Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Kürre-yi Arzı patlatır çıkarız

Kürre-yi Arzı patlatır çıkarız

Ateş düştüğü yeri yakıyor.    Şehitlerin evleri infial halinde…    Tek tük şehitlere başsağlığı ve kanı yerde kalmayacak mesajları ile geçiştirebildiniz.

Sayı çok kabardı, evet; bir şehit yahut bin şehit, ne fark eder?

Elbette bir can ile bin can arasında acısını hissetmek adına ne fark var?

Ama şimdi sayı kabarınca hiddet psikolojisi ve yönetim sanatı açısından isterse fark olmasın…

Nasıl fark olmaz?

Bir savaşta bile bu kadar şehit verilemez.

Bu savaşı kaybettiysek; bu millet ona göre tedbirini alır.

Hiç kimseye de ihtiyacı yoktur.

Namık Kemal’in dediği gibi: “kürre-i arzı patlatır çıkarız.”

Dümdüz ederiz.

Milletin evlatları toprağa gömülürken milletin yöneticileri lafı-i güzafla uğraşamazlar.

Siyaset yapamazlar, halkı kandıramazlar, ilanihaye aynı demeci veremezler.  

Koalisyon bile kuramayanlar kandan elbette sorumludurlar. 

Karakollarda tedbir alamayan üst düzey komutanlar elbette sorumludurlar. Daha doğrusu askeri güvenliği salt karakollara indirgeyen savunma stratejilerine sıkışmışlar baş sorumludur. 

İstihbarat birimleri en başta sorumludur.

Bağlıca yakınlarındaki bir köyde pusu kuruluyor. Hain pusu sonucu şehitlerimiz var. Karakol timleri yardıma gidiyor; onlar da pusuya düşüyorlar. Yarbay bir tim kurup yardıma gidiyor kahramanca, ona da pusu kuruluyor. Yarbay ve silah arkadaşları şehit oluyor, ona yardıma giden time de pusu kuruluyor.

Bölge halkı işin içinde olmasa böyle olur mu?

Bölge halkının içinden bir tane olsun istihbarat gelmez mi?

Bütün bölgeyi HDP’ye, PKK’ya teslim eden çözüm sürecini hâlâ öven, hâlâ onun arkasında olduğunu söyleyen kan içiciler var. Kan içiyorlar ama kimi şarap kimi şerbet içtiğini ileri sürüyor nedense?

Utanmadan barış söylemleri arkasına saklananlar var.

Bıırakın Türkiye içini, komşu ülkelerde, sonra Büyük Ortadoğu’da, sonra buraları istihbaratçılarıyla dolduran İngiliz Yahudi medeniyeti’nin üçlü sacayağında ve bütün batılı ülkelerde sağlam, yoğun ve operasyonel istihbarat faaliyeti gerçekleştirmemiz gerekirken maalesef Ankara’da bile istihbaratın merkezinde bile istihbarat toplayamayan bir istihbarat teşkilatımız var. 

Siyaset dünyamız tweet ile günü kurtarmaya çalışıyor.

Devletin tepesi gerçekten bir kaht-ı rical yaşıyor. En yeteneksizler en üst makamlarda oturuyorlar. 

Körler sağırlar birbirini ağırlıyorlar. Bozacının şahidi de şıracı… Çözüm serici, Oslo görüşmeleri vb. CIA ajanlarının hazırladığı programa mal bulmuş magribi gibi sarılanlar; yine aynı sahte coşkuyla bu sefer savaşçı kesilmişler… 

Ulan siz Türk milletini kör, sağır ve ebleh mi sanırsınız? Hafızasını yitirmiş ve mankurtlaşmış beyinleri olsa da topyekün yok olacak değil a bu millet?... Bu şanlı millet tarihin hiçbir döneminde bugünkü kadar zillet içinde olmadı. Bunun sürdürülebileceğini sananlar nasıl yanıldıklarını er ya da geç anlayacaklardır. 

“O kadar uyardık” demekten bıktım.

Kürt sorunun bir bela olarak tebellür edişinden itibaren bu işe kafa yorduk ve Kürt Sorununa Türk Tarih Felsefesi Açısından Bir Yaklaşım başlığında proje oluşturduk. İşin Ortadoğu veçhesiyle ilgili olarak da daha Su Savaşları stratejisi uygulamaya geçirilmek istenirken Ortadoğu Su Barışı kitabını yazdık. Su bölgede yangını söndürebilirdi. Petrol yüz yıldan fazla süre bu bölgede savaşlara, kana, cana kıyıcılığa sebep oldu ama su yangını söndürebilirdi.  

Yüzde yüz yerli ve milli projeler yazdık.

Fakat mankurt kafası David Phillips ile Henri Barkey’lerin planına ram oldu.

Ya sahte bir barış süreci, ya kıyıcı saçma bir savaş…

Yazık değil mi bu ülkeye?

Bu ülkenin evlatlarına…

Siz Alparslan’ın ordusunda “Bu Alparslan da benim oğlumun ya da kardeşimin şehadeti üstüne mi Anadolu’yu işgal etmek istiyor” şeklinde bir itirazın yaşanmış olabileceğini düşünebiliyor musunuz?

Ya da Fatih’in ordusunda, “adam kafaya takmış Konstantinopolis’i alacağım diye; insanımızı kırıyor” şeklinde bir itirazın olabileceğini düşünebiliyor musunuz?

Ya da Çanakkale’de, Dumlupınar’da?...

Yahut o şikâyet ettiğiniz eski terörle mücadele yıllarında bile böyle bir tereddüt ve kuşku ortamı söz konusu muydu?

Bugün eğer bir tereddüdün romanı yaşanıyorsa bu psikolojik harekâtın ardındakileri ve sebeplerini bulmanız icap etmez mi?

İlber Ortaylı adına bir tweet paylaşılmış.

9 Temmuz 2007 tarihinde ne demiş Muhsin Yazıcıoğlu:

Terör örgütünün silahını bırakması gerekir. Ama Türkiye ile pazarlık yaparak değil, kendi adına dolaylı yaptırarak da değil. Eğer terör örgütü adına birileri Türkiye ile pazarlığa oturuyorsa, önümüzdeki süreçte; Türkiye çok daha ciddî sıkıntılarla karşı karşıya kalır.”

İşte olan budur.

Gâvurun dümeninde çözüm sürecine inananlar hüsrana uğradılar.

Gavurun atına binen onun kılıcını sallar. 

İşte rahmetle Yazıcıoğlu zamanında uyarısını yapmış: dünyada da öyle olmuş. Silah bırakmayı pazarlık unsuru yapan bir örgütle neyi konuştun sen?

Neyse ki iş işten geçmiş değildir.

Hemen yapılması gerekenler var.

Bunların başında çözüm süreci yalanlarıyla halkı kandıranların bu süreçte bir daha ekranlara çıkarılmaması, devlet dairelerinden de atılmasının sağlanması gerekmektedir.

Bu ilk ve olmazsa olmaz şarttır.

Bunu yaptınız yaptınız; o zaman ikinci tedbiri konuşacağız demektir. Yapmadınız ise sizinle hiçbir şey konuşulamaz.

Riya, yalan, iki yüzlülük, sahtecilik sürecek demektir.

Milletin hafızası ile dalga geçilemez. 

Gazete köşelerinden, ekranlardan iki yüzlülüğün temizlenmesi gerekir. Bu da gazete binaları basılarak olmaz. Aynaya bakarak olur. Nefis terbiyesi ile olur. 

ŞEHİT TÜRKÜSÜ

Bir sözüm var düşmanlara
Vurulup düşen canlara
Gelip geçen zamanlara

Bu toprağa düşen asker
Cennette yerini seçer

Yılar mı hiç zulümlerden
Acımasız ölümlerden
Vazgeçer mi süyümlerden

İğne ucu kadar toprak
Vermeyiz kimseye gör bak

Mehmet’in elinde mavzer
Bakışıyla düşman ezer
Sınırlarda ruhu gezer

Verilir mi yurt düşmana
Sonra ne deriz asmana

Dünya bir han konan göçer
Orak vurur, ekin biçer
Canlar bütün candan geçer

Şehidim aslan şehidim
Tarihe destan şehidim

VATAN BORCU

Analar; “gitme kal!” diyebilir mi?
Vatan borcudur bu, kalmak olmaz ki!..
Zulüm, hürriyeti eğebilir mi?
Vatan borcudur bu, kalmak olmaz ki!..

Kızıl güle düştü, mor nilüfere.
Gün doğuyor artık haydi sefere…
Azıklar verilsin her bir nefere!
Vatan borcudur bu kalmak olmaz ki!

Yadigârdır bize bu güzel vatan
Bak ne diyor dinle kahraman atan
Durmak zamanı mı, gafildir yatan
Vatan borcudur bu kalmak olmaz ki!

Analar; “gitme kal” der mi, diyemez!
Vatan borcudur bu kalmak olmaz ki!..
Bacılar; “gitme kal” der mi, diyemez!
Vatan borcudur bu kalmak olmaz ki!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
20 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi