Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Biz Roma mıyız yahu? Mısır bize niye küstü?

Biz Roma mıyız yahu? Mısır bize niye küstü?

Libya, Mısır, Suriye, Irak; bu dört ülkeyle aramız hiç iyi değil. Adeta İngiliz Yahudi medeniyetinin son oyun alanı yaptığı Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde bizim de içinde olduğumuz Ortadoğu veya İslam coğrafyasında en iptidai kan emicilikler, bölünmeler, çatışmalar, işkenceler, kötü yönetimler, istikrarsızlıklar, belki elli yılı aşacak bir sürece damgasını vuracak olan de-stabilizasyon 

hali revaçta…

Bunda elbette bizim de vebalimiz var.

Uluslar arası camia ile ardındaki emperyalist niyetleri iyi okuyamayıp zaman zaman da birbirine karıştırdığımız için bu dört ülkede de aslında Türkiye’nin geleneksel tezleri yerine heyecan verici ama tamamen iddialarını kendi içinde patlatacak bir tuzakla karşılaştık. 

Dördünde de Türkiye hayal ettiği sonuca ulaşamadı.

Libya yine bir takım provokasyonlarla batının oyun alanı oldu hem öyle ki bundan sonra belki hiçbir zaman istikrara kavuşamayacağı gibi barış içinde bir arada yaşama kabiliyetlerini de tamamen sıfırladı. Bu ülkede ve genel olarak Kuzey Afrika’da de-stabilizasyon tekniği Batının iradesine ram olacak ve her zaman müdahaleye açık kılınacak bir siyasi yapı hazırlanmış görünüyor. Mısır’da elbette darbe yapılmıştır. Ama Türkiye’deki medya gücü ve yaptırım imkânlarımız iç politikada geçerli olsa bile koca bir Mısır’a söker mi? Sökmedi işte… Suriye keza öyle…

Şöyle mi zannettik? 

İngiliz Yahudi medeniyeti ve onun temsilcisi başta üç ülke olmak üzere bütün batı “o pekâlâ, Esat gitsin, demokrasi gelsin, Müslüman Kardeşler her yerde iktidar olsun” beklentinizi alkışla mı karşılayacaklardı. 

En azından Esat’ın gitmeyeceğine dair görüş oluşturduklarını önceden idrak edemez miydik?

Irak politikamız öteden beri yanlış…

Önceki dönemlerden bugüne…

Türkiye “Irak’ın toprak bütünlüğü”nü ısrarla savunuyordu. Sonra nasıl olduysa oldu, “canım nasıl olsa de-facto olarak bir Kürdistan oluşmuş en iyisi mi siz bununla iyi geçinin; ayrıca yatırımlarınız için alan açacağız” diyen ABD’nin pohpohlamalarına aldandık. Kimi sıfırdan yatırımcı –bunların inde İlnur Çevik, Cengiz Çandar, Ahmet Özal gibi sözde gazeteciler de var, Cumhurbaşkanı oğulları da- Erbil’in inşasında görev aldı ve zenginleşti(!) de…

Benim tanıdığım özel harekâtçılar bile Kürt öldürmeyi marifet sayarken birdenbire Kürdistan’da yatırımcı olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşadılar.

Böylece Irak kuzeyi, ardından Suriye kuzeyi gündeme gelebildi. İkinci İsrail hayali emperyalist batının ve İngiliz Yahudi medeniyetinin iştihasını artırdı.

Telaşla Türkiye IŞİD belasından bile medet umar hale geldi. Kendi kendimize çarpık hesaplara, aceleyle Büyük Kürdistan’ın teşkilini önlemeye hamlettik.

 Irak ve Suriye Kürdistan’ı birleşerek Lazkiye limanına kadar uzanacak, Mersin limanına ihtiyaç duymayan Güney Kürdistan teşekkül ettiğinden Türkiye Kürdistan’ı şimdilik rafa kaldırılacak güya…

Şimdi Mısır, Türkiye’ye tamamen 

düşman…

Suriye de tamamen düşman…

Irak’ın düşmanlığı tilkiyle yatağa girme 

biçiminde…

Yüze başka arkadan başka…

Libya’da evladı Fatihan’ın torunları kan ağlıyor. Kızılcık şerbeti içiyorlar. 

Sadece bu dört ülke mi?

Genel olarak Türkiye’nin dış politikasında şimdilik fark edilmeyen ama ileride hele “ayağı bir kaymayıgörsün” hemen gündeme sokulacak bir krizi hissetmeyenin aklından zoru var demektir. 

Türkiye’nin göreceli istikrarı, ekonomik verilerin son on yıl içinde bütün benzer ülkelerdeki gibi cereyan etmesi (Brezilya, Endonezya, vb) ve iktidarının değişmemesi hepimizi bir rehavete itmiş gibidir; ancak şunu unutmamalı ki, benzer ülkeler daha büyük bir büyüme yakaladıkları halde Türkiye AVM iktisadiyatını ve inşaat sektörünün aldatıcı motivasyonunu huzur içinde mutmain olmamızın göstergesi sayıyor. 

Sezai Karakoç “kaymayıgörsün bir toplumun ayağı” derken ne güzel uyarırdı.

Bugün diplomatlarımızın, iş adamlarımızın ve tabii ki siyasetçilerimizin bu sözü birbirlerine defaatle tekrarlamalarında fayda var.

Hamiş…

24 Nisan’da Mısır hükümeti Türkiye Mısır, Mısır Suudi Arabistan arasındaki deniz ve karayolu transit taşımacılığı anlaşmasını askıya alıyor.

Hadi bakalım, ne yapacaksak yapalım.

Ama gazetelerimizde ve televizyonlarımızda birbirimize Sisi’yi anlatmayalım.

Ya Sisi’ye (Esat’a ve diğerlerine) gücümüzü gösterelim, ya da diplomasi dilini doğru kullanalım…

Yoksa bizde çocukluğumuzda İslam birliği, ya da Turan hayali kurardık… 

Ama öğrendik ki, lafla peynir gemisi yürümüyor…

Hani bizden bir örnek: Özbekistan; yönetiminin ne farkı var diğerlerinden? Fakat Özbekistan ile kültürel münasebetleri devam ettirmek Türk dünyasının selameti için yapılması gereken asgari bir görev değil mi?

Yoksa monşerleri geri mi çağırsak? 

RUBAİ:

Ey monşerler monşerler yeni yetme monşerler
Bir elinde zemzemle umre zümre gezerler
Gâvurun kadehinde meze yapılıp bir bir
Cehennemin yolunu itinayla döşerler

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi