Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Leylâ ile Mecnûn’u bilmeyen aşkı ne bilir?

Leylâ ile Mecnûn’u bilmeyen aşkı ne bilir?

Mec­nûn, bir gün, Ley­lâ'nın hal­ka çor­ba da­ğıt­tı­ğı­nı gö­rür. He­men sı­ra­ya gi­rer. Mak­sa­dı Ley­lâ'yı gör­mek­tir. Ley­lâ­’nın mak­sa­dı da onu gör­mek­tir. Mec­nûn, sı­ra­sı ge­lin­ce çor­ba kâ­se­si­ni uza­tır. Ley­lâ, elin­de­ki kep­çe ile Mec­nûn'un ka­fa­sı­na  vu­rur ve şöy­le der: “Ben­den be­ni is­te­mek var­ken na­sıl baş­ka bir­şey is­ter­sin?”

Sev­gi­li­den, sev­gi­si­ni de­ğil, öl­çü­ye ge­len, tar­tı­ya sı­ğan me­ta is­te­yen sev­gi­li­ye ya­zık­lar ol­sun. Sev­gi­si­ni so­mut­laş­tır­dık­ça, pa­ra­ya dök­dük­çe bü­yüt­tü­ğü­nü zan­ne­den sev­gi­li­ye de ya­zık­lar ol­sun. Sev­gi­den baş­ka bir ta­le­bi ol­ma­yan sev­gi­li­yi tak­dir ede­me­yen sev­gi­li­ye, en çok ya­zık­lar ol­sun. Sev­dik­çe se­vil­dik­çe mut­lu olan âşık­la­ra se­lâm ol­sun.

Mec­nû­n’­un Ley­lâ­’ya olan aş­kı­nı du­yan­lar, Ley­lâ­’yı çok me­rak eder­ler. Ni­hâ­yet, Ley­lâ'yı gö­rün­ce ha­yâl kı­rık­lı­ğı­na uğ­rar­lar . Mec­nû­n’­a:

"Bu ka­ra kız için mi de­li dî­vâ­ne ol­dun? Bu kız içim ni çöl­le­re düş­tün?" di­ye so­rar­lar. Mec­nûn, şöy­le ce­vap ve­rir:

"Siz onu, bir de be­nim gö­züm­le gö­rün."

Âşık­la­ra, ken­di zâ­vi­ye­sin­den ba­kıp fit­ne çı­ka­ran­la­ra ya­zık­lar ol­sun. Her fit­ne­ye gö­ğüs ge­rip aş­kı­na laf söy­let­me­yen­le­re se­lâm ol­sun.

Mec­nûn bir gün, Ley­lâ'nın ma­hal­le­sin­de­ki kö­pe­ği gö­rür ve göz­le­ri­ni öper. Böy­le pis bir hay­va­nın göz­le­ri­ni öp­me­si­ni kı­na­yan­la­ra, "O göz­ler, Ley­la'yı gör­dü." der.

Sev­gi­li­den iz ta­şı­yan her şe­yi gö­ren; gö­rün­ce onu gör­müş gi­bi olan âşı­ğa se­lâm ol­sun.

Ley­lâ, Mec­nûn'a gü­ce­nir. "Ben aş­kı­mı her­kes­ten giz­le­dim. Sen­se dağ­la­ra taş­la­ra içi­ni dök­tün. Adı­mı her­yer­de söy­le­din. Sen ra­hat­la­dın, ben giz­li yan­dım. Üs­te­lik be­ni dil­le­re dü­şü­rüp re­zil et­tin." der.

Aş­kı­nı or­ta­lar­da îlân eden, teş­hir eden, el­ler­le pay­la­şıp tü­ke­ten sev­gi­li­le­re ya­zık­lar ol­sun. Sev­gi­li­yi esen yel­den sa­kı­nan, se­si­ni du­yan olur, göz ko­yan olur di­ye kıs­ka­nan, aş­kın mah­re­mi­ye­ti­ni mu­hâ­fa­za eden sev­gi­li­le­re se­lâm ol­sun.

Ley­lâ ile Mec­nûn gi­bi se­ven­le­re; sev­gi­li­ye bir gü­nü de­ğil öm­rü­nü ve­ren­le­re se­lâm ol­sun. 

BİR  Hİ­K­YE

“An­de­lib-i zâ­rı berg-i gül­le tek­fîn et­ti­ler 

Bir gü­lis­tan bey­ti­ni, üs­tü­ne tel­kîn et­ti­ler"

Gül sev­gi­siy­le in­le­yen bül­bü­lün, bir gül yap­ra­ğı­na sa­rı­la­rak tek­fin edil­di­ği­ni ve tel­kin ni­ye­ti­ne de üze­rin­de bir gül be­yi­ti­nin okun­du­ğu­nu söy­le­yen bu be­yi­tin ya­şan­mış hi­kâ­ye­si­ni si­zin­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum. Be­yit es­ki. Ke­çe­ci­zâ­de İz­zet Mol­la­’ya âit. Hi­kâ­ye ise ye­ni.

Hâ­fı­zam iyi­dir ama, hi­kâ­ye­nin kah­ra­ma­nı­nın adı­nı unut­tum. Bel­ki de adı­nın bi­lin­me­si­ni is­te­me­di­ğin­den. Sev­di­ği kı­za ka­vu­şa­ma­yan bir adam, onun için bir şi­ir ya­zar. Öl­me­den ön­ce, ya­kın ar­ka­da­şı­na şöy­le va­si­yet eder:

“Top­ra­ğa ve­ril­di­ğim za­man, her­kes çe­ki­lip gi­din­ce gel bu­nu ba­şım­da oku.” Ar­ka­da­şı, de­di­ği­ni ya­par. Her­kes çe­ki­lip gi­din­ce me­za­rı­nın ba­şın­da şii­ri okur.

Aş­kol­sun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Kerime Yıldız Arşivi