen kaynaklarımız AVM’lerden de toplu konutlardan da, Ağaoğlu’nun sitelerinden Varyap’ın şehrin siluetini bozan canavarlarından da daha kıymetlidir. Herhalde…

Sakarya’nın Fırat’la bütünleşmesi, su kaynaklarımızın entegre bir sisteme kavuşturulması, hatta sınırlar ötesine ulaşarak Nil ile Tuna’yı Aral’la Tuna’yı buluşturacak Sakar ve Fırat’ın içteki aşkını evrensele taşıyacak büyük projeler bana göre çılgın projeler olmak lazım gelirdi.

Ama Sayın Erdoğan’ın mühendis danışmanı olmadığı ve bütün işleri gazeteci image-maker danışmanlarıyla gördüğü için Özal gibi düşünecek zamanı olmadı. Varsa yoksa Kürt sorunu, üstelik de içinden çıkılmayacağı bizzat sorunun çözümünü teklif eden ve kabul ettiren David Phillips ve Henry Barkey adlı CIA ajanları tarafından daha baştan itiraf edilirken…

Bana göre Kürt sorununu da çözecek olan kalkınmadır.

Adalet ve Kalkınma Partisi ne yazık ki isminde yer alan bu sihirli kelimenin künhüne varacak projelere pek eğilmedi.

Belki sağlık, belki ikiz yol, belki, havalimanı, belki ikinci kanal marifet sayılabilir.

Ama su ve toprak kaynaklarını muhafaza ve geliştirme bir ülkeyi gerçek anlamda vatan yapacak ve üstündekileri de kaynaşmış bir millet haline getirecek mühendislik harikasıdır. Öyle toplum mühendisliği gibi saçma sapan sosyal bilimlerin dalga dümeni işler değildir bunlar. Tek tek ağaç, toprak, yer altı ve yerüstü bilgisi gerektirir.

Yerin altında Allah bize sonsuz bir nimet bahşetmiş. Yer altı su kaynakları. Akiferler belki de yerüstünden daha fazla tatlı suyu insanlığın hizmetine sunmaya hazır olduğu halde ve Kur’an’da buna dair hikmetler bulunduğu halde Müslüman Kur’an’ı Akif’in işaret ettiği gibi mezarlıklarda okumak için kullandığından zillete duçar olması da kaçınılmaz oluyor. 

“Altınızdan su çekersek kim size su verebilir?2 diye soruyor Cenab-ı Hakka Kitabında.

Ama bizler işitmiyoruz.

Aklımız başka şeylere çalışıyor.

Kur’an o kadar mühendislikle ilgili bize müjde, bilgi, ikaz gönderiyor ki, bunları anlayabilmek ve hayata geçirebilmek için hakiki Müslüman olmak yani bilgili olmak icap ediyor.

Bir de tabii meslek sahibi…

Dikkat edin son çeyrek asırda ülkeyi meşgul eden gazeteci, siyasetçi, işadamı, cemaatçi, televizyoncu, sanatçı, bölücü, çözümcü, akil makil sakil ne varsa ne idüğü belli olmayan sosyal bilimler okumuşlar arasından çıkmış; bunlar da, teknik ve fen dışı lakırdılarla gün geçirmiş gerçekten bir mesleği olmayan insanların tıkaçlarından ibaret sözde çözüm önerileriyle millete zaman kaybettirmişlerdir.

Elbette bunu ifade ederken hakiki bilim adamlarını ayırıyorum. Gerçek tarihçiler(Halil İnalcı hoca gibi), entelektüel yaratıcılığı olan sosyal psikologlar(Erol Güngör gibi) bu suçlamadan varestedir.

Hatta böyleleri olmazsa yapılan mühendislik yatırımlarının hedefini bulması da mümkün değildir. 

Ama itiraf ediniz, stratejisti bile çıkıp herhangi bir gazetecinin şurada burada zaten yazılıp içilmiş haberleri alt alta koyarak okumasıyla strateji ürettiğini zannetmedi mi? Durduk yere strateji enstitülerinde milyarlar boşa akıtılıp sonuçta memlekete hiçbir şey katmayan lüzumsuz raporlar vakit denen hazineyi boşa geçirmemize sebep olmadı mı? 

TOKİ’den başlayan ve PKK’ya kadar uzanan, ya da PKK’dan başlayan ve TOKİ’ye kadar uzanan terör eylemleri yani tedhişin toplumsal dokumuzu alt üst etme biçimi üzerine çok yorum yaptım. İnsanlar bir türlü anlamak istemediler. 

Şehri bozmak, onu yaşanabilir kılmaktan çıkarmak tarihi dokusunu hırpalamak kimliğini yozlaştırmak bizzat terördür. AVM, toplu konut, parçalanmış kent dokusu, tarihi mekanların ezilmesi, çevre kentlerin ihyası yerine uydukentlere meyledilmesi, kentsel dönüşümün estetik değil rantiye temelli ihyası, kent koridorlarının genişletilmesinde şehir merkezini daha çok yoracak yaklaşımların serdedilmesi hep teröre hizmet eden yanlış yaklaşımlardı.

Belediyeler ve hatta merkezi idare bu yanlış yönelimleri perdeleyip engelleyeceğine bizzat daha fazla yanlış yaparak suça ortak olmuştur.

Bunda kötü niyetin yanında bilgisizlik de etken oldu. Yağan yağışların toprakla buluşması gerektiğini belediye reisleri kavrayamadı. Yağış toprağa düşecek oradan süzülüp yeraltındaki akiferleri besleyecek, onlar da bize sonsuz yer altı su kaynakları rezervini her daim elimizin altında tuttuğumuz hatırlatacaktı. Ama müteahhit yaptığı her siteyi betonla kapladı. Toprağın üstünü beton veya asfaltla örttük. Su ve toprağın aşkına engel olduk. İki apartman arasında bile iki metre kare toprak kalsın istemedik. Dere yataklarının önüne toplu konutlar yaptık(Samsun bunun en acı örneğidir ve sel felaketinde bir anda 8 kişi ölünce suçu Allah’a bile atmayı becerdik. Doğal afet ne yapalım filan dedik). 

Üstadın söylediği cami mihverli medeniyetin yerini AVM mihverli medeniyet(!) aldı.

Cami mahpus, garip, kimsesiz, yamuk kaldı. 

Mahalleden başlayarak, tarladan, meradan, bahçeden, köyden başlayarak toprak ve su kaynaklarını muhafaza ve geliştirme yolunda çağdaş ilmi disiplinlerden yararlansaydık; hem şehrimiz şehir, hem insanımız efendi ve bilgili, hem Kürdümüz bölücü olmayacaktı. Kürt aptal mıdır ki, İsrail’in dümenini su taşısın ve ikinci İsrail’e Ortadoğu’da kapı aralasın? 

Sakarya ile Fırat buluşsa idi; toprak ve su kaynaklarımız üzerine kafa patlatsaydık. Avrupa Birliğindeki büyük birlik hamlesini gerçekleştirmiş ve daha fazla katma değer yaratarak bölgeler arası barışı da sağlamış olacaktık.

Mahalle barış içine girince, köy barış içine girince; bölgelerarası da yekpare bir kimliğin ve ortak vatan inşa etmenin kıvancı paylaşılacaktı.

Urfa’daki pamuk üreticisi ile Nazilli’deki pamuk üreticisi aynı sivil toplumun(gerçek sivil toplumun-meslek birliğinin) üyesi olacak; otak  çıkarlarının peşinde olacaktı. Diyarbakır İstanbul’dan ayrı bir gelecek tasavvuruna sahip olmayacak bir ülkü birliğine sahip olacaktı.

TOKİ başkanı belki de ilk defa kentsel dönüşüm rantından vazgeçtiklerini açıklıyor.

Bu çok sevindirici bir haberdir.

O yer altı şehirlerine baktığımızda aslında bir zamanlar burada yaşayanların hayatlarından nasıl dersler çıkarabileceğimizi de idrak etmiş olacağız.

Hititler, Urartular, Sümerler, Asurlular, Troyalılar, Akadlar, Firigyalılar, Bizanslılar, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar…

Daha büyük bir birlik dururken küçülmek niye…

Şehirleri büyütürken kafamızı küçültmek niye?

Ülkesel ve çağdaş projelere ihtiyaç var.

Hatta bölgesel ve geleceğe ait çılgın projelere…

Su ve Toprak Kaynakları Muhafaza Sisteminin strateji Yöneylem ve Eylem Planını bir başka yazımda ele alacağım. 

Maziden

SAKIP Sa­ban­cı To­yo­ta fab­ri­ka­sı­nın te­mel­le­ri­ni at­tı­ğın­da De­mi­rel açış ko­nuş­ma­sın­da şöy­le de­miş­ti: “Bu fab­ri­ka­dan çı­ka­cak bir oto­mo­bil bu ara­zi­den ye­ti­şen bü­tün pa­ta­tes­ler­den da­ha kıy­met­li­di­r”. Ben de o za­man yaz­mış­tım bir der­gi­de. Pa­ta­tes To­yo­ta­’dan da­ha kıy­met­li­dir di­ye. Son­ra Sa­ban­cı to­hum­cu­luk işi­ne gir­di ve Ada­na­’da o te­sis­le­rin açı­lı­şın­da ye­mek ma­sa­sın­da kar­şı­lık­lı düş­tük. Ta­rım Ba­ka­nı da Hüs­nü Yu­suf Gö­kalp. Sa­ban­cı­’yı bul­muş­ken pa­ta­te­sin To­yo­ta­’dan na­sıl da­ha kıy­met­li ol­du­ğu­nu ve bu ka­dar ar­tı de­ğe­ri­nin üs­tü­ne bir de top­ra­ğın da bo­zul­ma­dan bin­ler­ce yıl na­sıl dur­muş­sa öy­le du­ra­ca­ğı­nı an­lat­tım. Siz bi­lir mi­si­niz ki ku­tu­la­ra ko­nan cips­ler an­cak bir tek pa­ta­tes­ten imal edi­li­yor? Ara­zi­yi he­sap et­tim. Pa­ta­tes üre­ti­mi­ni, iş­len­me­si­ni, kaç bin ai­le­yi ge­çin­dir­di­ği­ni, ta­rım sa­na­yi en­teg­ras­yo­nun ne idü­ğü­nü ve ta­bi­i ki mil­li eko­no­mi­yi­… Rah­met­li, her z aman­ki yüz mi­mik­le­ri­ni ko­nuş­tu­ra­rak çe­ne­si­ni bir ya­na uza­ta­rak so­nun­da şöy­le de­di: “İş­te ta­rım­da böy­le bi­zim bil­me­di­ği­miz şey­le­ri sa­na­yi­ci­ye ka­zan­dı­rır­sa­nız ni­çin yan­lış­tan 
dön­me­ye­lim?” 

Dağarcık

Sevgi dağ zirvesi, kin dipsiz kuyu
Karıştan kısadır hayatın boyu
Şayet kirletirse toprağı, suyu
Göğsünden vururum kendi gölgemi
Abdurrahim Karakoç

Rubai

Yaşanan çevre huzur bahşettirir
Bir eser ki gam erir, hicran erir
Ona düşman olanlar zillettedir
Doğa Hakkın kanadından ses verir

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi