Hüsnü Aktaş

Hüsnü Aktaş

İLMİN VE SALİH AMEL AÇISINDAN İNSANLARIN TASNİFİ

İLMİN VE SALİH AMEL AÇISINDAN İNSANLARIN TASNİFİ

Yeryüzünün halifesi olan insanoğlu; haber-i sadık, duyu organlarının faaliyetleri ve akıl yürütme yoluyla ilim elde eden mükerrem bir varlıktır. (1) Haber-i sadık (nass) ile elde edilen ilim hakikatin, akıl ve duyu organlarının faaliyetleri neticesinde elde edilen bilgiler ise zamana ve şartlara göre değişebilen gerçeklerin ifadesidir. İmam Seyyid Şerif Cürcânî’ye göre ilim “Hakikate uygun olan bilgidir. İlim, bir şeyi olduğu gibi bilmek ve idrak etmektir. Bilgisizlik ve cehalet, ilmin zıddıdır. İlim aynı zamanda, bir şeyin veya hadisenin hakikatine vakıf olmaktır.’(2)  Bazı muteber kaynaklarda;  “malûm olanın, olduğu hal üzere bilinmesine ilim denilir’  tarifine yer verildiği malûmdur. 
Mükellef olan kimselerin; makamları ve mevkileri ne olursa olsun, kendilerini ilâhi tekliflerden müstağni görmeleri caiz değildir. İmam-ı Şafii (rha): “Muhkem bir nassa dayanmadan veya ictihad etmeden bir söz söylemek günaha çok yakındır. Allahû Teâla (cc) peygamberimizden başka hiç kimseye; ilmi bir delile dayanmadan din hususunda herhangi bir söz söyleme hakkı tanımamıştır. İlmi delil ise; kitap, sünnet, icma, asar ve mahiyetini beyana gayret ettiğim kıyas-ı fukahâdır”(3) diyerek,bu inceliğe işaret etmiştir.. Muteber sünnet mecmualarından Sünen-i İbn-i Mace’de ilmin keyfiyeti üçlü tasnife tabi tutulmuştur.Bunlar Allah’ın (cc) muhkem emirleri, nesholunmamış sünnet (Sünnet-i Kaime) ile Kitap’tan ve Sünnet’ten çıkarılmış şer’i hükümlerdir. (4) 

Dünya işlerinin düzenli olarak yapılabilmesi için gerekli olan ilimlerin öğrenilmesi de farzdır. Amelin sıhhati; mükellefin niyetine ve ilmine bağlıdır. .Hz. Ebû Kebşe El Ensari (ra) dünyadaki insanların halleri ile ilğili olarak Peygamberimiz Efendimiz’den (sav) şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir:”-İnsanlar dünyada dört hal üzere bulunurlar. Birincisi: Allah’ın (cc) kendisine ilim ve mal verdiği kimsedir. Bu kimse Rabbinden korkar, salih amel işler ve sıla-ı rahmi ihmal etmez. Allahû Teâla’nın hukukunu bilir ve hayatını ona göre düzenler. Bu hal ve makam, menzillerin en faziletlisidir. İkincisi:  Allah’ın (cc) kendisine mal vermeyip, sadece ilim ile rızıklandırdığı kimsedir. Bu kimse halis niyetlidir ve der ki:”Eger malım olsaydı, ben de filânın yaptığı gibi (Allah yolunda) bu malı harcardım” O kimse niyeti ile baş başadır. İkisinin eciri de birdir. Üçüncüsü: Allah’ın (cc) kendisine mal verip, ilim vermediği kimsedir. 

Bu kimse malını harcarken Rabbinden korkmaz, israftan kaçınmaz ve sıla-i rahimi aklına bile getirmez. Mal sebebiyle vacip olan ibadetleri (zekât, infak vs.)yerine getirmez. Bu hal, menzillerin en kötüsüdür.Dördüncüsü:Allah’ın (cc) kendisine ilim ve mal vermediği kimsedir. Bu kimse der ki:”Eğer malım olsaydı, o mal ile filânın yaptığı hayırları yapardım. İlmim olsaydı, tebliğ için elimden gelen gayreti sarf ederdim” O kimse de niyetleri ile baş başadır ve niyetinin ecrini alır”. 

Tabiûnun fakihlerinden İmam Abdullah İbn-i Mübarek’e “Bir alimin haysiyetini konuması için ne yapması lazımdır?” suali sorulunca, şu cevabı vermiştir:”İlim ehline düşen ilk vazife, Allahü Teâlâ’nın (cc) çizdiği hududları titizlikle muhafaza etmektir. Sonra nefsini dünyadan çekip alması ve rızk endişesinden kurtulması şarttır.  

Ahiret hayatındaki saadet, dünyada gösterdiğimiz gayretlerin, çektiğimiz zahmetlerin ve salih amellerin bir neticesidir. İlim ehli olan kimseler, sultanlara ve zenginlere meyletmedikleri müddetçe emindirler. İşte o zaman, Peygamberlerin varisi olma vasıflarını ve haysiyetlerini koruyabilirler.”(5) İmam Süfyan bin Üyeyne; ilim ile  amel arasındaki bağı izah ederken şöyle demiştir: “Alimlerimizden dalâlete düşenler ile yahudilerin bilginleri arasında bir benzerlik vardır. Yahudi bilginlerinin dalâleti; bildikleri ile amel etmemeleri, hak ile batılı birbirine karıştırmaları ve hakikati gizlemeleridir.” Günümüzde hak ile batılı birbirine karıştıran ve tağuti güçleri memnun etmek için hakikati gizleyenlerin sayısı artmıştır.  Peygamberimiz Efendimiz’in (sav)  “Ümmetimin helâkı cahil abidlerden ve facir alimlerden olacak dır.”(6) buyurduğu ve  bir tehlikeyi haber verdigi malûmdur.  İlmi ile  salih amel işlemeyen kimselerin hali;  sırtında su kapları olduğu halde, çölde susuzluktan ölen devenin durumu gibidir. 

Muttaki alimler, peygamberlerin bıraktığı mirası muhafaza etmekle vazifeli olan kimselerdir. Haysiyetlerini kaybettikleri zaman, geveze bir tufeyli durumuna düşebilirler. İbn-i Hazm el Endülüsi:”İlim ehli için, tufeylilerden daha zararlı bir sınıf yoktur. Zira tufeyliler, ilim ehli değildirler. Ancak kendilerini öyle zannederler. Tufeyliler sünnete muhalefet ederek, ümmet arasında fitne ve fesad çıkarırlar. Ancak  yaptıklarını; ıslâh hareketi zannettikleri için vicdanen de rahatsız olmazlar” (7) diyerek, tufeylilerin durumunu izah etmiştir. Tehlikelerden birisi de mükellefin yapmadığı bir iyiliği başkasına emretmesidir. Kur’an-ı Kerim’de: “Ey iman edenler!.. Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmacağınızı söylemeniz; şiddetli bir bugzu davet etmiş olma hususunda, Allah indinde büyüdü”( Saf Sûresi: 2-3) hükmü beyan buyurulmuştur.  Ayette geçen “Makt” kelimesi; gazaba yakın buğz manasına gelir.(8) Feteva-ı Hindiyye’de:”Mükellefin, emrettiği iyiliğin önce kendisinin yapması şarttır. “Yapmıyacağınız şeyi niçin söylersiniz” ayetinin hükmüne dahil olmamak için, buna riayet etmek gerekir. Kötülük hususunda ise durum farklıdır. Mükellef, aynı kötülüğü yapıyor olsa bile, yine de nehiyde bulunabilir. Çünkü hem kendisinin terketmesi, hem de onu nehyetmesi lâzımdır. Birinin terki, diğerinin terkini ortadan kaldırmaz. “(9) hükmü kayıtlıdır. Yapmadığı iyiliği emredenlerin, ahrette azaba müstehak olacaklarını söylemek mümkündür.  Peygamberimiz Efendimiz (sav): “ Miraca çıkarıldığı gece dudakları ateşten makaslarla kesilen bir topluluğun yanına vardım. Bunlar kimdir diye sordum Dediler ki: “Bunlar dünyada iyiliği emreden, fakat kendi nefislerinde yaşamayanlardır.”(10) diyerek, tehlikenin boyutunu haber vermiştir.  İnsanlara iyiliği emredip; kendilerini müstağni sayanların bu hadis-i şerifin mahiyetini iyi tefekkür etmeleri gerekir. 

Tarih boyunca yapmadığı iyilikleri söyleyen ve emrolunmadığı işleri yapan  insanlara rastlanmıştır. Yeryüzündeki kargaşanın ve kaosun sebeblerinden birisi de budur. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav)’in: “Benden önce gönderilmiş bulunan her peygamberin ümmetinden mutlaka sünnetine sarılan ve emrine uyan havarileri (yardımcıları) ve dostları olmuştur. Ancak bunlardan sonra, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklarını yapan bir takım gruplar zuhur etmiştir. İşte kim bunlara karşı eliyle mücadele ederse, o mü’mindir. Kim onlara karşı diliyle mücadele ederse, o da mü’mindir. Kim onlara karşı kalbiyle mücadele ederse, o da mü’mindir. Bundan ötesinde bir hardal tanesi ağırlığınca bile iman yoktur” (11)  mealindeki mübarek tesbitinin keyfiyetini idrak etmek gerekir.  İlim ehli olan kimselerin salih ameller ile meşgul olmaması büyük bir tehlikedir. Buna mukabil ihlâsla Allah’a (cc)’ teslim olan ve salih amel işleyen mü’minlerin kalplerine bir nur indirilir.

Kur’an-ı Kerim’de bu hal “.. Sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratır..”(Hadid: 28) ayeti ile haber verilmiştir. Takvanın kalpleri nurlandırdığı, göğse inşirah (genişlik, huzur) verdiği, ilmi ve ameli ziyadeleştirdiği bu ayet ile sabittir. (12) Bazı alimler;  kalbe indirilen bu nuru, firaset kavramı ile ifade etmişlerdir. Salih amellerin kılavuzu olan ilmin ihyası, istisnasız bütün müslümanların vazifesidir. 

(Misak Dergisi-290)
(1) İmam Ebû Yusr Muhammed Pezdevi - “Ehli Sünnet Akaidi”-İst: 1980, Kayıhan 
Yay. Sh: 9, Ayrıca  İmam Ebû Muin En 
Nesefi- Bahrû’l Kelâm-Konya: 1977, 
Rabıta Yay. Sh: 15
(2) İmam Seyyid.Şerif Cürcani- Et Ta’rifat- Beyrut:1985 Sh:l60 vd.
(3) İmam-ı Şafii- Er Risale- Kahire: 1979 
(2 bsm) Sh: 508 Madde: 1467 vd. 
 (4) Sünen-i İbn-i Mace-İst: 1401, Çağrı Yay. C: 1, Sh: 21. Had. No: 54
 (5)  İmam Abdullah İbn-i Mübarek-Kitabû’z Zühd- Kahiye: ty  C: 1 Sh: 57 
 (6) İmam Abdurrauf El Münavi- Feyzû’l Kadir- Beyrut: 1392  C: 4 Sh: 432.
(7) İbn-i Hazm- El Ahlâk ve’s Siyer- Beyrut: 1985 Sh: 24. 
(8)  Mecmuatû’t Tefasir - İst: 1979 C: 6 Sh: 250 vd. 
(9) Şeyh Nizamüddin ve heyet-  Feteva-ı Hindiyye- Beyrut: 1400 C: 5 Sh: 352. 
(10) İbn-i Kesir - Tefsirû’l Kur’an’il Aziym -Beyrut: 1969 C: 1, Sh: 8 
(11) Sahih-i Müslim-İst: 1401 C: 1, Sh: 70 Hadis No: 80. K.İman: 20
(12) Muhammed Sabuni- Safvetüt-Tefasir- C:  1 Sh: 501. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüsnü Aktaş Arşivi