Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Kürt Düşmanı PKK ve Devlet Aklının Yitimi

Kürt Düşmanı PKK ve Devlet Aklının Yitimi

PKK saldırıları yüzünden, bölgede meydana getirdiği tedhiş yüzünden bebeklere, yaşlılara, gebe hanımlara, muhtaçlara, kimsesizlere, hastalara ne yazık ki ihtiyaç duydukları sağlık hizmetleri ulaştırılamıyor.

Çünkü terör örgütü doktorları da üstelik Kürt doktorları da öldürüyor.

Bölge tamamen hizmet dışı… 

PKK sayesinde bir başka açıdan da Kürtler mağdur. Artık kardeşiz türküleri de yerini bulmuyor. Bu ortalama Kürt vatandaşları PKK’nın kucağına iter mi bilmiyorum ama bundan sonraki hayatlarının hiç de aydınlık olmadığını söyleyebilirim.

PKK’nın Kürt düşmanı olduğu, kimi eylemlerde Ermeni asıllı örgüt üyelerinin özellikle Kürtleri hedef seçmesinden ötürü değil. Örgütün içindeki Kürt kökenliler de Kürt düşmanı…

Kürt halkının selameti için ivedilikle PKK denen kan içici canavardan kurtarılması şart.

Devlet yanlış bir hesap yaptı.

Bunu itiraf etmelidir.

Doğrudan silahlı örgüt ile pazarlık yaptı.

Oslo’da ne konuşulduğunu sağır sultan duydu.

Akabinde çözüm sürecinde ne haltlar karıştırıldığı da ortada…

David Phillips ile Henri Barkey denen CIA ajanlarının programına devletin ram olduğu açık.

Kendi millî politikasını üretemeyen devlet sonradan milli birlik lakırdılarının arkasına saklanmakla da işin içinden sıyrılamadı.

Devlet elindeki silahla caka satan ve pazarlık gücünü de salt terör örgütü olmakla kazanan tek bir kesimle pazarlık masasına oturunca zaten elindeki bütün kozları kaybetti. Bütün varlık sebepleri ortadan kalktı. Bütün mazlumların ahını aldı. Eline silah almamışın ne günahı vardı? Devlete güvenip milli birlik peşinde koşan bölge halkının ne suçu vardı? Sonra devlete kendini feda eden korucuların?..

Diğer Kürt siyasetlerinin?..

Kürt milliyetinin?..

Sen elindeki silahla pazarlık masasına oturan örgütün arkasındaki global güçleri okuyamazsan bu pazarlık masalarının İmralı’nın iradesiyle devlet lehine sonuçlanabileceğine dair iyimserliğe nasıl kapılırsın?

Böyle devlet aklı olur mu?

İmralı ile görüşülüp anaların ağlamasının önüne geçilecekmiş…

Çözüm süreci ile Kürt sorunu halledilecekmiş?

Akil insanlar ve bir kısım artizler bölgede dolaşacaklarmış da örgüt Ahmet Kaya’yı beraber dinledikleri için silahı bırakacakmış…

Vah zavallı Türkiye vah…

Bölgedeki ahalinin artık hemen tamamı örgütün inisiyatifine geçmişe benziyor.

Bir tek istihbarat bile alınamıyor.

Devlet sokağa çıkamıyor.

Bölge halkının temsilcisi olarak sen terör örgütünü muhatap alırsan olacağı buydu.

O örgüte ram olan ahali de baktı ki, devlet bilerek ve isteyerek buraları örgüte devretmiş; ne yapsın kim güçlüyse bölgede ona hizmet etmeye çabalamış anlaşılan…

Ben iddia ediyorum ki, devlet gücünü göstersin; çözüm sürecinin buzdolabında artık çürümüş hatta buzdolabındaki diğer maddeleri zehirlemeye başlamış olduğunu idrak etsin daha doğrusu kabul etsin, bu iş biter.

Daha doğrusu yeniden başlar.

Ahali örgütten uzaklaştırılır, yeniden devletin kadife yumruk içinde çelik iradesini görür.

Demokrasinin disiplinsizlik olduğunu kim söylemiş?

Devlet disiplin, kanun, hukuk, nizam demek…

Sen devlet otoritesini sıfırlayacaksın ondan sonra da örgüte yalvarır gibi “silah bırakma” politikasını paylaşmayı önereceksin.

Bu iş buraya kadar…

David Phlillips ve Henriy Barkey programından vazgeçilecek.

Kürt ahali özgürlüğe kavuşturulacak, bir tek örgütün bölgede tek söz sahibi olmasının önüne geçilecek. 

Yani etnik amaçlı partiler kapatılacak.

Dini siyasete alet partiler de kapatılacak.

Demokrasi geri gelecek.

Parlamenter sistemin Türkiye’de ne kadar köklü ve vazgeçilmez olduğu idrak edilecek.

Bütün saçma sapan heveslerden vaz geçilecek. Derhalll!

Osmanlı’da bile devlet son döneminde parlamenter sistemle ayakta kaldı. Kötü olmadı. Cumhuriyete geçişte de İstanbul parlamentosu yetkisini milli bir idrak ve bilinçle Ankara meclisine devretti.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade Birinci Meclis’tir. Savaşı da Birinci Meclis yaptı.

Düşman Polatlı’ya dayandığında başkentin daha gerilere taşınması tartışılırken o mecliste kahraman Hüseyin Avni Bey “Düşman madem Polatlı’ya dayandı, meclisi niçin Polatlı’ya taşımıyoruz” diye çıkıştı.

Savaşı bir diktatör yönetmedi bazılarının sandığı gibi…

Savaşı parlamento yönetti, devleti parlamento kurdu. Atatürk de bunun bilincindeydi.

Parlamento yoksa devlet maazallah ortadan kalkar.

Bizdeki parlamento geleneği birçok Avrupa ülkesinden bile daha köklüdür.

Ayrıca şura anlayışımız ve gerçek istişare uygulamaları, Hakanlık sistemindeki beyler meclisi tamamıyla parlamento geleneğimizin çok daha eski temelleri olduğunun kanıtıdır. 

Ulu Hakan Abdülhamid Han halifeliği bile bir meclise devretme emelindeydi. Tek adamlık hilafetin olmazlığını idrak etmişti. Kendisi halife olmasına rağmen hilafetin bir meclis, bir şura eliyle üstlenilmesi yolunda fikirlere önderlik etti. Ziya Gökalp’in de teklif ettiği üç meclis modelinde bu iradenin payı olmadığını kimse söyleyemez. 

Kısacası parlamentonun şimdilerde suyu mu çıktı?

Ben demiyorum ki, başkanlık sistemi tartışılmaz. Olabilir. Ama bütün müesseseleri ve alt yapısıyla birlikte…

Aksi takdirde eldeki bulgurdan olma ihtimali var.

Bu parlamento içinde birkaç koalisyon çıkabilirdi. Olmadı. Nasıl olmaz? Hükümet olmak için seçilmiyorlar mı? Bu işi beceremeyenlerin hemencik tekrar seçime gitmesi kadar anlamsız bir şey olamaz.

Sırf bu bile demokrasimizin sınıfta kalması demektir, dünyaya rezil olmak demektir.  Kimse kimseyi kandırmasın.

İşte bakın devletin çivisi çıkarılınca ortaya çıkan zaaflar bölünme riskini nasıl doğurdu. Nasıl iç savaşın eşiğine geldik.

Yine de Türk milleti Allah’a adanmışlığı ve bin yıllık Anadolu mayası marifetiyle büyük millet olduğunu gösterdi.

Şimdi devlet denen aygıtta sıra…

Üzerine düşen görevi yapmalı!

Ya da sorumlular koltuklarından çekilmeyi bilmelidirler.

Türkiye daha iyisine layık...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi