Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Tırlatmadan

Tırlatmadan

MİT tırlarıyla ilgili olarak masum beyaz rengine bürünmüş Ahmet abilere göre Türkiye ilk defa yurt dışında bir operasyonel istihbarat eylemi gerçekleştirecekti ki… kirli eller bun deşifre etti. Öyle ya eskiden MİT, CIA’nın adeta bir uzantısı gibi çalışıyordu. Ya ne bileyim MOSSAD’ın.

Hakan Fidan milattı. Milattan sonra MİT millileşti ve etrafımızda gelişen olaylara müdahale etmeye başladı.

Osmanlı hinterlandında biz de Yeni Osmanlı modelini hayata geçirecektik.

Paralel yapı bu milli MİT’in çok gizli operasyonunu ortaya çıkardı.

Öbür yanda ise Türkiye’nin mevcut yasalarının silah sevkiyatı konusunda MİT’e bir görev yüklemediğini ve yapılanın suç olduğunu savunan bir basın var.

Bu tırlar konusunda ben farklı düşünüyorum.

O tırları, sevk eden yakalatmıştır bence.

Öyle ya MİT bir karanlık işe bulaşacak, üstü ilaç altı silah tırları bir yerden bir yere sevk edecek o da yakalanacak… Hiç olacak şey mi?

Siz cemaatin, DHKPC’nin, PKK’nın ve daha bilmem ne örgüt varsa onların MİT’ten habersiz tuvalete gidebileceklerine inanıyor musunuz?

Benim kanaatim tırları gönderen güç, onların yakalanmasını da istemiştir.

Yani oyun içinde oyun taktiği…

Dışarıdan bakan çömezler millileşen MİT’in tufaya getirildiğini sanır.

Bütün partilere genel başkan atayan, büyük ihaleleri kimin kazanacağına karar veren Türkiye’ye sokakta bulmadık diyen Teşkilat-ı Mahsusa’dan beridir vatanı koruma ve kollamada kendisini bir numaralı merkez addeden bir teşkilatın siz Tarım Reformu Genel Müdürlüğü gibi bir teşkilat mı olduğunu sanırsınız?

Şöyle bir yakın geçmişe uzanıp farklı bir tahlil yapalım dilerseniz:

12 Eylül öncesi… Sağ sol kavgası ve çatışmaya dayalı istikrar programı… Ardından da askeri darbe…

Sonra 28 Şubat süreci ve siyasette tıkanmayı ortadan kaldıran iki kuklanın çatıştırılması…

Birinin dövülerek büyütülmesi, diğerinin geleneksel tepkilerini göstermesine ortam hazırlanması…

Sözde bayrak şölenleri, açıp söndürülen ışıklar, ikna odaları, yeni darbe lakırdıları, demokratikleşme ihtiyacı, Kürt sorununun çözümü hevesleri ve daha neler neler…

Siyaset etraftaki taleplerin merkezde emilme sanatıdır. 

Kenar merkez ilişkisi yani...

Kenarda sayıları ve talepleri çoğalan gruplar mı var? Merkeze birkaçını alır temsil ettirirsin, onları hoşnut edersin milyonların tatminini sağlarsın…

Bunlar solcular olabilir, Kürtler olabilir, İslamcılar olabilir, milliyetçiler olabilir, ülkeden ülkeye değişir ama yeşiller ya da homoseksüeller bile olabilir.

Türkiye’de alternatif işler yapabilecek güçlü talepleri ve milyonları aşan taraftarları olan kimler vardı? İşte onları merkezde yarıbuçuk temsil ettirme beceresini gösterip iğdiş eden ve davasından koparıp merkezin hizmetine sokan teşkilat kimdir?

Bir medeniyet tasavvuru bile bulunan İslamcı siyasetlerin daha önceki emisyon trafiğine uğratılmışlar gibi içeri alınıp iğdiş edilip merkeze yani devlete kazandırılması az bir iş midir?

Artık alternatif bir İslam medeniyeti yoktur ve merkez, kapitalist yaşam biçimine o büyük talepkârı önce sempatizan sonra ortak etmiştir.

Artık devlet eşittir o, o eşittir devlet…

Devlet böylece kendisini güvenceye alır.

Bu kim sayesinde olmuştur?

Elbette ki MİT.

Gelelim tırlar meselesine…

Yine yakın geçmişe uzanalım.

Kürt sorununun çözümünde aynı masanın oturanları idiler.

Bir ara silahlı eylemcilerin yurt dışına çıkarılması gündeme geldi. Çözüm sürecinin mimarları bunu da öngörmüşlerdi.

Kırk bin terörist veya silahlı eylemci transfer edilecekti. MİT kamyonları gibi…

“Eee, nereye gitsinler?”

Irak…

“Hayır hayır… Şu anda Esad’a karşı savaşıyoruz. Özgür Suriye Ordusu yetersiz… Bizim İslamcı gençlerin ise savaşmaya gözü yok. Desteği var da cesareti yok. Hem gitse gitse kaç kişi gider ki?”

Bu, Afganistan’a da benzemiyor…

“O zaman bu tecrübeli, yani adam öldürmede tecrübeli silahlı eylemcileri silahlarıyla birlikte Suriye’ye götürelim orada Esad’a karşı savaşsınlar…”

“Çok mükemmel bir fikir…”

Böylece teröristler Kuzey Suriye’ye gittiler. Oradaki Kürt unsurlarla da kaynaştılar.

İyimser ittifak Esad’ın bir aya kalmaz gideceğini fehmetti. 

Dışişleri Bakanımız açıkladı: “Esad bir ay içinde gidecek…”

Sonra ne oldu?

Erdoğan ABD’ye gitti. Pörtföyünde yeni transfer ettiği Kurtulmuş vardı.

ABD’de de Esad’ın gidişiyle ilgili anlaşılamadı.

Öyle ya ABD, Esad’dan sonrasını düşünüyordu. Adamlar hiç Mısır’daki gibi Müslüman Kardeşler’in iktidar olmasını isterler mi? Demokrasi memokrasi ne işi var Müslümanların iktidarda. Hele ki Suriye’de… İsrail’in güvenliği

ABD’de ABD’nin güvenliği kadar önemli bir meseledir. 

Esasında ABD ile stratejik ittifak olduğunu düşünen Türkiye, Suriye politikasında öyle hemen öncülük edip ABD’den bile atak davranmamalıydı...

Ne yapalım olan oldu. 

Aa bir de baktık ki, Kuzey Irak’ta Kürdistan kurulmuş, Kuzey Suriye’de kurulursa ne yaparız?

Irak ve Suriye Kürdistan’ı birleşir ve Büyük Kürdistan için engeller ortadan kalkmış olur.

Nasıl oldu bu?

Suriye’ye sevk edilen PKK’lılar elbette Esad’a karşı savaşmadılar. Çünkü ilerde masada yine Esad’ın olacağını anladılar. O çocuklar da internet karıştırıyor en azından… “Masada Erdoğan değil Esad olacak demek ki… O zaman niye savaşalım ki” dediler…

Böylece Kürt bölgeleri tesis ettiler.

İşte o zaman bizim Yenimahalle Yeni Türkiye’nin Yenimahallesi telaşlandı. İki Kürdistan’ın birlikteliği hafazanallah…

İçerden biri şöyle dedi: “Canım bakmayın Kürtlerin Büyük Kürdistan heveslerine. Kuzey Irak ile Kuzey Suriye birleşir de Lazkiye’yi liman yaparlarsa belki bizim Mersin limanından vazgeçerler.”

Güzel bir fikirdi ama şöyle dursun…

“İlla ki Suriye’de Kürdistan’ın oluşumunu önlememiz lazım şimdilik.”

Ne yapalım?

“Karşı güçlere yardım yapalım da bu oldu bittiyi önlesinler.”

İşte böyle beyefendiler… Hanımefendiler…

Bayır Bucak Türkmenleri, Özgür Suriye Ordusu ya da IŞİD…

Ne fark eder?

Sonrasını biliyorsunuz, Kobani düştü düşecek… Kobani’nin düşmesini önce seyreden Türkiye, uluslararası güçlerin özellikle de ABD’nin doğrudan müdahalesi karşısında mecburen taraf değiştirdi ve Kobani’de peşmergenin de transferine izin verdi.

Seyretmediniz mi?

Türk televizyonları da canlı verdi. Peşmerge silahlarıyla geçerken aslında Ankara’da birilerinin içi cız ediyordu… “Tüh!” diyordu “tüh tufaya geldim…”

Demirtaş doğruyu söyledi: “Bu silahlar bütün taraflara gitti. Türkmenlere belki, Taliban’a, IŞİD’e, Özgür Suriye Ordusu’na ve tabii ki PKK’ya…”

Amacını halkıyla paylaşamayan operasyonlar böyle insanın eline yüzüne bulaşırsa yapılacak ne var?   

Bütün ülkeler ABD, İsrail ve Almanya başta olmak üzere her ülke böyle operasyonlar yapıyor. Ama ortaya çıkarsa ne yapıyor?

Buna bakmak lazım…

Bir de sevk eden güç neden kendi tırlarını yakalattı, ona…

Bu da yakın gelecekte siyasetin yeniden şekilleneceğinin kanıtı olsa gerek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi